Rahmetli Orhan Veli, yaşadığı dönemi yansıtan “Delikli şiir” adını verdiği bir şiir yazmış.
“Cep delik cepken delik / Yen delik kaftan delik / Don delik mintan delik / Kevgir misin be kardeşlik”
Parasızlığın ne olduğu ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.
Kevgire dönme halinin bugünlerde de yaşanabileceğini bundan yıllar önce anlatmaya kalksanız kimse size inanmazdı.
Delik deşik olmak…
Delik deşik olmak sadece kurşunla vurulmaya denmiyor güzel Türkçemizde…
Elimizi neye atsak, “Ellerim böyle boş, boş mu kalacaktı” şarkısı geliyor akla. Ruhumuz, hayallerimiz dahi delik deşik olmuş…Çoktan yapışmışız, kapaklanmışız yere…Beş parasızlık böyle bir şey…
Para elde çok, olmayanda ezelden yok.
Ne olacak, nasıl olacak, insanlar ne zaman rahata erecek ne zaman güzel günler görecek ne zaman şöyle bir oh çekecek?
Kevgire dönmüş haliyle mi?
*****
Paralanmak oldukça zengin bir kavram. Bizi paralanmanın para kısmı, elimize para geçme hali, elimize para geçme ihtimali daha çok ilgilendirdi hep.
“Para elimizin kiri, parasız da olmuyor ki” diyen kim?
Biz yani hepimiz…
Eline para geçen, paralandım demiyor mu?
Bugün fena iyiyim, dokunmayın keyfine, kimsenin keyfimi bozmasına tahammülüm yok diyenler kim?
Yine biz…
Ne yazık ki, böyle konuştuğumuz mutlu ve mesut anlar o kadar az ki…
Hayatın bizi nasıl paraladığını lime-lime ettiği ise anlatamıyoruz.
Bilenler susuyor. Ancak o paramparça hayatlara sahip olanlar bu dünyadan koptuklarında başlıyor diller çözülmeye.
Gün yüzü görmedi zavallı…Çalıştığının hakkını alamadı…Hayat ve vicdansızlar paraladı onu…
Ekmek parası için paraladı kendini ne ailesi anladı onu ne sülalesi ne de elinden tutacağız diye konuşanlar keşke diye başlayan nafile gözyaşları döküyorlar.
O gidişlerin hiçbiri ibret olmuyor, düzeltelim bu yanlışı demiyorlar.
İnsaf ve vicdan sahipleri sürekli yakası yırtılan Deli Bekir’ler için diyorlar ki;
Çalıştı çabaladı… Ciğeri yandı…Bir hayale kandı, inandı…Kevgire döndü ortada kaldı.
*****
Ayakta kalmak için, hayata tutunmak için, düştüğümüz yerden ayağa kalkabilmek için kendimizi paraladığımız yıllar hayatın acı gerçekleri olarak gözlerimizi yaşartır.
Lakin bizi, paralanmanın para için paralanmak olması çok daha fazla ilgilendiriyor.
Asgari ücretliler ve emekliler keşke paralanmanın para sahibi olma tarafında olabilselerdi.
Bulundukları taraf aylardır gözler önünde…
Zamların, faturaların, fahiş fiyatların paraladığı insanlar o insanlar.
Aylardır paralanacakları yani ellerine para geçeceği günleri bekliyorlar.
Onlar beklerken, enflasyon, zamlar, fahiş fiyatlar el ele verdiler, paraladılar o insanları…
Paralamakla kalmadılar, yaraladılar. Ocakları söndü. Hayatları nihayete erdi insanların.
Lakin, para denen, maaşlara zam denen vaatler, laftan öteye geçemedi.
Geldi Aralık ayının son günleri…
Adeta, ölen ölür, kalan sağlar bizimdir denircesine bir manzara çıktı ortaya…
Sıkıntı ve üzüntü içinde olmayacak işlerde çalıştı insanlar. Paralandılar amma sıkıntılarını çözecek parayı kazanamadılar. Kendilerine itiraf edemeseler de kevgire döndüler.
