Yepyeni güzel mutlu huzurlu ve özgür bir hafta başı yazısı ile birlikteyiz. Yeni çok güzel ve dolu dolu bir hafta sonu geçirdik. Hep akli selim isimlerin, samimi dostların bugün toplum ve millet olarak şikayetçi olduğumuz sorunların başında reçetede ilk sırada olması gereken konulardan birisi de doyumsuzluk, şükürsüzlük ve hadsizlik.
Bunların altını doldur doldurabildiğin kadar.
Şimdi her şeyi, her şeyi bir kenara bırakalım şöyle bir düşünelim mi?
Sağlıklı olarak hastanede oksijen tüpüne nefes alıp verebiliyoruz değil mi?
Özgürüz, cezaevinde değiliz, istediğimiz yere tekerlekli sandalye ile de olsa gidip gelebiliyoruz değil mi?
Elimiz ve ayağımız tutuyor tuvalete gidip ihtiyacımızı giderebiliyoruz değil mi?
Allah aşkına ne olur bunun için halimize şükretsek yeter.
Ondan sonra zaten şükretmemiz gereken o kadar çok nimet var ki?
…………….
Biz bu işleri geçelim büyüklerimiz bu konulardan bile rahatsız olabilirler. Türkiye seçimlerinin ardından sizi bilmem ama benim için iğrenç bir hal alan ve bıkkınlık veren İstanbul seçimlerine kadar dolaylı da olsa kimseyi rahatsız etmeyecek çiçek böcek konularını yazmaya devaaaaaaaaaaam.
Nereden ya da hangisinden başlayalım?
PATLAYICILAR KONUSU SORUNU BÜYÜYOR?
Biz kendi durumuzu ve rahatsızlığımı dile getirdik. Daha sonra da aylardır bu konuyu sadece sizlerden gelenlerle kamuoyuna taşımaya ve büyüklerimize iletmeye devam ediyoruz. Ama anlıyoruz ki durum zaten bizim yazmamız ile filan kalmıyormuş ki iş taaa o meşhur CİMER’e kadar uzanıyormuş.
Gerçi oranında eski samimiyeti gücü ve inandırıcılığı kalmadı da. Neyse…
Bakın Volkan Bey ne yazmış. (Bu duyarlı hassas okurumuzun adını soyadını da yazacağım çünkü okurumuz durumu CİMER’e kadar adı soyadı adresi ile göndermiş. Biz de onun için açıkça yazıyoruz.)
“Bayramda kullanılan patlayıcılar ile ilgili mücadeleniz, gayretiniz ve yazılarınızdan dolayı size çok teşekkür ederim.
Allah sizden razı olsun.
Konuyla ilgili duyarlı bir vatandaş olarak ben de karınca kararınca Valilik, İlçe Belediyeleri ve CİMER'e yazmış olduğum dilekçeyi sizinle paylaşıyorum. Daha huzurlu bir Konya için Allah yardımcımız olsun diyorum.
Bayramlarda insanlar ve şehirler huzur içerisinde olmalıdır. Ne yazık ki son Ramazan Bayramında bu huzur ortamı yoktu şehrimizde. Evimize gelen misafirleri ağırlayıp bir çift laf konuşamadık. Torpil adı verilen ve hemen hemen her yerde satılan her yerde patlatılan bu patlayıcı yüzünden uyku bile uyuyamadık.
Bazı boş arsalarda bulunan kuru otlar bu patlayıcı sebebiyle yangın meydana getirdi.
İllaki bayramlarda çocuklar oyun oynar mutlu olur.
Çatapat, çıtır pıtır gibi küçük çaplı patlayıcıları mazur görebiliriz ama bu torpil adı verilen infilak sesi çok yüksek ve bir o kadar tehlikeli olan patlayıcının bu şekilde satılması, temin edilmesi ve kullanılmasından son derece rahatsızım.
