Son bir haftadır ülkenin gündemini meşgul eden, bu meşguliyeti de hak eden bir konu var: Gıda sahtekarlığı ve gıdada tağşiş…
Nasıl hak etmesin?
Gıda konusu en hassas olduğumuz, daha doğrusu en hassas olmamız gereken konu…
Ne yediğimizi, ne içtiğimizi bilmek, bizim en doğal hakkımız… Devlet de vatandaşının bu hakkını gözetmek adına, gıda piyasasındaki aykırılıkların ortadan kaldırılması adına, sahtekarlık, hile ve tağşiş yapanların da gerekli cezaları alarak bir daha böyle bir yola tevessül etmemesi adına üzerine düşeni yapıyor.
Neredeyse her gün, zengin fakir ayrımı yapmaksızın hepimizin sofrasında bulunan, peynirinden yağına, etinden sucuğuna, sütünden balına varıncaya kadar hemen her üründe hilekarlık yapıldığı tespit edildi.
Tabi bu herkesi zan altında bırakma hakkını doğurmuyor. Gıdada hile yapanların isimleri de Tarım Bakanlığı’nın sitesinde alenen yayınlandı. Denetimler yapıldıkça da liste güncelleniyor, kabarıyor.
Hazır gıdalarda da ne yazık ki aynı durum söz konusu…
Bir Köfteci Yusuf masalıdır ki aldı yürüdü…
Birçoğumuzun malumu olduğu üzere köftede domuz eti bulunduğu tespit edilmiş. On binde bir gibi bir oran…
İsmi ayyuka çıktıktan sonra da Köfteci Yusuf, açıklama yapmak zorunda kaldı. Açıklamasını okudum ama ne yalan söyleyeyim tam olarak anlayamadım. Köftemde domuz eti var demiyor ama yok anlamı da çıkmıyor!
Bu durum vatandaşımızı da iki tarafa böldü…
Bir kısım kürüyüp geçiyor… ‘Dinimizce de haram olan domuz etini köftesine karıştırıp bize domuz eti yedirenlerin iki elimiz yakasındadır’ diyor.
Bir kısmımız da ‘Hile amaçlı, maliyetlerini düşürmek için domuz eti kullanan bir işletme niye bu kadar az bir miktarda domuz eti kullansın?’ diyor.
Savunanlar ve karşı çıkanlar olarak ikiye bölünmüş durumdayız.
Tam da bu süreçte Köfteci Yusuf’un Türkiye’nin en büyük gıda zincirlerinden biri olduğu, yabancı menşeili rakiplerinin bir oyun kurduğu ve senaryonun işlediği de uzun uzadıya tartışılıyor.
Bir köfte markasına indirgenemeyecek kadar büyük bir mesele bu.
Bu mesele, insanımızın insan sağlığını, hassasiyetlerini, inançlarını bile hiçe sayabilecek kadar ticari kazanç kaygısının bir ürünü.
Kimse yoğurdum ekşi demez…
Kimse kendi malını kötülemez…
Ancak köfteye varıncaya kadar her gün tükettiğimiz, dolabımızdan eksik etmediğimiz nice ürünlerin içinde kanserojen maddeler bile tespit edilmiş durumda.
İnsanız ya…
Bize parasını verip, güvenim itimat ederek satın aldığımız ürünleri sunanlar da insan ya…
Müslüman inanmakla mükellef ya…
İnanıyoruz, aldanıyoruz…
Maalesef zehir yiyor, zehirle besleniyoruz!
Bazı gıda ürünlerinde öyle maddelerin isimleri geçiyor ki, Google amcaya sorduğumuzda karşımıza çıkan açıklamaları okurken bile ürperiyoruz.
İnsana güvenimizin kalmadığı yerde devlete olan güvenimizin bir gereği olarak bu tür hilekarların açık edilmesine seviniyoruz. En azından kısmen de olsa hangi firmaların ürünlerini artık tüketmememiz gerektiğini biliyoruz.
Ya bunlar da açıklanmasaydı!