Milletin evlatlarının haince kurşunlara hedef olmasına yürek dayanmıyor artık. Yanan her yürek, nerede bir alçaklık varsa onun yüreğine saplanan bir hançer olsun.
Vatan, millet gibi ortak değerlerde birleşme zeminimizi kaybediyoruz. Birliğimizin, dirliğimizin kıymetli olduğunu unutuyoruz. Yeniden uyanış için bu aziz topraklara ayağımızı sağlam basmamız gerekiyor. Hepimiz açık yüreklilikle huzur ve güveni talep etmenin yolunu yordamını aramalıyız. Yaşanacak güzel günlerin yakın olmasını niyaz ederek...
Cümleler tükendi bugün. Kelimeler düğüm düğüm oldu. Son iki yazı üzerine e-posta kutusuna gelen bir mektuba yer vereceğim, affınıza sığınarak. Konya'da görev yapan yüzlerce sorumluluk sahibi otobüs şoförünün feryadına tercüman olma sorumluluğuyla...
***
"Değerli gazeteci dostumuz,
Konya Büyükşehir Belediyesi Toplu Ulaşım Daire Başkanlığı’nda yıllardır otobüs şoförü olarak çalışmaktayız. Derdimiz o kadar büyük, o kadar çok ki hangi birini anlatsak bilemiyoruz. Başınızı ağrıtırsak kusura bakmayınız. Derdimize sizlerin tercüman olacağını ümid ederek bu metni kaleme alıyoruz.
İnsanların yolda olduğu saatlerde biz de yoldayız yani, işe biz götürüp işten biz getiriyoruz çalışanları. Biz taşıyoruz Konya’yı. Bu bilindiği halde insanımız bizlere karşı hoşgörülü değil, sabah otobüse biniyor, bir merhaba bile demiyor. Bu kadar zor mu? Çok arkadaşımız yolcudan dayak yedi, hakaret işitti. Dikkat edin, hemen hiçbir şoför sabah ters davranmaz, ne sorarsanız sorun cevap verir ama sonra insan istese de sabredemiyor.
Araç arıza yapar; suçlu şofördür. Trafik sıkışır, durağa geç kalır, yine şoför suçludur. Hangi şoför ister aracı arıza yapsın. İnsanlar suçlu ararken yanlış adrese yönelmeyi bıraksınlar artık. Vatandaşın sorunlarını ileteceği adres şoförler değil, belediyedir. Trafikte saatlerce direksiyon sallayan, binlerce insanla muhatap olan şoförlerin de etten kemikten yaratıldığını unutmasınlar. Onların da dertleri, sıkıntıları var. Ne olur, biraz güleryüz, biraz anlayış göstersinler.
Daha düne kadar şoförün derdini, tasasını açıklayabileceği bir sendikası yoktu. Sorunlar çözülemiyordu. Şimdi sendikamız oldu diye sevindik ancak hala görev tanımımız yok. Bizi belediyemiz “taşımacı” sıfatıyla çalıştırıyor. İnsan taşımayı bile çok görmüşler bize. Derdimizi dinleyen kimsemiz yok. Sendikalı olsak ne değişecek bilmiyorum. (Hoş Alakova Erenköy garajındakiler bize göre daha zor şartlarda çalışıyor.)
Sendikacılık, ne yazık ki çalışandan yana değil patrondan yana olmaktır bizim ülkemizde. Sendikaya bir şikayet iletecek olsak, ettiğimizle kalırız. Bugün neredeyse bir şoför dört kişilik iş yapar hale gelmiştir. Özlük hakları yetersiz. İzinlerini kullanamıyorlar. Bu gibi eksikliklerden sonra hatta çıktığı zaman bir de insanlar şoförü muhatap olarak seçip şikayet mercii olarak onu görüyor. İnanın hiçbir şeyi olmayanın psikolojik sorunu var.
Şoförün moralini motivasyonunu bozan günlük problemlerin başında yolcuların çoğu zaman gereksiz şikayet ve dilekleri geliyor. Seferlerin aksamasından şikayet eden yolcu, otobüsün durağa geç gelmesinin tek nedeni olarak şoförü görüyor.
Oysa hiçbir şoför keyfi olarak geç kalmaz. Sefer saatlerinin çok sık olması, seferler arası zamanın çok az olması veya hiç olmaması ve ömrünü neredeyse tamamlamış otobüslerin bizi yarı yolda bırakması, gibi nedenler yolcuyla bizi karşı karşıya getiriyor.
Buna bağlı olarak sefer saatlerini aksatmamak ve yolcuların sözlü yahut fiili saldırılarına maruz kalmamak için bir anlamda hız yapmaya mecbur kalıyoruz. Şoför faturayı kendi ödeyeceğini bile bile kaza yapmaya veya ceza yemeye razı oluyor. Sonuçta zaten işin ağır sorumluluğu ve bilincinde olan şoför, bir de psikolojik olarak yıpranıyor, çöküyor.
Verilen mesleki eğitimin formalitede kalması yanında, yollardaki fiziki şartların bozukluğu, parçalı sefer sayısının fazlalığı, otobüs tamir ve bakım işlerinin zamanında ve yeterince yapılmaması psikolojik çöküntünün diğer nedenlerinden…
Sonuç olarak; diğer birim ve denkleriyle kıyasa girmeden yaptığı işin önem ve sorumluluğunu bilen otobüs şoförlerinin bunca hizmet ve fedakârlığa rağmen maaşlarının yeterli ve makul olmadığı muhakkaktır. Her şeyden öte istediğimiz, moral motivasyondur. Bunun başında elbette kadro geliyor. Başkanımızın 10 yıl önce bize verdiği kadro sözünü yerine getirmesini istiyoruz sadece. Çok şey mi istiyoruz?
Bizim sesimize sizin ses vereceğinize inandığımız için bu metni kaleme aldık. Umarız çağrımıza cevap verirsiniz. Sizin gören gözümüz, işiten kulağımız, konuşan dilimiz olduğunuza olan inancımızla selam ediyoruz. Kalın sağlıcakla…"