Kalp hastası olan insanlar var, hamile olan insanlar var, taze bebeği olan insanlar var. Şehri yöneten valilikten, belediyelerden bu konuda ciddi önlemler almasını ve bundan sonraki bayramlarda bu tür sıkıntıların olmaması için tedbirlerin artırılmasını talep ediyorum. Konya gibi maneviyatı yüksek bir şehirde huzur içerisinde bayram yaşamak istiyorum.
Patlayıcı madde atılması ve kullanılması hususunda denetim ve kontrol yetkisi
İl Emniyet Müdürlüğü’ne, işyerlerinde ve açıkta satış yapılması yönünden denetim ve kontrolü işyeri ruhsatını veren ilgili ilçe belediye başkanlıklarına ait olması sebebiyle;
Konuyla ilgili bu dilekçemi Valiliğe ve ilçe belediye başkanlıklarına aynı zamanda Cimer’e yazıyorum.
Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Volkan BOZDAĞ”
……………..
Olacak, olacak iyi şeyler olacak da biraz daha sabırlı olmamız gerekiyor diyelim ve ümitlerimizi yarına taşıyalım inşallah.
KEDİ KÖPEK İŞİ BAKAN KURUM İLE
BAŞKAN ALTAY’A KALDI İSE…
Okurumuz Ahmet Kubilay … Bey bakın gerçekten normalde sıradan bir olaymış gibi görünen durumu bizimle paylaşırken konunun aslında trajik bir duruma geldiğini görüyoruz. İsterseniz önce Ahmet Kubilay …………. Bey’in gece yarısı bizimle paylaştığı konuyu sizlere aktaralım;
“Abi hayırlı sabahlar. Buhara mahallesinde bahçeli evlerin olduğu bölgede ikamet ediyoruz. Bu saatte uyanık olma sebebim duvarımızın diğer tarafında komşularımızın kümesine köpekler sürü halinde saldırdı. Neredeyse bütün tavukları öldürdüler. İlk defa böyle bir şeye şahit oluyorum.
Manzarayı anlatamam kendi bahçemiz dâhil etraf komşularımızın tamamının bahçesinde köpek vardı. Yataktan fırladık zoraki kovaladık. Allah muhafaza insan yerler. Fotoğraf çekecektim içim almadı... Bu sürü halindeki köpeklere ne zamana kadar göz yumulacak?
Bu konunun ilgili amiri neyi bekliyor? Bu tarz tehlikeli konularda birilerinin cani yanmadan önlem alınamaz mı?
Köşende yer verebilirsen sevinirim.
Bu arada gerçekten üzülüyorum abi. Biz bu konuları belediyeye hep ilettik ama her zamanki gibi sallayıp geçtiler. Bu şehirde bir şeylerin düzelmesi için Bakan Murat Kurum’un mu devreye girmesi lazım? Uğur İbrahim Başkan’ın huzuruna çıkıp anlatmak mı lazım? O kadar beyaz yakalı belediye amirleri niye inisiyatif almıyor? Teşekkür ediyorum.”
……………….
Sizi çok iyi anlıyorum. Anlıyorum da aslında siz farkında olmadan çok daha vahim bir konuyu gündeme getiriyorsunuz. Bu işler Sayın Bakana, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanına kaldı ise memleket bitti demektir. Haksız mıyım?
(Ki ben kedileri köpekleri, tavukları horozları kaplumbağaları olup onları elleri ile besleyen bir hayvan severim)
ERDOĞAN-DAVUTOĞLU GÖRÜŞMESİNİ KİM SIZDIRDI
Hani geçtiğimiz hafta Sayın Cumhurbaşkanımız ile Sayın Davutoğlu’nun bayramlaşmak için telefon görüşmesi yaparken nasıl birbirleri ile kapıştıklarını sizlerle paylaşmıştık. Bu yazılanlarında yalanlanmadığı gibi büyük ölçüde doğru olduğuna inanmıştım.
