Kibirlinin Hikayesi

Erol Sunat

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde kendini beğenmiş, kendini dev aynasında gören, kendinden başka kimseyi düşünmeyen insanların yaşadığı bir şehir varmış. Şehirde kibirli insanlar pek çokmuş. Ancak içlerinde bir tanesi varmış ki, onun kibri karşısında kimse diyecek bir şeyler bulamazmış. İşte o kibirli o şehrin beyi imiş. Kibriyle karşısındakileri darmadağın eden halleri onu toplumda itici bir hale getirse de kibirli bey ne kibrinden ne de davranışlarından vazgeçermiş. Hele birilerine taktıysa, o taktığı konuyu unutmaz, nerde o insana denk gelse bir şekilde konuyu açar o insanı diğerlerinin gözünde küçük düşürürmüş.

Hatırı sayılır biri olması, yanındakilerin ona olan hayranlıklarının önüne geçilememesi kibirlinin işini her defasında kolaylaştırırmış. Oysa hayatta çok badireler atlatmış biriymiş. Zindanda yatmışlığı, birçok yanlış insana kafa tutmuşluğu varmış. O yüzden de her nereye gitse namı ve şöhreti ondan önce gidermiş. Ancak kibri her geçen yıl daha da artıyor, eski dostları ise çekindiklerinden bu huyunu yüzüne karşı söyleyemiyorlarmış.

Yine böyle insanların toplandığı bir mecliste, geçmişten bir şeyler anlatıyormuş. Anlatırken de o mecliste bulunanlardan bazılarına, sen diyormuş, falanca yıl bana şöyle davranmıştın, o davranışı biz hoş gördük, görmezden geldik lakin unuttuğumuz da sanılmasın. Beni herkes bilir, şu şehirde şunu yaptım. Payitahtta Vezirlere karşı çıktım. Bana o kibrinden vazgeç diyen bir Vali Paşa vardı. O sahtekara öyle bir tokat yapıştırdım ki, yere yapıştı kaldı. Sonra kalktı üzerime geldi. Elimden zor aldılar.

Deyin bakalım bana ben kibirli birimiyim? Yanında olanlar, estağfurullah Beyim demişler, kibirli olmak kim, sen kim? Kibir senin semtine uğramamıştır. Biz kibirsiz hallerinize kefiliz.

Kibirli Bey, işte dermiş, benim halim böyle. Yalansız, riyasız, gösterişten uzak, kibir kim ben kim?

Bana iftira ediyor kendini bilmezler. Kim bu iftiralarında ısrar ediyorsa, Allah’ından bulsun.

Yanındakiler üzülme beyim demişler. Biz senin ne kadar güzel huylara sahip olduğunu biliriz. Yeminle seni kıskanıyorlar. Adam değil bunlar. Hasetlikte, fesatlıkta, dedikodu da üzerlerine yok.

Sen bu memlekete Vezir olacak bir beysin. Sana engel olanlar utansın.

Kibirli Bey, zevkten dört köşe olmuş. Geçen ay demiş Sultanımız beni huzuruna çağırdı. Kendini kibirden kurtar, senin hakkında iyi şeyler düşünüyorum dedi.

Sonra dönmüş adamlarına, benden saklamayın demiş, az biraz kibrim olduğunu bende kabul ediyorum. Beni Sultanın yanında kibirsiz gösterecek bir yol bulun. Adamları seninleyiz beyim demişler. Sen emret biz yapalım.

Kibirli Bey, bütün bunlara rağmen her nereye gitse ben diye başlıyor, ben diye bitiriyormuş. Kendini övenleri saatlerce dinliyor, onları el üstünde tutuyormuş.

Birgün bulunduğu meclise yaşlı bir adam çıkmış gelmiş. Seni demiş defalarca takip ettim. Dinledim. Yanlış yoldasın oğul. Kibrin seni esir almış. Kendini herkesten üstün görürsün. Sende hoşgörü yok, alçakgönüllülük yok. Konuşanı dinlemek yok. Eleştirene tahammülün yok. Herkes seni her daim övmek ve methetmek zorunda mı? Kibirli Bey, değil babam demiş, zaten ben bu kibirden bir kurtulsam Sultanın gözünde iyi yerlere geleceğim amma, kendimi yenemiyorum. Yaşlı adam sende demiş affetmekte yok, unutmakta. Sen kibrinle kinini de yenememişsin.

Kibirlinin yüzü değişmiş, adamlarından birine belli belirsiz işaret etmiş. O adam gel baba demiş, beyimize çok ağır kelamlar ettin. Beyimiz bu kelamları hak etmiyor. Yaşlı adam, sen ve senin gibiler olduğu müddetçe bu bey demiş kibrinden kurtulamaz. Kurtulamasın diye elinizden geleni yapıyorsunuz çünkü. İnsan olma denen erdemin yanında beylik ne oluyor, ağa kim oluyor. Beyinizi seviyorsanız onu övmekten vazgeçin. Beyin adamlarından biri babam demiş, biz böyle yapmazsak, hepimizden vazgeçer, kendini övecek başkalarını bulur. Yaşlı adam, öyleyse demiş beyinizi kibri çoktan kendine kul, köle etmiş. Böyle giderse bu özellik ondan zor gider.

