Her Ramazan bir başka güzeldir. Yoğun rahmet sevgi ve muhabbet iklimi ile kuşatır dört bir yanımızdan… İçinde bin aydan hayırlı bir fırsatla gelen böylesine güzel bir dosta hoş geldin deyip onu layıkıyla karşılamak varken, oturup koalisyon hesabı yapmak, siyasi polemiklerden yazı çıkarmak, kıymetli dostu görmezden gelmek olurdu.
Geldiği ile gittiği bir oluyor… Ne evimize alıp ağırlayabiliyoruz onu, ne rahmetinden istifade edecek bir akşamda karşılaşabiliyoruz onunla…
Eski Ramazanlar böyle miydi? Hani nerede 70’lerde sağdan soldan 7 kapının komşu sayılıp davet edildiği o iftar akşamları… Hani 80’lerdeki “Maniniz yoksa annemgil iftara size gelecek diyen” çatkapı çocuklarının utangaç bakışları... Nerede 90’ların zenginle fakirini, yolda kalmışını, işi gücü olmayanını buluşturan Ramazan çadırları…
Her şeye rağmen yitip giden değerlerimize rağmen, insana sosyal dokunun bir parçası olduğunu iliklerine kadar hissettiriyor… Sosyal bilincin en önemli unsurunu empati ile gösteriyor… Başkalarının duygularını görme, başkalarının haklarına saygılı olma ve başkalarının ihtiyaçlarını dikkate alma eğitimi kazandırıyor insana… Dinler tarihine bakın, var mı İslam’dan başka güzel bir din?
Ramazan’ı Ramazan gibi ihya etmek bizim elimizde… Ebû Hüreyre’nin naklettiği bir hadiste Efendimiz (S.A.V.) “Ramazan ayına ulaşıp da kendisini Allah’a affettiremeyen kimsenin burnu yerlerde sürünsün” buyurmaktadır. (Tirmizî, Daavât 101)
Ramazan gözlerinin önünde geçip giderken bile Müslümanlar, kötü alışkanlıklarına devam edebilmektedir. Aşırı süslenmiş ve israfa kaçılmış iftar sofraları, zengin davetleri, kadınların bu hazırlıklar için harcadıkları zaman, sahura kadar tavla, okey masalarında kaybedilen seherli vakitler, güneşin doğuşuyla birlikte yatılıp uykuya tutturulan oruçlar…
Gençlerin sosyal medya bağımlılığının tatil fırsatıyla Ramazan’da artarak devam etmesi, TV ekranlarında yaz dizileri adı altında aile mahremiyetini hiçe sayan kepazelikler…
17-18 saat süren orucun nihayetinde bereketi bol, ecri katlanmış iftarın sigara ile açılması…
Oruçlu iken Müslümanların yeme ve içmeden uzak durup gıybet, dedikodu, iftira ve kötü söz söyleme gibi huylardan vazgeçmemesi…
Hayırlı amellerle vakit geçirme yerine alışverişe çıkılması ve gereksiz harcamalarda bulunulması…
İftarın yaklaştığı trafiğin yoğunlaştığı saatlerde yola çıkılması ya da toplu taşıma araçları yerine insanların kendilerini özel araçlarının konforuna bırakmaları…
Ruhsuz, coşkusuz, heyecansız geçirilen günler… Sıradanlaşan oruçlar… Kazanma kuşağında kaybedenler…
Ramazan, hepimiz için ihya ve inşa zamanıdır ve böyle güzel bir dostla geçirilen en güzel vakitlerde melekleşme yokuşuna vurmaktır kendimizi…
Ramazanı gereği gibi idrak edersek, ancak ardından gelen bayramın kendimiz için bayram olacağını bilmeliyiz. Affa mazhar olamamış ve bir de bunun üzerine Allah Rasûlü’nün bedduasına duçar olmuş bir kimse için bayram gerçekten bayram olur mu, daha yolun başında iken düşünmekte fayda var…
Ramazan ayınız kutlu olsun…