Bakın hafta sonu AK Partili bir Davutoğlu hayranı dostum bize hangi yazıyı gönderiyordu;
“Erdoğan-Davutoğlu görüşmesini kim sızdırdı?
Hakan Şanlıtürk yazdı...
Kozmiktürk-Özel
Bir yanda İstanbul seçimi diğer yanda yeni parti kurma çabaları...
Ekonomi ve dış politikadaki problemleri vurgulamaya dahi gerek yok. Ateş çemberinin içinde kaldık, terliyoruz.
Geçenlerde Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu'nun yaptığı telefon görüşmesiyle ilgili haber yansıdı. Haberdar olmayanlar için; 'ikilinin telefonda kavga ettikleri öne sürülmüştü' anımsatması yapalım.
Oldum olası böyle kulis haberlerini çok sevmişimdir. Doğal olarak bu haberde yer alanların dışında başka neler olduğunun takibini yaptım.
Merak ettiğim ilk nokta parti kurma çalışması yapan Davutoğlu'nun neden Erdoğan'ı aradığıydı. Bunun yanıtı Ramazan Bayramı kutlamasıymış. Yani Davutoğlu Bayramını kutlamak için Erdoğan'ı aramış ama mevzu siyasi konulara kaymış.
AK Parti cenahında arada kırgınlık, anlaşmazlık olsa da okkalı makamlarda bulunanlar bayramlarda mutlaka birbirini ararmış. Davutoğlu'nun telefonu da bu minvalde değerlendirilmeliymiş.
Bana bunu anlatan kaynağım Davutoğlu'nun Abdullah Gül'ü de aradığını, Ali Babacan, Cemil Çiçek ve Bülent Arınç'ın da Davutoğlu'nu arayarak bayram kutlamasında bulunduğunu vurgulama gereği duydu.
Erdoğan telefonda parti çalışmalarını merak etmenin yanı sıra İstanbul seçiminde çalışması önerisinde bulunmuş.
Davutoğlu öncelikle İstanbul adayının belirlenmesi sırasında kendisinin görüşünün alınmadığını belirtmiş. Anladığım kadarıyla Davutoğlu 'dürüst' bulmadığı Binali Yıldırım'a destek vermeyi reddetmiş.
Erdoğan'dan bana göre ilginç ifadeler çıkmış. 'Bu ümmet meselesi, şahıs meselesi değil' demiş. Yani Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ağzından 'ümmetçi' tarifini doğrulayan cümle dökülmüş.
Davutoğlu ise, “Ümmetin değerleri bir belediye kazanıp kaybetmekle değil, ana çizgi terkedildiğinde zarar görür” yanıtını vermiş.
Davutoğlu parti çalışmalarıyla ilgiliyse, "Türkiye'yi dolaşıyorum. Manifesto açıkladım" demiş.
Manifestodaki hususları açıklamadan önce Erdoğan'a ilettiği bilgisini de ekleyelim.
Telefon görüşmesi Davutoğlu'nun, "Ben sizi bayram için aradım. Parti işleri başka platformlarda konuşulur" sözlerinin akabinde sonlanmış. Yani Davutoğlu 'ben sizin bayramınızı kutlamak için aradım, kavga için değil' demeye getirmiş.
Davutoğlu'na yakın bazı isimlerden öğrendiğime göre, Erdoğan'ı direkt cep telefonundan aramış. Ama ilk kez hemen cevap alamamış. Aradığında saat 10.30'muş. Kendisi yaklaşık 4 saat sonra geri aranmış.
Başlıktaki sorunun yanıtına gelince...
Davutoğlu, Erdoğan'la yaptığı telefon görüşmesi sırasında yalnızmış. Hani birinin duyup sızdırma ihtimali yokmuş. Davutoğlu da kimseye anlatmamış, 'yazın' dememiş.
Bu görüşme Külliye'den sızdırılmış...
……………….
