Özal dönemine gelinceye kadar iktidara gelen her parti çok sayıda temel atıyordu. Ama yatırımlar, ödenek yetersizliği sebebiyle on yıllarca sürünüyordu. Bittiği zaman ya ilk yapılan bölümler eskimiş, ya tesisin plan ve teknolojisi demode olmuş, ya da öyle bir tesise artık ihtiyaç kalmamış oluyordu. Buna rağmen temel atma törenlerinin hala ardı arkası kesilmiyordu.
Bunun yanlış olduğunu ilk kez rahmetli Özal dile getirdi. İlk kez, “Önce yarım kalmış yatırımlardan bitmesi yaklaşmış ve acil olanlar tamamlanacak” diyen Özal’dı. Devam eden bazı yatırımlar için de Turgut Özal, yapımı o kadar uzun sürmüş ki, artık böyle bir tesise ihtiyaç kalmamış diyordu. Ele alınan inşaatlardan her birinin hangi yıl hizmete gireceğini de ilk kez rahmetli Özal söyledi ve ilk kez verilen tarihler, yıl olarak tutturuldu.
Yeni yapılacak tesislerin temel atma töreninde konuşurken, o tesisisin bitiş tarihini ay ve gün belirterek ilk söyleyense, İstanbul Belediye Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan oldu. İlk kez tarih verildi ve verilen tarihler ay ve gün olarak tuttu. Artık her yatırımı on yıllarca sürünen bir ülke değildik. Her bir yatırımın ne zaman biteceği de baştan belliydi. Bütçeden yatırımlara ayrılan payın çok sayıda yatırıma azar azar bölüştürüldüğü ve bu yüzden hepsinin birden onlarca yıl süründüğü devir de artık kapanmıştı. Ondan sonra “Başla-bitir” prensibine uyuldu ve her bir yatırım kısa sürede devreye alındı. Bu yeni anlayışla sarf edilen her kuruşun en kısa sürede getirisi başlıyordu. Ülke yeni bir döneme girmişti.
Ak Parti dönemine gelinceye kadar ülkemizde ekonomi sık sık ve ansızın krize giriyordu. Krizlerin hemen hepsi de bankalardan çıkıyor ve ilginçtir, koalisyon dönemlerine rastlıyordu. Bankaların sağlam bir yapıda olmayışı, KİT’lerin sürekli ve büyük zararlar etmesi ve bu zararların “görev zararı” adıyla hazineye yüklenmesi, özelleştirmenin gecikmesi, Merkez Bankasının özerk bir yapıda olmayışı gibi çok sayıda kriz sebebi vardı. Bunları çözecek siyasi irade yoktu. Yaşanan ekonomik kriz vesilesiyle ilk kez DSP, MHP, ANAP koalisyonunda bankalar konusu ciddi anlamda ele alındı. Yeni banka kurma izni yeni şartlara bağlandı, sağlam bir yapıda olmayan bankalara BDDK el koydu. Giderek mevcut bankalar da sağlam bir yapıya kavuşturuldu.
Şimdi de yürürlükte olan ekonomik istikrar tedbirleri alındı. Ak Parti hükümetleri tarafından da benimsenen ve tamamlanan bu tedbirler sayesinde ülkemiz o krizleri artık yaşamıyor. Son kriz olduğunda Sayın A. N. Sezer Cumhurbaşkanı, Merhum Ecevit Başbakan, Sayın Bahçeli Başbakan Yardımcısıydı. Sayın Sezer’in, Başbakan’ın yüzüne anayasa kitapçığı fırlatmasıyla başlayan tepedeki kriz, Bülent Ecevit tarafından medya aracılığıyla duyurulunca ekonomik krize dönüştü ve bu kriz bana göre ülkenin en büyük ekonomik krizi oldu.
Koalisyon partilerinin hiçbiri ilk seçimde barajı geçemedi. Bunun üzerine Sayın Bahçeli görevi bırakacağını açıkladı ama sözünü tutamadı. Sonraki seçimlerde MHP barajı geçti. Ancak aldığı oylar tek başına iktidar hedefinden çok uzaktı. Aklı eren birçok kişi, halkı peşinden sürükleyebilecek yeni bir lider, yönetimde sevilen, bilinen yeni yüzler ve halkın dikkatini çekecek yeni projeler üreterek, MHP yeni bir kadroyla ortaya çıksa, seçmeni ikna eder ve şimdi tek başına iktidar olabilirdi diyor. Başarılı bir iktidarı da olurdu ama çok sayıda üst düzey insanın bulunduğu o koca camia, bir türlü “Kral çıplak” diyemedi diye de ekliyor. MHP’yi hak ettiği yere getirmeyi başaramasa da, üçlü bir koalisyondaki sınırlı yetkisine rağmen ülkeyi selamete çıkaran bu ekonomik tedbirlerin ilk kez alınmasında Sayın Bahçeli’nin büyük çaba ve katkıları olmuştur. Geçen zaman içinde Türkiye aksak-topal da olsa demokrasi, insan hak ve hürriyetleri gibi nimetlerin daha da geliştiği bir ülke haline geldi. Bundan cesaret alarak, aramızda siyasi partilerin hepsini özgürce tartışır, istişare ederiz elbette. Ama sonunda fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bireyler olarak elini vicdanına koyup, herkes kendi kararını kendisi verecektir. Biz yeter ki oyumuzu kullanalım, vatandaşlık görevimizi yapalım. “Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler.” Geleceğiniz güzel olsun.