*****
2024 ‘de maaşların ne olacağı halen belli değil…Tahminler, açıklamalar, müjde diye verilen haberler manşetlerde. Ekranlarda ilk haber.
Müjde kavramı da görüldüğü üzere kendini paralamakla meşgul. Yüzde şu kadardan az olmayacak, yanında refah payı da olacak, herkes sevinecek…
Sanırsınız ki, müjde kavramı insanlar sevinsin diye paralıyor kendini!
Bu insanlar borç harç içinde yüzerken, yedi bin beş yüz lira ile yaşamaya çalışırken neredeydin, nerelerdeydin müjde?
Bu işten henüz kazançlı çıkamayan, cebi para görme adına paralanamayanlar emekliler ve asgari ücretliler.
Öte yandan bu rakamların açıklanmasını bekleyen marketler, çarşılar, pazarlar, elleri etikette tetikte bekliyorlar. Daha şimdiden ufak-tefek dokunuşlar ve güncellemeler yapılıyor.
Esas dokunuş, müjdelerden sonra. İşte o zaman paralayacaklar ortalığı.
Yeni yılın havai fişekleri gibi üzerimize ne zamlar yağacak ne zamlar.
*****
“Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar, yıkasınlar” diyordu ya o güzel şarkı.
Bizi de zamlarla paralayacaklar pardon yıkayacaklar. O zam, o para elimize geçmeden belki aynı gün, bilemediniz birkaç gün içinde.
Düşmüşüz paranın derdine. Düşmüşüz geçimin derdine. Para ile aramız limoni. Para bizi sevmez. Hatırımızı saymaz. Gel desek gelmez. Bizde olan hiçbir şeye yetmez.
“Kader böyle imiş ne söylesem boş” demek yine emekliye düştü. Asgari ücretliye düştü. İşsize düştü. Atanamayanlara düştü.
Emeklilerden bugünlere erişemeyen, yetişemeyen o kadar çok insan var ki…
Paralanmanın cepleri para görmesi tarafında değil ama, hayatın cilvesi, hayatın sillesi, hayatın paraladığı ve vurduğu tarafında olanlarımızın oranı yüzdelere vurulduğunda rakamlar rakam olduğundan utanıyor!
Kevgire dönmek bu manzaranın yanında hafif kalıyor…
*****
Son yıllarda ağzını açan para diye açıyor. İyi niyet yok. Anlayış kayıp. Vicdan ara ki bulasın. Hatır-gönül paranın karşısında pes etmiş sus-pus oturanlara dönmüş. Dostluk pamuk ipliğine bağlı misali ha koptu ha kopacak. Paran kadar konuş benzeri amiyane laflar, kırıcı ifadeler çok fazla. İşimiz dünyalık olmuş, işimiz maddiyet olmuş, her birimize bir haller olmuş!
Neler kaybedildiği kimsenin umurunda değil. Para ile ilgili hikayeler çok daha fazla.
Toplumun neredeyse geneline yakın bir kısmı asgari ücrete talim etmeye başladı başlayalı, asgari ücretli bir iş bulan şapkasını göğe fırlattı fırlatalı yaşama sevincimiz kayboldu. Hayallerimiz derin sulara gömüldü.
Yetmeyen para…Derde deva olmayan para…Meteliğe kurşun atılan bir manzara. Dahası, bir çuval dolusu “-ecek” ve “-acak.” Selam olsun kucak kucak….
Bu kargaşada, bu karmaşada iyi dediğimiz, güzel dediğimiz, olumlu dediğimiz ve bildiğimiz her şey anlamını yitirmeye başladı.
Milletin dini imanı para olmuş diyen yaşlı insanlara, miadı dolmuş bunların diye gülüp geçilen bir dönemi yaşıyoruz. Güle güle beybaba, varsa paran kral gibi yaşarsın, değilse düz yolda şaşarsın diyorlar şimdi.
Ne demişler?
Varsa paran herkesle iyi aran, yoksa paran kevgire döner yaran.