Kılıçaslanlar Şehrinin Sırrı!

Erol Sunat

Çok partili döneme girilmesinin 71. yılındayız. Konya siyasetinin zaman tünelinde her biri yıldızlar topluluğu olan siyasi partiler geldi-geçti bu arada.

Devedişi gibi adamlar vardı.

Mangal gibi yürekleri de…

Konya için büyük hayalleri vardı. Konya’yı Akdeniz’e bağlamak gibi…

Hayatını gurbete bağlamış şehirlerini, gurbete bağlamış insanlarını şehirde bırakmak, yerinde istihdam etmek gibi hayallere sahiptiler.

Bu hayallerini çok geçmeden birer birer hayata geçirdiler.

Yarım asır sonra, sanayi şehri olma havasını yakalayan Konya, dışarıdan gelen insanların iş bulduğu, ekmeklerini kazandığını bir şehir oldu.

Her birinin misyonu ve vizyonu farklı farklı olsa da, en büyük müşterekleri ne idi bilir misiniz?

Konya!

Bu şehre gönül vermişlerdi! Bu şehri çok sevmişlerdi!

Bu şehrin kendilerini mıknatıs gibi çeken özelliğinden kendilerini kurtaramamışlardı!

Yada kurtarmak istememişlerdi!

Keşke, onlara yetişebilsek, ne erişebilseydik!

Her birinin Yahya Kemal’in İstanbul sevdası gibi, Konya sevdası vardı.

Ankara’nın nesini seviyorsunuz diye sorduklarında İstanbul’a dönüşünü diyen Yahya Kemal gibi, onlarda Ankara’nın Konya’ya dönüşünü sevmişlerdi hep.

İçlerinden Başbakanlar çıktı, Bakanlar çıktı, Meclis Başkanları çıktı.

 

*****

Konya, diğer Anadolu şehirlerinden daima farklı ve kendine has özellikleri olan bir şehirdi.

Diğer Anadolu şehirlerinin bütün hayatı Konya ile yarışmakla geçti.

Konya Selçuklunun Başkentiydi…

Karamanoğullarının taht şehriydi…

Osmanlının Karaman Eyaletinin merkeziydi.

Karaman Beylerbeyinin, Orta Anadolu’dan Akdeniz sahillerine kadar huzur ve adalet dağıttığı, götürdüğü toprakların en gözde ve en muteber şehri oldu.

Anadolu’da tarım hamlelerinin başlatıldığı, tar umudu, gözbebeği, tahıl ambarı bir şehir olarak coğrafya kitaplarını süsledi...

Yine Anadolu’da siyasetin kalbinin attığı şehirlerinde tartışmasız başındaydı, öyle oldu, öyle kaldı, halen de öyle…

Çok partili sistemden bu yana, kimi desteklediyse sonuna kadar ardında durdu.

Bu şehirde siyaset yapmak onun için hiçte kolay olmadı.

Konya adlı bu mihenk taşı asırlardır kimleri ölçüp tartmadı ki…

Lakin, hafızayı beşer nisyan ile maluldür sözü, en fazla bu şehirde ilgi ve rağbet gördü! Çünkü, insanlar her defasında birçok şeyi unuttu! Şehir unutulmaması gereken ne varsa, sen unutsan, ben unutmam dedi ve kimseyi unutturmadı, her daim hatırlattı şehirde yaşayanlara… 

 

*****

Vefa şehrinde, vefa olmalı diyor, bu şehrin sokakları ve caddeleri…

Bakmayın siz vefayı İstanbullarda arayanlara…

Bu şehir İstanbul’dan çok önce Türk Milletinin payitahtı olmuş bir şehir.

Vefayı da bilir, vefasızı da.

