Bu şehrin hâlâ yaşayan eşsiz değerleri vardır. Biz ya da sizler ya da şehri yönetenler için ne acıdır ki bu yaşayan değerlerin önemi yoktur. Çünkü günümüzde tek bir şeyin önemi vardır, ne acıdır ki o da para ve makam. İkisi oldu mu, gerisi de yalandır zaten.
Naçizane kendi çapımda hâlâ bir şeylere direnmeye çalışıyorum.
İşte biz meslekte 40 yılı doldurduk diye kendi kendimize kubuzluk yaparız ama bu şehrin yaşayan gazeteci efsanelerinden birisi bana göre Seyit Küçükbezirci abimizdir. Geçtiğimiz hafta Seyit abimizle birkaç saat sohbet ettik. Zaten ne zaman Seyit abi ağzını açacak olsa hemen elime bir kağıt kalem alır onun dediklerini not ederim.
Çünkü Seyit abimiz 1958’de “Konya’ya üniversite isteriz. Çünkü Konya’da üniversite olmadığı için zenginler çocuklarını Ankara’ya İstanbul’a gönderiyor. (O yıllarda Türkiye’de Ankara ve İstanbul dışında üniversite yok.) Peki garibin fakirin çocuğu nasıl okuyacak? Konyalı zengin de olsa kızını okutmak için Ankara’ya İstanbul’a göndermez. Peki kız çocukları okumayacak mı? Konya’ya üniversite isteriz” diye yazan bir abimiz.
O bu yazıyı yazarken biz dünyada bile değildik.
Bu yüzden de Seyit abi benden ne zaman, ne isterse emri olur.
Geçenlerde yine bir istekte bulundu. “Konya Fikir, Sanat, Kültür Adamları Derneği genel kurulu var. Uğur’cum seni de yönetimde görmek istiyorum” dedi. Hiç düşünmeden “Peki abi” dedim.
Geçtiğimiz hafta bunun ilk yönetim kurulu toplantısını yaptı. Seyit abi yine dedi ki “Senin Genel Sekreter olmanı istiyorum” yine “peki abicim” dedim.
O günkü sohbet sırasında Seyit abi dedi ki “Uğur benim ‘Kemik’ diye bir yazım var oku” peki dedim. Hatta fırsat olduğu zaman da Hukukçu gazeteci Hasip Şenalp abimizin, kendisine 25 yıl önce hediye ettiği bir tahta tabut maketinin de hikayesini sizlerle paylaşacağım.
…………..
O toplantı sonrası gazeteye gelir gelmez Seyit abimizin “Kemik” yazısını okudum.
Ve dedim ki bu yazı tam günümüzde bizler için. O zaman belki benim gibi bir günahkar da nasiplenebilir diyerek sizlerle paylaşmak istedim.
“Garip bir adam gelir, şehre... Şehir yas içinde… Durumu öğrenir, “Ben çare bulabilirim acınıza; Ay parçanızı tedavi edebilirim” der. Garip adam çok yaşlı, sakalı göbeğinde, sanki elbise giyinmiş bir iskelet gibi…
Sultan’ın huzuru... “Durumu biliyorsun, garip hekim… Mehpâre’m soldu gitti. Hiç ümidim yok; ama, sen de dene şansını… Kızımın sağlığına karşı hazinem… Tamam, mı?” der Sultan.
Garip Hekim, “Tamam Sultanım… Kızınızı sağlığına kavuşturursam…” der; cebinden küçük bir kemik çıkarır; “Bunun ağırlığı kadar altın isterim”.
Sultan, bir garip kaçıkla karşılaştığını düşünür; ama, bir ümit…“Tamam” der; “O kemik ağırlığınca altın alacaksın...”
Sözü uzatmayalım… Bitkilerin özü, çiçeklerin suya, cevherlerin tozu; birkaç ayda Mehpâre iyileşir... Sıra garip hekimin ücretini ödemeye gelir…
Sultan emreyler; “Getirin teraziyi, biraz da altın; O Garip Hekim de gelsin...”
Terazi ortada… Kemik kımıldamaz bile... Bir kova altın dökerler, terazi almaz olur, kemik kımıldamaz bile... Sultan buyurur; “Kantar bulun”!
Kantarın bir gözüne “kemik”; karşı tablasına bir çuval altın... Tık yok; “kemiğin” umurunda değil... Sultan şaşkın... Garip hekim boynu omzuna yıkık; “Hakkımı isterim” der gibi bakmakta...
Sarayın meydanına, günlerce çalışılır, bütün hazineyi alacak kefeler yapılır... “Kemik” bir yana, bütün hazine bir yana konur... Kemik, kımıldamaz bile...
Sultan acz içinde; Garip Hekim hakkını ister, devletin hazinesi “kemik”in karşısında tüy gibi. Mehpâre, Sultan babasının eline sarılır; “Baba, borucumuzu ödemeliyiz” der. Haber salınır, dost sultanlıklara; borç alınan altın develer yükü. Yığılır, “kemik”in karşısına. Bana mısın, demez.
Garip Hekim, “Sultanım”, der; “O kemiği altınla tartamazsınız. Bir avuç toprak getirsinler” der. Toprak getirilir, Garip Hekim kemiğin üstünü toprakla örter. Birden kemiğin olduğu kantar gözü havaya kalkar.
Sultan şaşkın; beyler/paşalar şaşkın. Garip Hekim, “O kemik, göz kemiği” Sultanım. Dünyanın hazinesi ona vız gelir. Onu “Toprak” doyurur” der; “Onu bir avuç toprak doyurur…”
……………
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Ey diken arayan kimse! Cennete girsen biIe, orada senden başka diken buIunmaz.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Direksiyonda yanımızda oturan kişi ile konuşurken gözümüzü yoldan ayırmadan yanımızdakinin suratına bakmadan konuşmayı becerebildiğimiz zaman daha iyi ADAM oluruz.