Kazan deyince, aklımıza pilav kazanı, düğün kazanı, hepsinden daha önemlisi helva kazanı gelir.
Masallarımızda dahi bir düğün anlatılırken, kazan kazan aş pişti, gelen giden tıka basa doydu diye anlatılır.
Kazan üzerine neler demişiz neler; Başımız kazan gibi oldu deriz ya, gürültüden, aşırı stres ve yoğunluktan, deli gibi çalışmaktan, sıkıntıdan, geçmeyen baş ağrılarından dolayıdır bu sarf ettiğimiz sözler. Bir kazanda kaynamak anlaşabilmektir denmiştir. Bir kazanda kaynamamak ise anlaşamamak, asgari müşterek kabul edilen ne varsa onlarda dahi bir araya gelememek, inatlaşmak, aradaki bağları kopartmak anlamlarını taşır.
Bazen de denir ki, tam bir cadı kazanına düşmüşüm. İnsanların bu kadar dedikodu yaptığı, birbirine düştüğü, birbirini çekiştirdiği, düşmanlıkların, kıskançlıkların fesatlıkların bir arada olduğu bu ortamdan kurtulabilmek için akla karayı seçtim diye anlatılır.
Kazan kaldırmak tabirinin karşılığı isyan etmektir, Osmanlı, Yeniçeri Ocağı kazan kaldırdı diye anlatmış Yeniçeri isyanlarını.
Günümüzde grevler, toplu iş bırakmalar bir ara kazan kaldırdılar şeklinde yansımıştı basına.
Bugün sıra sıra dizilen düğün kazanları, Konya’nın meşhur pilavının göstergesi olarak kabul görür.
Kazan olunca, çorba kazanı dedik, pilav kazanı dedik, et kazanı dedik, helva kazanı dedik. Kazanın marifetini, esas anlamını kaybettik!
Kazan demek berekettir anlayana. Hoca Ahmet Yesevi’den bu yana gelir. Onun Anadolu’nun Onun kazanı, manevi fethine memur ettiği gönül erleriyle girmiştir Anadolu’ya.
O kazanda sadece çorba pişmez.
O kazanda sadece pilav pişmez
O kazanda sadece helva pişmez.
O kazanın, kepçesi dahil baştanbaşa sevgi kesilmiştir, muhabbet kesilmiştir, dostluk ve kardeşlik kesilmiştir.
O kazanda her ne pişerse pişsin bir kaşık alanlar, kardeş olurlar, haldaş olurlar.
Bahsettiğimiz, anlatmaya çalıştığımız kazan hep bu kazandı aslında…
Biz adına helva kazanı dedik, siz ister pilav kazanı deyin, isterse çorba…
SÖZÜM ONA HELVACI ARIYORUZ!
Helva meselesi ortaya atıldığından bu yana, cayanlar çok, mızıkçılık yapanlar daha çok, ben bir pilav kazanı bilirim daha ötesine aklım ermez diye işin içinden sıyrılanlar sayılamayacak kadar çok.
Helva nerede pişecek?
Kazanda…
Birçoğuna göre…
Kazan demek zahmet demek!
Boşa kürek çekmek demek!
İnsanlar hadi diyorlar kazanı bulduk bulmasına da, helvacı yok!
Sağdan say bir-iki, soldan say bir-iki…
Onlardan da gelmez teki…
Helva, umutsuz bir vaka mı?
Değil elbet!
Dilimizde, “ Helvacı helva, şeker lokumlu helva” diye bir şarkının sözleri…
Sözüm ona helvacı aramadayız köşe bucak…
Aslında, kimsenin helvacı aradığı filan yok, olsa da olur, olmasa da, gelse de olur, gelmese de havalarındayız.
Arıyormuş gibi gözükmekten, hakkımızda helal olsun gece-gündüz helvacı arıyor denilmesinden dolayı fevkalade mutluyuz.
KAZANI AYRI DERT, KEPÇESİ AYRI DERT…
Birçokları tatlı kıtlığına kıran mı girdi diyor. Şart mı helva? Künefe var, Höşmerim var, Fırında Sütlaç var, Kazandibi var, Keşkül var, Baklava var, Tulumba tatlısı var…
Helva nedir ki?
