“Kıbrıs ve Kudüs’ü neyse Kırım da bizim için odur”

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

TARİHE YOLCULUK (189)

PROF.DR KEMAL ÖZCAN: “Kırım’daki hürriyet ateşini, açlık grevi yapan Mustafa Cemiloğlu yaktı. Devlet olarak Rus işgalini tanımadığımız için bu topraklar hâlâ Ukrayna Cumhuriyeti’ne aittir. Kıbrıs neyse, Kudüs’ü neyse Kırım da bizim için odur.”

 

Birlik Vakfı’nda “Her Cumartesi Birlikteyiz” sohbetinde Prof. Dr. Kemal Özcan’ı dinledim.

Konu “Kırım Kırım Kırılan Kırım” olunca, Ruslar tarafından işgal altında olan Kırım’ı unutmamak ve tekrar hatırlamak istedim.

Birlik Vakfı Konya Şube Başkanı Orhan Gündüz’ü, bu güzel etkinlikleri ilçelere de yaymak adına yaptığı gayretlerinden dolayı kutluyor ve tebrik ediyoruz. Kırım denilince benim aklıma hemen 1877’deki 93 Harbi ve 1944’de bir gecede hayvan vagonlarına tıka basa doldurularak Sibirya bozkırlarına doğru sürgüne gönderilirken yollarda kırım kırım kırılan Kırım Sürgünü, zulüm, işkence ve baskılar geliyor.

Ana vatanı Kırım için Rus hapishanelerinde kaldığı hücrede açlık grevi başlatarak “Kırım’a Hürriyet” mücadelesinin fitilini ateşleyen Kırım’ın büyük lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nu unutmak ne mümkün. 1977’li yıllarda Tercüman gazetesinde öldüğü haberi çıkınca, son derece üzülmüş ve Ülkücü Gençlik, gıyabında cenaze namazları kılmakla kalmamış seferber olarak Kırım’a destek mitingleri düzenlemişlerdi. Gençlik yıllarımda Emel dergisi alır ve okurdum. Kırımoğlu’nun yaşadığı haberi gelince, çok sevinmiş ve üzüntü ve kederin yerini neş’eye ve şükre bırakmıştı.

Sözlerine, “Devlet olarak Rus işgalini tanımadığımız için bu topraklar hâlâ Ukrayna Cumhuriyeti’ne aittir. Dolayısıyla resmî olarak da Ukrayna devletinin toprakları içerisindedir. Kıbrıs neyse, Kudüs’ü neyse Kırım bizim için odur” diyerek başlayan Kemal hoca, Kırım’ın ne zamandan beri Türk yurdu olduğu sorusunu da cevaplandırdı. 15. Yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı hanedanın himayesine girmeden öncesine kadar bu konu hakkında net bir şey söylemenin mümkün olmadığına işaret etse de İskitler’e (İskitler’e “İskit” adını biz vermedik. Heredot vermiş) kadar uzanarak önemsediğim dikkate değer şu açıklamaları yaptı:

“Türkistan’da Karadeniz’in kuzeyinden ve oradan da Avrupa’nın içlerine doğru yapılan Türk göçlerinde, Hunlar, Hazarlar, Kıpçaklar, Peçinekler, Avarlar ve bu silsilede göç hareketleri sırasında gelirken veya dönerken Bulgarların Kırım’a uğramaları neticesinde, burada yerleşen az sayıda Türk topluluklarının olduğunu tahmin ediyoruz. Ama asıl Kırım’ın Türklerle iskânı Altın Orda Devleti zamanında oldu” dedi. Kemal hoca birde Anadolu’dan deniz yoluyla Kırım’a giden göçlerden de bahsetti. Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarlarından İzzeddin Keykâvus’un, iç meseleler ve baskılar sonucunda yanında ve beraberinde Sarı Saltuk olmak üzere Bizans’a sığınıyorlar. Bizans onlara Dobruca’yı veriyor. Dobruca’dan Kırım’a geçişler oluyor, Kırım’a geliyorlar. 1223 Sultan Alâeddin Keykûbâd döneminde ise, Selçuklular Kırım’a Hüsameddin Çoban komutasında bir ordu gönderiyorlar. Ve Sudak bölgesinde bir müddet kalıyorlar. İbnü’l Esir’in belirttiğine göre, Tatarların Kırım topraklarını 1222 yılından sonra iskân etmeye, ele geçirmeye başlayınca, Sudak ahalisinin büyük bir kısmı deniz yoluyla Anadolu’ya sığınmışlardır. Bunlar muhtemelen Hüsameddin Çoban’ın emri altında olan ordu mensupları olması kuvvetle muhtemeldir.

