Bizim oralarda kediye “püsük” derler.
Birisi sessiz sakin, etliye sütlüye karışmadan oturuyorsa “Ne o dilini püsük mü yedi? Ne susuyorsun, konuşsana” derler. Öyle ya, dilimizi püsük yemediğine göre gerektiği zaman konuşacağız. Konuşacağız da, ne konuşacağız? Doğruları…Gerçekleri… Hak ve hakikatleri… Ama bunlar bizim görüşlerimiz olacak. Kendi aklımızın hükmettiği şeyler olacak. Ezber olmayacak.
Birisi, babası ne derse onu söylüyor. Birisi, hocasının usta malını pazarlıyor. Birisi, inandığı, desteklediği lider ne konuşursa aynı onun gibi konuşuyor. Yahu siz kendiniz gibi olamaz mısınız? Onları taklit etmek zorunda mısınız? Allah size de düşünmek için az ya da çok birazcık akıl vermedi mi? O halde neden kendiniz gibi değilsiniz? Doğru veya yanlış olsun, ama sizin görüşünüz olsun. O taklit ettiklerinizin sizden ne farkı var? Onlar da insan, siz de insansınız. Allah onlara da akıl vermiş, size de. Öyleyse?
Bir de inanmadığı halde, inanıyormuş gibi konuşanlar var.
Biraz daha açacak olursak: Siyaseten kendisine nasıl dikte edildiyse öyle konuşuyorlar. Kendi söylediğine kendisi de inanmıyor. Sizleri inandırmaya çalışıyor. Yani basın diliyle “dezenformasyon” yapıyorlar. Kendi uydurduğu yalanı yayarak önce etrafı inandıracak, sonra da kendisini.
Yine bizim oralardan bir sözle devam edelim.
Derler ki; “Kayabaşında bir yalan söyledim, Çarşıbaşına vardım ben de inandım…”
Bu sözü Konya’da söylersek, şöyle söyleyebiliriz. “Zafer’de bir yalan söyledim, Sille’ye vardım ben de inandım.” Yalan o kadar hızlı yayılıyor ki, insan o hıza yetişemiyor. O kadar ki, kendi yalanlarını unutuyorlar, gerçekmiş gibi anlatıyorlar. Ama halk yutmuyor işte. Halk yutmadığı için de “dezenformasyoncular” ne söylerse söylesin söyledikleri ile kalıyorlar.
Sosyal medyada, bazı arkadaşlarımızın doğum sancısı çeker gibi kıvrandıklarını gördükçe, içim acıyor. Bir kere deklare etmiş “Ben şu görüşü destekliyorum” demiş. Ondan dönmeyi, doğruyu bulmayı ayıp sanıyor. Halbuki, yanlışta ısrar etmek daha ayıp. Ne yapsın garibim partisinin dayattığı propagandaları “kerhen” de olsa paylaşıyor. Adamı tanımasam inanacağım. O öyle birisi değil, yemin ederim. Ama tepki çekeceğinden korkuyor herhalde. Sizin çevrenizde de böyle insanlar vardır mutlaka. Sosyal çevresini kaybetmekten korkarlar. Belki menfaat ilişkileri vardır, onu kaybetmeyi göze alamazlar. Velhasıl öyle gözükmekten zevk alabilirler. Vardır böyleleri.
Öyle bir iletişim çılgınlığı yaşıyoruz ki, artık yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmıyor. Elimizin altında internet gibi bir hazine var. İstediğin her şeye anında erişebiliyorsun. Artık kara propaganda dönemi bitti. Dezenformasyon yapmanın da bir önemi kalmadı. Ama bütün bu gelişmelere rağmen -kendini çok akıllı sananlar- nedense hâlâ bu yola baş vuruyorlar.
Hadi konuşsanıza. Dilinizi püsük mü yedi?