Uzun uzun zaman önce memleketin birinin dört Şehzadesi varmış. En küçüklerinin ne tahtta ne Sultanlıkta gözü yokmuş. Bunu her fırsatta, her yerde söyler, Allah en büyük Ağabeyimi başımızdan eksik etmesin diye de konuşurmuş. Atına atlar memleketin her tarafını gezer dolaşırmış. Aylarca gelmediği kaybolduğu olurmuş. Onun bu haline herkes alışıkmış. En büyük Şehzade, onu severim diyormuş. Gittiği her yerde beni över, beni anlatır. Bırakın ne yapmak isterse yapsın. Ondan bana zarar gelmez. Sultan yaşlanınca, ahali, bıraksın artık yerini en büyük oğluna, bu işin münasibi de, yakışığı da bu demeye başlamış. Sultanın Veziri, en büyük Şehzadenin akıl hocasıymış.
Şehzade kendince bir plan yapmış. Bunu haber alan Sultanda. Sarayda kim nefes alsa haberi olan Veziri bir gece saraydan aldırmış, hiç kimsenin bilmediği bir yerde, Veziri öyle bir hırpalamışlar ki, götürüp bir şifahanenin önüne atmışlar. İşte bu kargaşada Sultan en küçük oğluyla kimsenin bilmediği bir yerde buluşmuş. Demiş ki, bu kılıç bana babamdan emanet, benden de sana. Sonra da birkaç bir şey daha konuşmuşlar. Şehzade binmiş atına karanlıklar arasında kaybolmuş. Sultan Payitahta dönmüş. Bir ay kadar sonra kendine gelen Vezir, saraya döndüğünde birde bakmış ki, adamlarının hiçbiri yok.
En büyük şehzadeyle bir plan yapmışlar. Sultanı Zindan şehir diye, dağların arasında bir kaleye hapsetmişler. Bu arada en küçük Şehzade, oldukça uzak bir şehre gelmiş. Varmış Bedesten Ağasının yanına. Ağam demiş, babamdan biraz miras kaldı. Burada kendime bir hayat kurmak isterim. Ağa, dükkanlar Beyimizin demiş, o verir, o satar, o müsaade eder. Varmışlar Beyin yanına. Bey, babandan kalan miras ne kadar demiş. Şehzade, yeteri kadar demiş. Bey, önce demiş bu şehre ayakbastı parası vereceksin. Burada her şey para. Han parası. Gezinti parası. Danışma parası. Paran yok mu, kalmadı mı? Ya şehrin dışına atılırsın ya da taş ocaklarında çalışırsın. Bu şehir kapan gibidir. Geldin ya. Kurtuluşun yok. Paran bitinceye kadar yaşa. Bitince ya taş ocağına ya surlardan aşağıya.
Aradan aylar geçmiş. Şehzadenin parası bitince, Şehzadeyi taş ocağına yollamışlar.
Vezir, aylarca kılıcı aramış. En sonunda, Şehzadem demiş en büyük Ağabeye, bu kılıcı Sultan, en küçük kardeşinize vermiş olmasın. Şehzade yok canım demiş, o kadar da değil. Vezir olmaz olmaz deme şehzadem demiş. en olmaz dediğin oluyor bu dünyada. Şehzadenin kaybolduğu ve özellikleri her tarafa duyurulmuş. Sonunda kayıp şehzadenin haberi bu şehre de ulaşmış. Beyin adamları, sağ omzunda hilal olan biri diyorlar Beyim demişler. Taş Ocağında böyle biri var. Bey hemen demiş bana bulun o genci. Şehzadeyi bulup getirmişler. Bey, şehzadem demiş, biz sana saygıda kusur ettik. Ayıp ettik. Bunu telafi için, seni kızımla evlendirdiğimi bildirdim Ağabeyine. Vezir kılına bir zarar gelmesin. Beni bekle diye haber etti.
Şehzade ben ne zaman evlendim. Kiminle evlendim. Bey çağırmış kızını. İşte demiş seni evlendirdiğim kızım bu. Yani şimdi evlendireceğim.
O gün evlenmişler. Kız, Şehzadem demiş. Babamın bıçağının her tarafı keser. Emanetin bende. Nasıl olduğunu sorma. Lakin Vezir birkaç güne kadar burada olur. Seni o bu şehre gelmeden buradan çıkarmam lazım. Öncelikle bana güven. Şehzade, ben demiş bugüne kadar babam dışında kimseye güvenmedim. Bey kızı, zaten babanda demiş bir bana güvendi. Bey kızı ertesi gece Şehzadeyle birlikte çıkmış gitmiş şehirden. Bey her nereyi aradıysa da bulamamış. Vezir, şehre geldiğinde, Şehzadenin kaçtığını öğrenince Beyi, şehrin meydanında tekme tokat dövmüş.
Artık demiş emanetin kimde olduğu belli oldu. Hedefi de. Şehzade ve Bey kızı adamlarıyla birlikte Zindan kaleye yaklaşmışlar. Şehzade, bu kalenin kimsenin bilmediği gizli bir girişi var demiş. Bu girişi sadece Kale Beyi bilir. Sultan Babam bana tarif etti demiş. Eliyle koymuş gibi bulmuş gizli geçidi. Gizli geçitten geçmişler. Zindanların olduğu bölüme çıkmışlar. Zindancıları etkisiz hale getirdikten sonra, Şehzade Sultan babasını kurtarmış. Bey kızı, Sultanım diye varmış elini öpmüş. Sultan, evlat demiş, seni çağırdığım gün, gelin kızımla da konuştum. Sen o şehre gidecektin gitmesine de seni gören, bilen tanıyan sadece gelin kızımdı. O seni bilir di, lakin, sen onu ne gördün ne bildin.
