İlkokul son sınıftayım. Köy ilkokulu. Doğru dürüst bir öğretmen de yok. Eğitmenler eliyle (lise bitirmiş veya üniversitede okuyan ve öğretmenlik sertifikası almış olanlar) okutuluyoruz. Eh işte.
Dillere destan bir aşk hikâyesi gündemde. Gerçi köylerde de aşk hikâyeleri tükenmez ama bu sefer ki bir başka. Kız 20, delikanlı 18 yaşında. Kızın 2 yaş büyük olmasını gözü aşk ile kararmış delikanlının umurunda değil. Kız için karakaşlı, karagözlüm; güzel huylum diyor, delikanlı. Aslında her ikisi de birbirine uygun. Kız köyün en güzel kızlarından, delikanlı da köyün hatırı sayılır ailelerinden.
Durum böyle iken kızı bir başkası daha seviyor ve istiyor. Adam daha fakir ancak daha olgun. Çobanlık yaparak geçimini temin ediyor. Genç oğlan için en büyük engel yaşının küçük, askerliğini de yapmamış olması. Delikanlının anası oğlunu askerden geldikten sonra evlendirmek istiyor, yağız oğlunu. Aslında otoriten ananın aklında kendi istediği başka bir kız var. Eskiden de olduğu gibi köy yerinde gençlere “kiminle evlenmek istediğini” soran kim ki! Genelde ana seçer, kız da, erkek de buna rıza gösterir. Aşkmış, sevgiymiş, kara sevdaymış, aile büyüklerinin umurunda değil. Genç adamın ana-babası da bu yolla evlenmişler. Bu usulü kimse de yadırgamıyor, gelenek bu.
Delikanlını damlarda, yollarda, sağım veya suya giderken sevdiği kızı bir ker görmek için yollarını gözlüyor. Babası İlkokulu bitirince büyük şehre çalışmaya göndermiş, birkaç sene çalışan delikanlı tekrar köyüne dönmüş. Kabullenmek kolay olmasa da durum bu. Oğlunun aşkı otoriter ananın kulağına gidiyor. Önemli değil, genç oğlanın derin aşkı. Öyle ya, “ana ise önce ona sorulmalı, onun onayı alınmalı, sonra isterse birine gönlü düşebilir”
Diğer taraftan delikanlı rakibini iyi tanıyor. Aralarında yaş farkı dolayısıyla kızın ailesi açısından da şans olgun erkekten yana. Hem de çok inatçı ve ısrarcı bir adam. Bu yüzünden birkaç kere de kapışmışlar. Bir kız için kapışan iki erkek yüzünden kızın adını da çıkarmış oluyor.
Bu kapışma genç oğlanın otoriter anasının kulağına gidiyor. Eski Çobanının oğlu ile kapışması ağrına gidiyor. Nede olsa daha saygın ve hatırlı bir ailenin mensubu. Kızın yaşından dolayı oğluna pek layık görmese de aslında oğluna kıyamıyor. O ilk göz ağrısı, ilk evladı, ilk oğlu. “Gençlik hevesi, geçer” dese de bir türlü oğluna dinletemiyor. Delikanlı öyle âşık ki, yemeden, içmeden kesiliyor, deli-divane.
Ana yüreği bu dayanmıyor. Tüm duygularını bastırıyor, yağız oğlunun hatırına rakibi olan çoban ile görüşmek istiyor. Kız ile çoban adam arasında ki ilişki doğru ise durumu yerinden öğrenmek istiyor. Zor da olsa bir zamanlar kendilerine çobanlık yapan adamın yakasına yapışıyor ve soruyor. “Bu kız ile ilişkin ne derecede ve kızın da sana gönlü var mı” diyor. Çoban eski ağasının karısını iyi tanıyor. Sırf mücadeleyi kazanmak için yalan söylüyor. “Kaymağını ben aldım sütü sana kalabilir”.
Güçlü Ana beyninden vurulmuşa dönüyor. Oğluna mı yansın, kızın ikiyüzlülüğüne mi, çoban karşısında mahcup olmasına mı? Dünya yıkılsa oğlu için bu kız bitmiştir. Bırakın istemeyi, yüzünü kızın evine dahi çevirmeyecek vasıftaki ana, çobanının bu sözünü içine atıyor, yıllardır kimseye de açmıyor.
Çoban da bunu kullanıyor. Aslında kızın bu adamla hiçbir ilişkisi yok. Kızın adını çıkardı ya. İki taraflı kazanıyor. Hem eski ağasının hanımını bertaraf ediyor, hem de kızı kazanıyor. Anasının inadını ve tavrını iyi tanıyan Delikanlı ısrarcı olsa da anasının inadını biliyor ve ananın tayin ettiği başka kız ile evlenmek zorunda kalıyor. Kız da çobana kalıyor.
Bu olay 50 yıl önce yaşandı. Ülkemde bu tür duygulu aşklar görülse de çoğu bu kadar saf ve temizine az rastlanır. Güçlü evlilikler ve aileler de otoriter aile tercihlerinden çıkıyor. Kırsal böyle. Kırsal kadını biraz eziyet çekse, acılara katlansa da öldürme ve darp ile biten evliliklere pek rastlanmıyor. Kadın kader der, boynunu büker oturur. Onun evliliğinin temeli ailesidir artık.
Sağlık, huzur ve mutlulukla, saf ve temiz aşklara.