KONYASPOR YÖNETİMİNE TEŞEKKÜR EDERİM
Cumartesi günü gazetemizde ve internet sitemizde çok kızgın ve öfkeli olduğum için bir spor yazısı yazdım. Ama inanın öfkemi o saatlerde kontrol edemiyordum. Bilmeyenler için izninizle bu yazıyı buraya bir sıkıştırayım mı?
Ben bu satırları geçtiğimiz hafta Cuma günü yazdım cumartesi günü de yayınlamıştı;
“KONYASPOR KULÜBÜ HÂLÂ KURUMSALLAŞAMAMIŞ
Ben beni bildim bileli Konyasporluyum. Daha öğrenci iken Konya Atatürk Stadyumu’nda bir kapalı tribün bir de açık tribünü varken. Yani kale arkaları dahi yokken Konyaspor ve İdmanyurdu diye bu şehrin iki kulübü varken o demir kapılarda sahada oynanan maçı görmeden sese göre dışarılarda bekler, gol olursa sevinirdim. Sonra maçın bitimine 5-10 dakika kala kapılar açılır o merdivenlerden uçarak tırmanır ve son dakikaları seyrederdim. Benim en büyük mutluluğum yeşil zeminde o takımımı görebilmek olurdu. Lise yıllarımda annemden aldığım öğrenci harçlığını, simit, pır pır parasını Konyaspor için harcardım.
Nasıl mı? Dolmuşa biner Ankara yolundaki Fleksan fabrikasına giderdim. Oradan harçlığımla çuvallara basılmış hurda kağıtları, şeritleri, makaraları alır eve getirir anamdan babamdan saklı bodruma koyar, maç sabanı açık tribün bileti için gişelerin açılması bekler ve ilk girenler arasında olurdum. Haa bu arada da aldığım kocaman çekirdek külahının içine atom ve maytapları saklardım.
Tribünler doldu mu çuvalın ağzını açar taraftarlara dağıtır ve takımımız sahayla çıkarken açık tribünün belli bir kesimini kağıda, şeritlere, makaralara boğardık.…………….O günlerden bugünlere geldik.
Geçen günkü Konyaspor’un genel kuruluna bile gitmedim.…………….
Şimdi gelelim bugüne.
Hilmi başkana saygım çok çok ama çok büyük, yeni yönetimi de pırıl pırıl tertemiz isimlerden oluşmuş. Konyaspor kulübü çalışanları ve icraatları Türkiye’nin en gözde ve dikkat çeken kulüplerinden. Kulübümüz sosyal medyasını da İstanbul’un büyük kulüplerinden geri kalmayacak şekilde kullanan örnek bir durumda.
Amma…Amma velakin dün sabah sadece bizim gazetede yaşadıklarım ile KONYASPOR’UMUZUN MAALESEF HÂLÂ KURUMSALLAŞMA adına daha çooook etliekmek yemesi gerektiğine şahit oldum. Konuya gelelim mi?
.………………
Konyaspor yönetimi bize göre yılın transferini yapıyor. Usta golcüsü Bajic’i Konya’ya getiriyor. Ve önceki gün bu oyuncunun sözleşmesinin imzalanması bekleniyor.
Bizim spor müdürümüz ve spordaki arkadaşlarımız her zaman olduğu gibi kulüp ilgilileri ile temasa geçiyorlar. Bu oyuncu ile her türlü anlaşmanın yapıldığını ancak kulübünden gelecek izin yazısının ardından anlaşmanın yapıldığına dair resmi açıklamanın yapılacağını söylüyorlar. Aynı gün saat 23 sularında sosyal medyada, haber sitelerinde Bajic’in Konyaspor kulübü ile imza attığının görüntüleri dolaşıyor. Haaa bizim PUSULA’nın internet sitesine de bu haberi giriyorlar.