Kırım yarımadasının yalı boyu denilen ve deniz kenarındaki Kefe ve Yalta bölgelerinin Cenevizliler ile Venediklilerin hâkimiyeti altında olduğu dönemlerde, Rus ve Batılı tarihçiler kuzey tarafta olan halkın daha çok Tatar karakteristik özellikleri taşıdığı ama güney tarafta olanların, biraz daha sarışın olduklarını söylerler. Buradan yola çıkarak bunların Türk değil de Yunan kavimleri olduğunu iddia ederler. Kırım’ın eski adı da Tavrida (Tavria)’dır. Kırım’da halen Tavrida adında bir AVM vardır. Tavrida Üniversitesi vardır. O eski köklere atıfta bulunmak, yâni Kırım’ın Türk tarihini ortadan kaldırmak ve o izlerini silmek için birde antik Yunan tarihi olduğunu göstermeye çalışırlar.” 

Altınordu’nun Timur tarafından yıkıldığını belirten Kemal hoca, buna “bir Türk devleti, bir Türk devleti tarafından yıkılarak Rusların doğmasına zemin hazırlıyor” şeklinde dikkat çektikten sonra Rusların knezlikler şeklinde ve prenslikler halinde yaşadıklarını, bütün Rus Knezliklerin de Altın Orda’nın hâkimiyeti altında olduklarını söyledi. Tahta çıkmak için Altınordu devletinden ferman veya belge almaları gerektiği üzerinde de duran Kemal hocanın dikkatimi çeken bir diğer açıklaması da; Viyana kuşatması sırasında bir Tatar Beyinin, “Osmanlı kuvvetlerini arkadan vurması” şeklinde tarihe geçen hadiseye de açıklık getirerek bunun, bütün Tatarlara teşmil edilemeyeceğini çok net ifadelerle dile getirdi.

 

1944 KIRIM SÜRGÜNÜ

Osmanlı’nın fazla güçlenmesini istemediği Kırım’ın 1774’te Rusların baskısıyla Osmanlı’dan ayrıldığını ve Kırım halkının topraklarından göçe zorlandığını kaydeden Prof. Dr. Özcan, 18 Mayıs 1944 Kırım Sürgünüyle ilgili olarak da şunları dile getirdi: “1917’de Bolşevik İhtilali olduğunda Lenin bütün halklara self determinasyon çağrısında bulundu ve Kırım’a muhtariyet verdi. Başına da Veli İbrahim’i getirdi. Resmi dili Tatarca oldu. Bu durum 1944’e kadar devam etti. Almanlar 1944’te burayı işgal etti. Savaşın seyri Rus baskısı altındaki bazı Tatarların Almanlarla işbirliği yapmasına neden oldu. Sovyet ordusu Almanlara galip geldi ve Kırım tekrar Sovyetlere geçti. Kırım Tatarları Almanlarla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle 15 Mayıs 1944’te sürgün edildiler. 15 gün trenle uygunsuz şartlarda sürgüne gönderilen bir çok Kırımlı açlıktan, susuzluktan öldü. 15 günün sonunda geldikleri Özbekistan’da önce Rusların kışkırtması yüzünden dışlanan Tatarlara daha sonra tanıdıkça Özbekler sahip çıktı. Kırım Tatarlarının yok olup gitmesini önlemiş oldular. Muhtar Cumhuriyeti 44 sürgününden sonra lağv edildi. Stalin sınır bölgelerini gayri Slav ırklarından arındırdı. Yalnız Kırımlıları değil, Karaçaylar, Ahıska Türkleri, Çeçenler, Özbek Türkleri, Volga Almanları da sürgün edildi. Sonra gelen Kruşçev döneminde sürgün edilenlere hakları iade edildi ama Kırımlılara bu hak verilmedi. Haklarını alamayan Kırım Tatarları Mustafa Cemiloğlu önderliğinde milli mücadeleye başladılar. Dünya eylemin nasıl yapıldığını hak arayışı, bağımsızlık mücadelesi nasıl yapılır Kırım Türklerinden öğrenmeli. Tatarların canı çok yanmıştır ama asla can yakmamışlardır. Yüzlerce eylem yaptılar ama bir kişinin bile burnu kanamadı.  Kırım Tatarlarının gösterileri etkisini gösterdi ve Rusya gösterilerde yer almayan, milli mücadeleye katılmayanları 1972’de Kırım’a yerleştirdi. Rusya daha sonra Meclis benzeri bir kurulda hata yaptıklarını kabul etti ve Kırımlılar vatanlarına dönebilir diye karar aldı. Ama Rusya’nın buna ömrü yetmedi ve 91’de dağıldı. Kırım’da şu anda Rusların işgali var. Biz devlet olarak bunu kabul etmiyoruz. Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri iyi. Eğer iyi olmasıydı ikinci bir sürgün olabilirdi. Türkiye’nin politikasının son derece doğru olduğunu düşünüyorum.”

Kemal hocaya, bizlere Kırım’ı hatırlattıkları ve Kırım’da yaşayan Tatarların ne kadar baskı altında olduklarını göstermesi açısından da kendisine teşekkür ediyoruz. Tabiki Orhan Gündüz Bey’e de.

 

YARIN: Yeni yılın kapıma gelen ilk hediyesi: “Bir Nihan Heybe”.

 

 

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.