Helva mazide kalan bir tatlı çeşidi.
Tam bir yorgunluk…
Ağa keyifli bir tatlı, hizmet edeceksin.
Sac ayağını ortaya koyacaksın, merasime başlayacaksın.
Hele o kazan yok mu o kazan!
Kulpundan tutacaksın, sağa sola oynamasın, devrilmesin diye pür dikkat olacaksın.
Neymiş efendim, illaki kazanda pişecekmiş!
Kazanı ayrı dert, kepçesi ayrı dert…
Unu ayrı, şekeri ayrı, ne söylesek gayrı!
Güneşin alnında, helva pişecek, kimi tadını beğenmeyecek, şekeri az gelmiş, yok çok gelmiş, kıvamını tutturamamışlar diyecek birçokları…
Akıllı uslu bir helvacı yok muydu, bulamadınız mı diye söylemedikleri laf kalmayacak!
BİZİM KAZAN MI, KAZAN-KAZAN MI?
Kazan deyince bazılarımızın aklına , hemen kazan-kazan geliyor. Gözleri parlıyor. Konuyu yutmuşlar. Kendi kültürlerinin kazanını ise hatırlamıyorlar, unutmuşlar. Yada ne anlatan olmuş, ne hatırlatan.
O kazan ayrı, bu kazan ayrı diye bir uyaran olmadığı da kesin.
Kazan kazan tabiri var ya, pek sevdiğimiz, pek itibar ettiğimiz, “ win win” diye dilimizden düşürmediğimiz o İngilizce yaklaşım.
Kazan kazan denildiğinde şöyle deniyor; “Kazan-Kazan, anlaşma ya da çözümlerin iki taraf için de yararlı ve tatmin edici olması anlamına gelir. Bir Kazan-Kazan çözümünde, tüm taraflar karardan memnun kalır ve hareket planına karşı bağlılık hisseder. Kazan-Kazan, yaşamı rekabete değil, işbirliğine dayalı bir arena olarak görür.”
Kazan-Kazan mana olarak, anlam olarak, ruh olarak, bizim kazanın yanında solda sıfır kalır.
Neden mi?
İngilizlerin kazan-kazan dediği taraflar içindir. Tarafları mutlu etmek içindir, tarafların karşılıklı çıkarlarını gözetmektir.
Kazan-kazan diye bir anlayışın peşine takılıp gidenlerin anlayamadığı şey, bizim kazan dediğimiz kazanın onların hiç anlayamadığı, akıllarının ucundan geçmeyen bir kazan olduğudur.
Bencil ve egoist bir anlayışın hakim olduğu dünyamızda, sadece kendini ve kendi çıkarlarını düşünenlerin gittiği yoldur kazan-kazan.
Bu yolda, kazan-kazan haricinde kalan insanlar aç kalır, yoksul kalır yiyecek ekmeğe muhtaç kalır. Kendinden başkasını düşünmeyenlerin vicdansızlıkları, merhametsizlikleri unutulmaz.
Bizim kazanımızda taraf yoktur, anlaşma yoktur, kayırma yoktur, sen-ben yoktur, sizden-bizden yoktur, ayrıştırma yoktur. Kazanmak denen konu Allah’ın rızasından başka bir şey değildir.
BİZİM KAZANIMIZ GÖNÜL KAZANI!
Bizim kazanımız kara kazan. Gözü kara kazan, hayır hasenat kazanı. Kazan-kazan diyenlerin tarafgir kazanı değil.
Bizim kazanımız sadece helva kazanı değil
Bizim kazanımız gönül kazanı…Gönüllerin bir olduğu bir olmaya kavli karar eylediği kazan!
Kazanı mecaza vurduğumuzda karşımıza çıkan, yalansız, riyasız gerçek bir sevgi kazanı
Bu kazanda helva pişerken, bu kazanın içine sadece bilinen helva malzemesi girmesin. Bu kazanın içine bu şehri sevenlerin gönülleri girsin.
Küsler varsa barışsın…
Tanış olmayan tanışsın.
Buluşamayanlar buluşsun.
Kavuşamayanlar kavuşsun.
Konuşamayanlar konuşsun.
Derdi sıkıntısı olan döksün ortaya, her ne mesele varsa çözümlensin bir çırpıda.