Özünde bugün (yani dün) yaşadıklarımdan yoruldum. Şehir yordu. Şehirde ve ülkede yaşanılanlar yordu. Herkesin bildiklerini gördüklerini duyduklarını söylemekten endişe ettiğini hissetmek beni yine hayal kırıklığına uğrattı.
Onun için bugün şehirle ilgili hiçbir şey yazmak istemiyorum.
Oysa dün güne ne de güzel başlamıştım. Bu şehrin siyasetinden ekonomisine, eğitiminden psikolojine inanılmaz bir şekilde yer alan, sözü dinlenen söyledikleri doğru çıkan ama kendisini hiçbir zaman ön planda görmenizin mümkün olmadığı bir abimiz Hasan Hüseyin Karapınar abiden çok nasihatler alarak başlamıştım.
Öğlen Sarayönü’nde yine adam gibi duruşundan tutunda mütevaziliğine kadar çok beğendiğim taktir ettiğim değer verdiğim bir abim Mustafa Arslan abimin davetlisi olmuştum.
Yine dört ayrı sektörden dört ayrı kaliteli insan ile yaklaşık 2 saat dertleşmiştim.
Bu alanlarında ki başarılı isimlerden üçü AK Partili biri MHP’li idi. Bunu bilerek yazıyorum yani bu iş adamları dolayısı ile bir yerde direkt şehrin yönetimine etki ediyorlardı.
Dert aynı idi ve katmerli idi.
Bu yüzdende felsefe yapmak istiyordum.
Ta ki yine öğle saatlerinde telefonuma gelen şu iki fotoğraf karesine kadar.
Bunları bize gönderen dost isim altına da şunları yazmıştı;
“Uğur bey merhaba hafta sonu 9000 yıllık tarihimiz Çatalhöyük’e biz ziyaret yaptık. Fotoğraflarda görüleceği gibi çatısı akıyor, kapısı yok hayvanlar içerde dolaşıyor. Burayı bir değerlendirir misiniz? Biz topraklarımızdaki bu hazineden bir haberiz. Bunları koruyalım. Bunları korusunlar. Selamlar…”
………………
Bugün sohbet ettiğim abilerimizden birisi de Hasan Köroğlu abi idi. Çok geç tanıdığım ama inanılmaz kaliteli insan olan abimiz sohbetlerim sırasında ikide bir farkında olmadan benim “Bana ne?” dediğimi fark etmiş. (Ben de hiç fark etmemiştim) Ayrılırken Hasan abi şöyle diyordu, “İlk defa Uğur abinin bana ne dediğini duyuyorum. Hayırdır inşallah”
…………..
Ah Hasan abim ah…
Hani derler ya “başıma gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi”…
Korkuyorum.
BU PLAKALI ABARASININ SÜRÜCÜSÜNE
TEŞEKKÜR BORÇLUYUM
Önceki gün akşam saatleri idi. Hava kararmak üzereydi. Otogar bölgesindeyim. İstanbul yolundayım. Trafik malum kilitlenmiş durumda. Birinci vites ikinci vites kımıl kımıl ilerlemeye çalışıyoruz. Önümün iki sıra ilerisinde onların yanındaki araç sürücüsünün sol eli dahası sol kolu tamamen dışarıya sarkmış durumda. “Bu sürücü ne yapıyor?” diye dikkatlice bakınca araç sürücüsünün içtiği sigarayı parmakları ile iyice söndürmeye çalıştığını fark ettim. Söndürse ne olacak? Tabii ki yola atacak değil mi? Evet Konya’da yıllardır görmediğim bir olaya şahit oldum. Sürücü sigarayı iyice söndürdükten sonra izmaritini sokağa atıvermek yerine içeriye aldı. Kolunu çekti ve camını kapattı.
Evet bende şimdi huzurlarınızda 42 BIL 32 plakalı o aracın sürücüsüne duyarlılığı için teşekkür ediyorum.
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİNE TEŞEKKÜR EDERİM
Dün köşemize taşıdığımız o ücretli geçiş yazısı ile ilgili olarak öğle saatlerinde Büyükşehir Belediyesinden bir yetkili arkadaşımız aradı. Ve bu alanın bir vakfa ait olduğunu ancak kendilerinin devreye girerek o garip tabelanın kaldırttırıldığını söyledi. Biz de kendilerine teşekkür ettik.
VE GELELİM KÜÇÜK BİR DERSE
Gelin yine bir okurumuzun bize göndermiş olduğu bu metni birlikte okuyalım. Kendimize dersimizi çıkartalım. Şems-i Tebrizi zamanın bir vaktinde yazmış ama hâlâ hepimiz için geçerli diyorum.
“Sevmek için yürek, sürdürmek için emek gerekir.
Cimri zengin; dünyada fakir gibi yaşar, ahrette ise zengin gibi hesap verir.
Yorgun kafanın; ne düşüncesinde bereket, ne de görüşünde isabet vardır.
Dua, kapı çalmaktır. Sonrasına karışmak, haddi aşmaktır
Kusur bulmak için bakma birine bakarsan... Bulursun!
Kusuru örtmeyi marifet edin; işte o zaman "Kusursuz" olursun.
İyi insan mutluluk, kötü insan tecrübe, yanlış insan ders, mükemmel insan iz bırakır.
Ne sadaka, ne verdiğin yemekler; başa kakarsan eğer, boşa çıkar tüm emekler...
Güzel bir gülü, güzel bir geceyi, güzel bir dostu, herkes ister. Önemli olan gülü dikeniyle, geceyi gizemiyle dostu tüm derdiyle sevebilmektir...
Mevlana der ki: "Bitkinin güzelliği tohumda, insanın güzelliği ise kalbinde gizlidir".
Dostun attığı taş, baş yarmaz. Sefada da, cefada da dostuyla beraber olur. Sefalı günlerde arka-daş, belalı günlerde ön-daş olur.
Allah'ın verdiği de, vermediği de imtihandır.
Toprak, boyunun ölçüsünü almadan; seccadeye boyunun ölçüsünü ver! Seslenen Hoca olabilir, ama çağıran ALLAH C.C."
Bir anlık bir sabır, büyük bir felaketi önler. Bir anlık bir sabırsızlık bütün bir hayatı yıkar.
Ağladığımızda güldüren, yanlış yaptığımızda doğruları gösteren biri olmalı insanın hayatında.
Mutlu olmayı yarına bırakmak, karşıya geçmek için nehrin durmasını beklemeye benzer. Nehir asla durmaz!
Cömertlik çok vermekle değil, zamanında vermekle ölçülür...
Herhangi bir sorunu çözmek istiyorsanız şu üç soruyu kendinize sorun:
Ne yapabilirim?
Ne okuyabilirim?
Kime sorabilirim?
Sesini değil, sözünü yükselt...
Zambaklar yağmurlarla büyür, gök gürültüleriyle değil..!
Düşünmeden konuşmak, nişan almadan ateş etmektir.
Kendinizi geliştirmek için öyle çaba harcayın ki... Başkalarını tenkit etmeye zamanınız kalmasın...!
Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder de, kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez...
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey düşmanlarımızın sözleri değil dostlarımızın sessizliği olacaktır.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
İstanbul Yolu (Çevre Yolu) nda sinyalsiz şerit değiştirmediğimiz zaman daha iyi ADAM oluruz.