Neyse cuma sabahı yani dün sabah oluyor. Konyaspor’un resmi internet sitesinde hâlâ Bajic’in imza attığına dair tek bir resmi açıklama ve fotoğraf yok.…………..
Durum garip değil garip ötesi vahim.
Bu durumu müdürümüze ve arkadaşlarımıza soruyorum. Olay aynen böyle.
Dün saat 18.00…Kulüpten hâlâ tık yok.
Yahu Konyaspor kulübüne ne oldu?
Yılın golcüsü Konyaspor ile imza atmış. Her yerde boy boy fotoğraflar var. Kulüpten tık yok.
Yoksa bizim çocuklar da dahil foto montaj mı yaptılar dersiniz?
Sayın Başkanım değerli abim, çok sayın yöneticiler yoksa siz yatarken birileri sizden habersiz bu transferin servisini mi yaptı? Yoksa bizim çocuklar da dahil yalan haber mi yaptılar? Bu fotoğrafı sizlerden habersiz kim servis yaptı ise bu ayıp onun değil sizin büyük kusurunuz.
Ha, bu futbolcu arkadaşın menajeri dahil bunu yapmış ise kulübün bir aile olduğu bilinci içerisinde sözleşmesini derhal feshedin.
Bu iş yeni yönetime de, Konyaspor’a da bence hiç yakışmadı.“
………………
Bu yazının çıktığı günün sabahı önce Sayın Selçuk Aksoy, ardından da Başkan Sayın Hilmi Kulluk aradı.
Bu konudan kendilerine çok rahatsız olmuşlar. Dahası bu iş yani “KONYASPOR KULÜBÜNÜN YATAK ODASI FOTOĞRAFININ” kulübün izni ve bilgisi olmadan sosyal medyada paylaşımı yeşil-beyazlılara nerede ise 50 bin EURO’ya patlıyormuş.
Başkan Kulluk ve bazı yöneticiler derhal toplanmışlar. Kameralar izlenmiş. Bu fotoğrafı bir kulüp çalışanı çekmiş. Ve bunu da bir arkadaşına göndermiş. O arkadaş da bunu sosyal medyadan paylaşınca iş transfer resmileşmeden buralara kadar gelmiş.
Yönetim bu durumu kamera görüntüleri ile tespit ettikten sonra durumun muhatabı kulüp çalışanını çağırmış. Çocuk kabul etmiş. Avukat çağrılmış. Bu arkadaş ile kulübün sözleşmesi fesih edilmiş, tazminatı ödenmiş ve gönderilmiş.
Bu olması gereken bir durumdu ve yöneticiler gerekeni yapmışlar.
Tabii bizim yazdığımıza hak verseler de kulübün KURUMSALLAŞMADIĞIna dair yazımız Başkan Kulluk ve bazı dost yöneticilerimizi üzmüş.
Çünkü onlar da ben de Konyaspor’un kurumsallaşma yönünde çok büyük adımlar attığını biliyoruz. Ama sonuçta kurum insanla çalışıyor. Bir insanın bir anlık gafleti ve hatası bizleri de yöneticileri de üzüyor ve koca emeği bir saniyede silip götürüyor.
Biz yine de kulübümüzü, takımımızı, başkan ve yöneticilerimizi seviyoruz. İnşallah böylesine üzücü ve sıkıntılı bir durumu hep birlikte bir daha yaşamayız.
……………
Yarın inşallah hafta sonundan kalan notlarımız ile yazmaya devam ederiz.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Beden ölür çürür, cana bakın siz
Kim kiminle yürür, ona bakın siz
Bırakın dönsün dönme dolaplar
Haktan hakikaten yana bakın siz
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Plakası farı hiçbir trafik işareti olmayan ve mutlak sürücü belgesi de olmayan hurda toplayan motor ya da araçların sürücüleri kendilerine ikaz yapıldığı zaman elle kolla sözle size hakaret edip posta koyamadıkları zaman daha iyi ADAM oluruz.