Babası benim dediklerime uydu. Bedelini ağır ödemiş olabilir. Hadi çıkalım şuradan. Yine geldikleri yoldan çıkıp gözden kaybolmuşlar. Zindan şehrinin Beyi, durumu bildirdiğinde, Vezir, Şehzadem demiş sonumuz geldi galiba…En büyük Şehzade, Payitahta kadar her yer tuzak Vezir demiş. Ya o kılıcı bana teslim edecekler, ya da hepsi birlikte ölecekler. O hain kardeşimi, payitaht meydanında kendi elimle asacağım. Vezir, Sultanın en güvendiği yeri ablukaya almış, Sultana kim yardım edecekse hepsini öldürmüş. Sonra da sinsi bir şekilde, Sultanı pusuya düşürüp ok yağmuruna tutmuş. Sultanın ölümünden sonra, Şehzadeyi ve yanındakileri yakalamışlar. Tek bir kişi kurtulmuş. Bey kızı.
Bey kızı neredeymiş, nereye gitmiş, onunla birlikte kılıç da ortada yokmuş. Vezirin adamlarından biri, Vezirim demiş. Sultanın ailesinde çok eski bir gelenek vardır. Bu geleneğe kılıç muhafızlığı derler. Kılıç muhafızını sadece Sultan bilir. O da öldü. Kılıç ortada yok. Bey kızı kılıcı yanında mı götürdü onu da bilen yok demişler. En büyük Şehzade, yakalanan kardeşine. Hain demiş, sen benim hakkım olan kılıcı bana nasıl teslim etmezsin. Nerede o kılıç? Şehzade, Kılıç, Kılıç Muhafızında demiş. Onu da babamız bilirdi. Vezir ok yağmuruna tuttu öldürdü. Bilinmesin mi istedi. Artık orası da senin işin.
Vezir, Şehzadem demiş, kardeşin seninle benim arama girmeye çalışıyor. Sultanın çocukları hayattayken, kılıç kaybolmuşken, kim bana itibar eder. En büyük şehzade, buraya kadar Vezir demiş, Vezirin kellesini almış. Sonrada dönmüş kardeşine. Benim demiş kimseye güvenim olmadığını öğrenmiş olman lazım. Diğer ağabeylerini de bana ayak bağı olmasınlar diye zindana attım. Seni de yarın Payitahtın meydanında asacağım. En büyük Şehzade bir tellal çıkartmış. Kılıcın muhafızı ortaya çıkmazsa, Şehzadeyi asacağını her tarafa duyurmuş.
Ertesi gün şehrin meydanına dar ağacını kurmuşlar. Şehzadeyi de oraya getirmişler. Boğazına da urganı geçirmişler. En büyük Şehzade, Kılıcın Muhafızı demiş ya ortaya çık, ya da kardeşimi asacağım. Sözlerini tam bitirmiş ki, ıslık çalan bir ok, havada uçmuş, En büyük şehzadenin ağzından girmiş ucu ensesinden çıkmış. İkinci ve üçüncü ok kalbine saplanmış. Şehzade yığılmış kalmış idam sehpasının yanına.
Ahali, boynuna urgan takılı Şehzadeyi kurtarmışlar. Zindandaki Şehzadeleri de çıkarmışlar.
Bu arada Bey kızı, hiçbir şey yokmuş gibi, gelmiş, boynuna sarılmış Şehzadenin. Sonra al emanetini Şehzadem demiş. Şehzade yüksek bir yere çıkmış. Eh Ahali demiş. Bu kılıç Sultan babamın emanetidir. Ve onun tarafından bana emanet edilmiştir. Ahali, diz çökmüş, ağabeyleri de. Şehzade, ağabeylerim kabul ederlerse benim Vezirimdirler. Memleketimi onlarla birlikte idare edeceğim. Bey kızı olan karımda Hanım Sultan olacak bundan gayrı…
Anlatırlar ki; Kılıç Muhafızının kim olduğunu kimse öğrenememiş. Ancak, kılıç muhafızı her daim var olmuş. Emaneti sahibine teslim ettikten sonra. Ortadan kaybolmuş. Yine böyle türden olaylar ortaya çıktığında, kılıç kimin hakkıysa, ona teslim edilmiş. O memlekette herkes bilirmiş ki, kılıç muhafızı hak, hukuk ve adaleti gözetir. Hakkı olmayana, layık olmayana, hak etmeyene o kılıcı teslim etmez. Kılıç muhafızlığı sır olarak kalmış o sırlardan yola çıkanlar, hikayeler anlatmışlar. Efsanelere varan yorumlar yapmışlar. Ancak, Kılıç Muhafızı şuydu, buydu diyememişler.
Şehir şehire, Kılıç Muhafızı kılıç muhafızına, Sultan Sultana, Vezir Vezire, Şehzade Şehzadeye, Bey beye, Bey kızı Bey kızına, Zindan Şehir Zindan şehre, han hana, meydan meydana, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…