Sözüm ona vefalı davranıyormuş gibi vefalı geçinenleri de…

İnsanlar, hemen yanı başlarındaki vefayı bile bile görmeden geçip, vefa aramaya gidenlere vefasız diyorlar bu şehirde…

Öyle vefasızlarda az değil bu arada…

Şehir, kendine vefa ile bağlanan, vefa duyan, vefalı davranan insanları unutmuyor da, unutturmuyor da, unutulmalarına müsaade de etmiyor!

Bu şehrin taşında, toprağında izi olanların bir şekilde hatırlanması ve onlara vefa gösterilmesi gerektiğini şehir anlatıyor herkese…

 

*****

Kılıçaslanları unutan oldu mu?

Alaeddin Keykubad’ı unuttuk diyen var mı?

Ya Sultan Mesudu?

Ya Konya Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşahı?

Unutanları unuttuğuna pişman eden bir şehir burası…

Çünkü, bu şehre hakim olan sevgidir, aşktır.

Hz. Mevlânâ’nın aşkın kapısı yaptığı bir şehir burası.

Aşkın kapısı ki, aşıklar, o kapıdan giriyorlar bu şehre.

Bu şehir, vefa ile bu şehirde yaşayanları sınayan bir şehir aslında…

Vefasızların, kendinden başkasını gözü görmeyenlerin, bu şehrin hakimi benim gibi hülyaların peşinde koşanların esamisi dahi okunmaz bu şehirde.

Bu şehir var olduğu için, insanlar tanındı. Birçoğu bunu anlayamadan geldi geçti, yalan oldu!

Şehri karşılıksız sevenler ise, şehir tarafından çok daha fazla yüceltildi. O yüceltilenler yüzlerce yıldır, anılmaya devam ediliyorlar. Bu özelliği Anadolu’nun bir başka şehrinde göremezsiniz!

 

*****

Taşın altına elimi koyacağım diye yola çıkanlar!

Kartal benim, Şahin benim diyenler!

Bu taş farklı bir taş!

Bu taş var ya bu taş, adamı eskitir!

Taşın altına giren elleri paralar!

Gövdesini koymuşsa zedeler!

Şayet yürek samimi olarak konmuşsa o taşın altına, o taş sizi alır uçurur, konduracak dal arar!

Taş koyma muhabbetinin belki de en yaygın olarak yapıldığı şehirdir burası…

Bilmezler ki, taş adam seçmez, adam kayırmaz, kimseye torpil yapmaz, sizden yada bizden hikayelerine aldırmaz! Kimse onun sahibi yada hakimi de değildir. 

Çünkü, kim taşıyamayacağı yükü omuzlamaya kalktıysa, omzu çöktü, bedeni göçtü bu şehirde!

Onun için herkes taşıyacağı yükü omuzlamalı denmiş. Denmiş ama kime denmiş?

Birde yanlış hesap Bağdat’tan döner derler! Yanlış hesap yapanlar öyle bir hevesli ki, onların yanlış hesapları yüzünden, şehrin uzun yıllar başı döndü, feleği şaştı.

İşte bu yüzden, şehre her ne geldiyse, gecikmeli geldi, nesilden nesle aktarmalı geldi, hâlâ beklemeler ve beklentilerin devam etmesi bu yüzden.

 

*****

Çok partili dönem yetmiş yılı aştı…

Her şey ortada…

Sevgi ortada…

Aşk ortada…

Taş ortada…

Kapı ortada…

O aşkı taşıyanları, o kapıdan girebilenleri birer, ikişer uğurladık Mevlâ’ya…

Adınızın billboardlara yazılı olması önemli değil!

Önemli olan, siyasilerin adları görünmez yazılarla şehre yazılı mı?

Esas siz ona bakın!

Bu şehir, Kılıçaslanlar şehri, o görünmez yazıları bir zaman gelir okutur!

Okuyanları bulur!

Görünmez yazılar ne için mi var?

O da bu şehrin sırrı! Çünkü, o sırda vefa var, sevgi var, aşk var, sevda var, sadakat var!

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.