Bazen yazmak zor. Zorluk sebebi, makale konusu ile ilgili bazı okuyucuların yazı detayına inmeden yorum yapmaları ve yazarlara saldırmasıdır. Kedi köpek sevgisi de öyle, hem de en yoğunu. Son zamanlarda, neredeyse tüm işi bıraktık kedi-köpek sevgisi hakkında haberler yapmaya, komşu kavgalarını ve katliam, taciz haberlerini yoğunlukla vermeye, hayvan sevgisine zorlamaya başladık.
Öyle ki çocuk sevmeyen, insanı hiç sevmeyen, işi gücü sokaklarda suçlu arayan, kendin gibi düşünmeyenlere ve benzemeyenlere psikolojik mobbing uygulamaya başladılar. Onlara göre hayvanseverlik insanseverlikten daha önde. İnsanlığa zarar veren bir hayvana müdahale etmen ciddi bir suç. Hayvanseverler, bir insanın başka biri tarafından darp edilmesine asla ses çıkarmazlar. Bu tipler taciz olaylarına da böyle yaklaşırlar. Gerçekte bir kişinin tacizci olup olmadığına bakmadan birisinin “bu tacizcidir” şeklinde bir işareti yetiyor onlara. Yani mesele hayvan sevgisi değil anarşi çıkarmaları.
Onlar için kutsal mekânlar da mühim değil. İbadethane imiş, bunun yanında kültür ve sosyal alanlar, eğlence merkezleri imiş, hepsi de aynı kategoride. Bu tipler istedikleri gibi kedi ve köpeklerini gezdirebilirler. Meselemiz aslında bu değil, gerçekten ülke olarak nereye doğru gittiğidir.
Geçenlerde İstanbul’da idim. Eyüp Sultan’ı ziyarete gittim. Bu arada da hemen cami yanında bulunan mezarlıkta metfun başta bir zamanlar ideolojik olarak beslendiğim rahmetli Üstad Necip Fazıl olmak üzere diğer bazılarının kabrini ziyaret etmek istedim. Bu yüzden de Pierre Loti’ye doğru yokuşu tırmanmaya başladım.
Bu mekâna girmeden önce bir polis noktası var. Oraya girer girmez aman Allah’ım, müthiş bir koku, burun direğimizi sızlatırcasına etrafa yayılıyor. Cami duvarı da dâhil olmak üzere yol boyunca kedi ve köpekler için yerlere saçılmış yemler, yemek artıkları, simit-poğaça, ekmek kırıntıları; hepsi bir arada. Kokular birbirine karışmış.
On metre gitmedim polis noktasına geri döndüm. Durumu sordum. Polis kardeşlerimiz gayet sempatik ve güler yüzlü bir şekilde “efendim, buraya akşama kadar bir sürü insan sizin de işaret ettiğiniz gibi kedi ve köpekler için bu artıkları bırakıyorlar, sözle uyardığımız zaman da bizleri ciddi manada rencide eden hatta hakarete varan sözlerle taciz ediyorlar” diye açıklamada bulundu.
Bu tür uygulamalar İstanbul’da, en kutsal mekânlarda, mezarlıklar içinde var da; Konya gibi Anadolu’da yok mu? Buyurun dolaşın, park içlerini, sokak aralarını, apartman girişlerini, camii avlularını; bakın ve görün. Artık bu tür hareketler zannederim maksatlı yapılıyor ve tiksinti veriyor. Hani çöp evler vardır ya, aynen onun gibi. Sözde hayvanseverler her yeri kendi mekânları olarak görüyor, başkalarının haklarına da saygı duymuyorlar.
Kedi-köpek sevmek çağdaşlığın bir tezahürü olarak ilk yüksek sosyetede moda olarak başladı. Sonradan taklitçiler ve hastalıklı beyinler devreye girdi. Öyle ki, TV de bir yarışma programında, genç bir kızımız, “8 çocuğum var, şu an Antalya’da, ailem bakıyor” deyince şaşırdım, meğerse 8 kedisi varmış. Böyle bir sürü örnek verilebilir. Elbette isteyenin sayısı ne olursa olsun hayvan sevme özgürlüğüne var ama mesele, başkalarına da saygı duyulması, çocuk sevenlere de hak verilmesidir.
Şunu da belirteyim ki, gerçek hayvanseverler başkalarına ve çevreye zarar vermezler. Sessiz ve sakin evlerinde istediği ev hayvanını besler. Hayvan sevme adına çevreyi kirleten şarlatanlar gerçek hayvanseverlere de zarar veriyorlar. Gerçek severler, sessiz, sakin, sevgi dolu insanlardır. Benim tepkim şirret yüzlü sahte severleredir.
Bendeniz köyde doğmuş birisiyim Tüm Anadolu’da olduğu gibi bizim de kedi ve köpeklerimiz vardı. Büyüklerimiz onları çocuklarından ayırmazdı. Ancak köpeklerimiz görevi evimizi, koyun sürülerimizi beklemek, kedilerimiz ise zararlı hayvanları (fare gibi) halletmekti. Halen Anadolu insanının ailesinden sonra en kıymetli varlığı çoban köpekleri, kediler, at ve eşektir. Ötesi zarar ve sosyetenin yapmasıdır.
Israrla belirtmek isterim ki, hayvanlar da korunmaya ve bakıma muhtaçtır. Ancak, “benim kedim senin çocuğundan evladır” denirse iş değişiyor da onun için saygılı olalım derim.