Yaşlı adam gittikten sonra, adamları beyim demişler yaşlı bir kadın geldi. Bir maruzatı varmış, gelsin mi? Bey bırakın gelsin demiş, kadın beyim demiş, ben yoksul bir kadınım. Hayırsız bir oğlum var. Burnundan kıl aldırmaz. Vali Paşanın yanında katiplik yapar. Beni beğenmez, evimi beğenmez, akrabalarını beğenmez, kendini herkesten üstün görür. O çalıştığı işi ona ben buldum. Bir çağırsan, bir konuşsan. Bu dünyadan evladıma küs gitmek istemem. Bey çağırtmış yaşlı kadının oğlunu. Delikanlı geldiğinde bir de bakmış ki anası beyin yanında. Be kadın demiş, utanmadın mı beni şikâyet etmeye. Vali Paşanın katibini anam bile olsa kimse şikâyet edemez. Bey kâtip demiş, bu kadın senin anan mıdır? Anamdır Beyim. Bey öfkelenmiş, bu ne kibir böyle demiş. Kibrinde bir sınırı olmalı. Hiç mi utanmazsın? Hiç mi arlanmazsın. Hemen ananın elini öp. Kâtip anasının elini öpmüş. Bir daha ananı üzdüğünü duymayacağım.

Yaşlı kadın. Var ol beyim demiş, anan sağ mıdır? Sağ ise bu yaşlı kadından bir selam götür de ki yoksul bir kadının derdini dinleyen, gönlünü alan, yüce gönüllü beyin anası, ne mutlu sana, cennetliklerden ol inşallah.

Bey duraksamış, gözleri dolmuş. Ver ana demiş elini öpeyim. Adamlarına emir vermiş. Bir kese de akçe vermişler kadına. Beyin adamları gördükleri ve duydukları karşısında şaşırmış kalmışlar. Demişler ki, ne oldu Beyimize böyle. Kibirli kâtibi yerden yere vurdu. Hiç böyle şeyler yapmazdı. Ertesi gün Bey bedestene gitmiş. Toplamış bedesten esnafını başına. Bedesten ağası, beyim demiş, gözümüz yollarda kalmıştı. İyi ki geldin, safalar getirdin diye bir başlamış konuşmaya, yere göğe sığdıramamış övmekten beyi. Bey, ağam demiş, pek memnun kaldım. Hakkımda çok güzel şeyler söyledin. Ben bu anlattıklarının daha da üstünde bir beyim. Sen beni bugün için översin amma bundan on yıl kadar önce, bana karşı gelirdin.

Hakkımda demediğini koymazdın. Ben o yaptıklarını unuttum sanma. Ben var ya ben, iyiliği de kötülüğü de unutmam. Bu mecliste kim hakkımda ne der ne söyler bilirim. Mademki ben beyim, beni dinleyeceksiniz, benim sözüm üstüne söz söylemeyeceksiniz. Beyin adamları, şimdi beyimiz kendine geldi demişler. Bir adama da kibir bu kadar yakışır mı, arkadaş diye başlamışlar beylerini övmeye ve yüceltmeye. Bey sağ olun var olun demiş, dediklerinizi duydum. Bende biliyorum bana kibrin yakıştığını.

Bey, kibirli halini sürdürmeye devam etmiş. Ona bey olarak saygı duyanlar birer ikişer ayrılmışlar yanından yöresinden. Bey bir süre sonra, onu övenlerin dışında hiç kimsenin etrafında kalmadığını görmüş. Ancak, kibri o kadar ağır basıyormuş ki, sen haklısın, bırak el ne derse desin ne düşünürse düşünsün, senin yaptığın doğru diyen tarafı her defasında ağır basıyormuş. Sonunda bey onu yapmaz, bunu yapmaz, kendinle aynı ayarda olmayanla oturmaz kalkmaz diye bir takım olumsuz davranışlar içerisine girmiş. Bir zaman sonra, yanına girmek, ona derdini anlatmak neredeyse fermana mahsus olmuş. Çevresi ve adamları onu öyle bir yere koymuşlar ki, bey erişilmez ve yanına yaklaşılmaz olmuş.

Ahali bey dediğin halden anlayacak, aramıza inecek, derdimizi dinleyecek, sırça köşkünde oturup bize tepeden bakmayacak diyorlarmış. Bu laflar beye ulaştığında bey köpürüyor, o lafları söyleyenleri söylediğine bin pişman ediyormuş. Sonunda sözünü sakınmayan bir delikanlı beyin atının dizginlerine yapışmış. Bey demiş, kibrin batsın senin. Sen bizim beyimiz olamazsın. Seni bey olarak tanımıyoruz. Hele şu yanındakilerin yanımızda hiç hükmü kalmadı. Bey delikanlıyı atmış zindana.

Şikayetler ayyuka çıkmış, payitahtta Sultana kadar ulaşmış. Sultan, beyi çağırtmış huzuruna, biz demiş seni kibirle hükmedesin diye o şehre bey etmedik. Seni o görevden aldım. Beyin beyliğinin bittiği haberi ulaştığında, beyin adamlarından bir tanesi dahi kalmamış yanında. En vefalı sandığı adamı bile.

Anlatırlar ki, bey kibrin başına açmış olduğu dertlerin hiçbirinden ders almamış. En sonunda kibriyle bir başına kalmış. Ardından kibriyle geldi, kibriyle gitti. Kendine yazık etti demişler.

Şehir şehire, Kibirli kibirliye, Sultan Sultana, yağcı yağcıya, dalkavuk dalkavuğa, yaşlı adam yaşlı adama, yaşlı kadın yaşlı kadına, delikanlı delikanlıya, kâtip kâtibe, ağa ağaya, bey beye, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.