Ah, memleketimizin hiç eskimeyen bir geleneği var: Suç hep başkasında! Yangın çıkar, göçük olur, sel basar, deprem yıkar; sonra başlar büyük oyun: “Kim yaptı?” diye bağırış çağırış. Bir bakmışsınız, yetkililer birbiriyle ağız dalaşına girmiş, herkes okları başka yöne çeviriyor. "Ben yapmadım, o yaptı! Hayır, ben değil, şu yaptı!" Bir nevi çocuk kavgası, ama arada oyuncaklar değil, canlar, mallar, umutlar gidiyor.
Ne zaman olumsuz bir olayla karşılaşsak bu tarz tabloları görmek mümkün! Önce bir bakan çıkıp diyor ki: “Bu yerel yönetimlerin sorumsuzluğu!” Sonra belediye başkanı elini beline koyup cevap veriyor: “Bu bakanlık bizi dinlemiyor ki!” Derken bir başka yetkili: “İşin aslı hiç öyle değil, şu raporu okuyun!” diyor ve raporlar havada uçuşuyor. Vatandaş bir köşede çaresizce oturuyor, yüzüne bakan yok. Ama suçluyu bulduklarına eminler, çünkü kesinlikle kendileri değil.
Bir yangın çıkıyor mesela, ormanlar cayır cayır yanıyor. Belediyeler “Yangın uçağı yok” diyor, bakanlık “Biz uyarı gönderdik” diyor, dernekler “Biz size yıllardır söylüyoruz” diyor. Sonuç? Yanmış bir doğa, evsiz kalan insanlar, tükenmiş umutlar. Ve herkesin dilinde aynı söz: “Biz elimizden geleni yaptık ama...” Yapmadınız dostlar, yapmadınız. Elinizden geleni yapsaydınız, bu iş buralara gelmezdi.
Göçük mü oldu? Hemen kazma kürekle suç çıkarmaya başlarlar. İnşaat firması belediyeyi suçlar, belediye “Bakanlık onayladı” der, bakanlık “Denetim yapılmalıydı” diye noktayı koyar. Yahu, peki kim bu denetimi yapacaktı? Bizim köydeki Ahmet Amca mı yapacak? Yoksa tarladaki Ayşe Teyze mi? Herkes birbirine bakıyor, ama kimse aynaya bakmıyor.
Bu suç atma oyununda öyle maharetliler ki, bir noktadan sonra insan “Yahu belki de benim suçumdur” diye düşünmeye başlıyor. Acaba yangını söndürmek için damacanayı ben mi geç getirdim? Göçüğü önlemek için kolonları ben mi güçlendirmedim? Öyle ya, kimse sorumluluk almıyorsa, birinin üzerine kalacak bu iş.
Oysa ne güzel olurdu, biri çıkıp deseydi ki: “Evet, hata bizde. Şimdi bu hatayı düzeltmek için çalışacağız.” Ama hayır, çünkü bu cesaret ister. Hem ne gerek var ki sorumluluk almaya? Nasıl olsa vatandaşa birkaç güzel laf eder, “Biz şunları yapacağız” der geçersiniz. Bir dahaki felakete kadar kimse hatırlamaz bile.
Sonuçta ne oluyor biliyor musunuz? Ortada bir enkaz kalıyor, ama bu enkaz yalnızca yıkılan binaların değil, yitirilen güvenin, tükenen sabrın da enkazı. Sorumluluk almaktan korkanlar, suçu birbirine atanlar, işte bu enkazın asıl mimarları. Ama merak etmeyin, suçlu yine bulunur: Ya "doğa olayıdır," ya da "kaçınılmaz kader." Çünkü bu ülkede suç, hep başkasındadır.
Velhasıl, sevgili okurlar, bir felaket olduğunda sağınıza solunuza bakmayın. Yetkililer de bakmayacak zaten. Ama arada bir kendinize sorun: Gerçekten sorumluluğumuzu sorguluyor muyuz? Yoksa herkes gibi suçu başkasına mı atıyoruz? Belki de önce biz değişmeliyiz ki, bir gün onlar da değişsin... Kim bilir?