Kendimize küstük

Erol Sunat

Bizden haberi olmayan, bizi sevmeyen, düşünmeyen dağları oldum olası sevemedik! O dağlar mağrur dağlardı. Gurur ve kibir abidesi dağlardı. Küsenin küstüğü kendilerine ulaşmazdı. Hele birde benim haberim olsaydı diye nağme çekilirdi ya…Sonrada derlerdi ki, tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış!

Küsenlerden haberi olmayan dağ, onu dağ yapanları unutup giden dağ, varsın ben şöyle dağım, böyle dağım desin dursun! Varsın yok öyle küsmek falan, küsmeyi yasaklıyorum desin! Varsın daha da küsmek isteyen varsa küsen küser, beğenmeyen, kabul etmeyen çeker gider desin!

Küsen küsmeye, giden gitmeye bir başladı mı, toprak kayar, zemin kayar, heyelan olur!

Her küsenden değil, kendine küsenden, kendimize küstük diyenden kork demiş büyükler!

Her dağın dumanı ayrı olur denir ya… Halden anlayan, yol bilen yordam bilen, darda kalana, yolda kalana, düşüp kalana koşup gelen dağlarda vardı.

Ulu dağlardı onlar, küsenin küstüğünü anlardı. Neden küsmüş diye nabız yoklardı! Sonrada aman ha derdi, küs olmak başka, küs durmak başka, kendine küsmek çok daha başka!

Küsen kendine küstü mü, o küs olanı araya dağlar girse barıştıramaz!

İşte o dağların herkese nazı geçerdi, sözü geçerdi, küsmek denen mevzuya şöyle bir gülüp geçer, gel sende bana kız, diyeceğini yüzüme söyle, haykır, amma küsme derdi!

İşte onun içindir ki;

Dağ vakur, heybetli, zirvesi dumandan, buluttan görünmeyen erişilmeyen olabilir!

Dağa yakışan neyse, dağ o kendine yakışanı yapmak zorunda!

Lakin; o dağa kırılsanız da, gücenseniz de, küsseniz de, dağın sizden haberi olmalı!

Çünkü, dağın her şeyden haberi olanı makbul! Haberdar edileni makbul! Ben buradayım, yanınızdayım, yanı başınızdayım diyeni makbul! Bana sırtını dayayanı, hiçbir zaman unutmam diyeni ve unutmadığını ortaya koyanı, ispat edeni makbul!

Dağ gibi denmesi o yüzden!

*****

Bizim nezdimizde dağ, kutludur, yücedir, sevgi ve saygıya layıktır, dağ gibi dememiz boşa değildir.

Güven verendir! Duyulan güveni boşa çıkarmayanıdır!

Güveni ortadan kaldıran o hep anlatılan güvenilen dağlara yağan karla işi olmayandır!

Dağ; Bırakılıp gidilmeyen, vazgeçilmeyendir! İnanılandır, peşinden gidilendir! Mustafa Kemal Atatürk gibi izinden yürünendir!

Dağa seslendiğimizde, bize ses veren, geldim diye haber gönderendir!

Yalnız bir başına, yapayalnız ve çaresiz bırakmayandır!

İnsanımız ne diyor biliyor musunuz?

Biz kendimize küstük!

Ne demek kendimize küsmek!

Öyle bir küstük ki, bu küsme bizi artık bağrına basmayana!

Yüzümüze bakmayana, umursamayana!

Bizim dilimizden konuşmayana!

Yanımıza gelme tenezzülünde dahi bulunmayana!

Ne derdin var diye sorma nezaketini göstermeyene!

Halimizden, ahvalimizden hâlâ anlamayana, anlamak istemeyene!

*****

Benim çiftçim, benim köylüm tarlasına küstü, ekmeye-dikmeye küstü, üretmeye küstü!

Benim işçim, benim memurum işine küstü, aşına küstü, bahtına küstü, talihine küstü!

Sanatçı ve sanatkar sanatına küstü, mesleğine küstü, ilham perilerine küstü!

Gençler okudukları okullara, aldıkları diplomalara, kurdukları hayallere küstü!

Emekli unutulduğuna, yalnız bırakıldığına, yaşadığı hayal kırıklığına küstü!

Kendimize küstük demek böyle bir şey işte…

Bu küsmenin barışması yok! Sözde barışılsa da, helalleşmesi huzuru mahşere kaldı!

Mazota küsmüşüz! Benzine küsmüşüz!

Gübreye küsmüşüz! Tarlaya atacağımız, saçacağımız tohuma küsmüşüz!

Traktöre küsmüşüz, çifte-çubuğa küsmüşüz…

Tarlaya gitmeye, sofraya oturmaya küsmüşüz!

Kardeşimize, akrabamıza, arkadaşımıza, dostumuza, komşumuza küsmüşüz!

Oy verdiğimiz partilere, inandığımız liderlere küsmüşüz!

Hasılı hayata küsmüşüz, hayata! Var mı bu küsmeden anlayan, ben ne yaptım diye kendine pay çıkaran?

*****

Duyduk ki, bu küslüğe anlam veremeyenler varmış! Küsmeye hakları yok, küserlerse küssünler, küsen küstüğüyle kalır, kendi bilir gibi laflar uçuşmuş havalarda…

Atlattığımız ve yaşadığımız onca badireden sonra; Kalbimiz kırıldı! Moralimiz bozuldu! Efkarımızdan ne yapacağımızı, nereye gideceğimizi şaşırdık.

Durup dururken kimse küsmedi!

Kime küstün diyorlar ya hani! Bu küslüğün kime ve niye diye bildikleri halde soruyorlar ya hani!

Kendime küstüm diyenlere de;

Hadi canım diyorlar, öyle küsmek mi olur?

Küsmenin de usulü var! Kuralı, kaidesi var! Arada hatır-gönül var!

Doğru! Küsen küsüyorum diye birde haber gönderecekti, haberin olsun yeminle sana küsüyorum mu diyecekti?

Küsmek bu! Küsene ne yapsın usul? Ne desin? Ne söylesin?

Hele ki o küsen kolay küsmeyen ise! Küsmemek için, her çareye başvurmuşsa!

Üstelik, küsülen, bütün bunları bildiği halde, o bana küsemez, küsmeyi bilmez, küsmek aklına dahi gelmez gibi bir mantığın ve anlayışın içindeyse!

Daha da kızdığında…

Küserse küser, giderse gider gibi bir umursamazlık içindeyse…

İşte o zaman, küsenle küsülen arasında, koptu kopacak olan demektir!

*****

Bu küsme, kendimize küsmekse, yakamıza küsmekten daha ileri derecede bir küsmedir! Hele ki insanlar her tarafta, kendimize küstük demeye başlamışlarsa…

Böyle bir küsme vaki olduğunda…

Küsen geri gelmez artık! Kesinlikle geri dönmez! Gönlü alınanlardan olmaz!

Küstü amma tam küstü derler ya hani…

Küsmeyi, kırılmayı hafife alanlar, basite indirgeyenlerin anlayamadığıdır, anlamak istemediğidir böyle küsmeler!

Kendine küsen, belli etmez küstüğünü! Aşikar etmez, kimselere demez, söylemez! Dışarıdan bakan, gören küsmedi sanır! Kırılmadı, alınmadı sanır!

Demek ki ortada ciddi bir mesele yokmuş zanneder, her şey yolunda zanneder! Bu şekilde küsen, gönlünü çoktan alıp gitmiştir, o onu küsmedi bilenden, dünya yansa bana küsemez diyenden!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.