TARİHE YOLCULUK (227)
PROF. DR. TOGRUL İSMAYIL: “Kırım’da yeniden bir insanlık faciası yaşanabilir. Çünkü Kırım’da aydınlar kovuluyor. Kırım dâvâsı, Türk-İslâm dünyasının davası ve mücadelesidir. STK’lar Kırım davasına ve Kırım halkına sahip çıkmalıdır.”
“Türk göçlerinin uğrak noktası hep Kırım olmuştur. Kıpçaklar, Hazarlar dâhil pek çok boy ve kavimler bu topraklardan geçtiklerinde geride artçılarını bırakmışlardır” diyerek sözlerine başlayan ve tarihte zulüm gören mazlum milletlerin âdeta gözü, kulağı ve kıblegâhı olan Türkiye’nin ve Türk milletinin dün olduğu gibi bugün de aranan, özlenen ve beklenen bir millet olduğunu belirten Prof. Dr. Kemal Özcan; salondan büyük alkış alan şu sözleri de söylemişti: “Kırım Anadolu’nun kapısıdır. Kırım bizim kalbimizdir. Kırım ezeli ve ebedi Türk toprağıdır.”
Kırım gerçekten ezelî ve ebedî Türk toprağıdır. Selçuklulardan önce, Selçuklulardan sonra Osmanlılar döneminde ve hatta Türkiye döneminde de Kırım özbeöz Türk toprağıdır. Selçuklular, kendi donanmalarını kurduktan sonra Kırım’a daha bir önem vermişler ve deniz hâkimiyetinde Kırım’ın ne kadar stratejik bir bölge olduğunun şuurunu her zaman bilmişlerdir.
Osmanlı’nın bu bilinçle 1453’de Kırım Hanlığını himayesi altına aldığını ifade eden Kemal hoca, “Osmanlı Kırım Hanlığına özel bir statü de tanımıştı.” dedi. Kemal hoca ayrıca, Viyana kuşatmasında Kırım Hanı Murat Giray Han’ın hatasının da günümüzde bütün Tatarlara teşmil etmenin doğru olmadığını da dile getirmişti. 1699’da imzalanan Karlofça Antlaşmasıyla Osmanlı’nın zayıflama dönemine girdiğini ve Kırım’ın statüsünün Çarlık ile SSCB ve Sovyet Rusya döneminde değiştiğini kaydeden Kemal hoca, 1944’den önce Kırım’dan Balkanlar’a 93 Harbiyle birlikte ciddi göçlerin yaşandığını ve 1944’de 1 milyon 800 bir Kırım tatarının bir gecede göç ettirildiğini de kaydetti. Kemal hocanın son sözleri ise; “Kırım gönlümüzde Türk toprağı olarak kalmaya devam edecek” olmuştu.
MOSKOVO’YA DÜŞEN KIRIM BOMBASI…
Osmanlı-Rus savaşından sonra Kırım’dan Balkanlar’a ve oradan Anadolu’ya akın akın göçlerin başladığı yıllarda Rus şovenizminin de Kırım Tatarlarına yönelik şahlanışa geçtiğini ifade ederek Gaspıralı İsmail Bey’in şahsında Kırım münevverlerinin, Kırım dâvasına nasıl sahip çıktıklarını misaller vererek anlatan Prof. Dr. Kutluk Kağan Sümer, 18 yaşında delikanlı İsmail Gaspıralı’nın Moskova Askerî Akademisi’nde okurken Osmanlı askeri olmak ve Osmanlı ordusuna katılmak için Moskova’dan Osmanlı topraklarına arkadaşlarıyla birlikte kaçtığını fakat, tekrar iade edildiği zaman tarihin bir askerin ölüşüne, bir aydının doğuşuna şahit olduğunu söyledi. Fransızca ve Rusçası çok iyi olan Gaspıralı İsmail’in Kırım’a geri dönerek Tercüman gazetesini çıkarttığınıve böylece Kırım Dâvâsının dâvacısı olduğunu kaydeden Kağan hoca, 10 yıl sonra Cedid Mektepleri’nin doğduğunu ve 40 günde bu okullardaki talebelere Türkçe ve Osmanlıca’yı birlikte öğreten Gaspıralı İsmail’in Kırım’da aydınlanma ve halkta tekrar şuurlanmayı meydana getirdiğini de anlattı. Numan Çelebi Cihan’la birlikte diğer aydın gençlerin Vatan Cemiyeti ile Kırım Aydınları Cemiyeti’ni kurarak Moskovo’da, Türkistan ile diğer Türk-İslâm coğrafyasından gelen temsilcilerle 1. Müslüman Milletler Kongresi’nin toplandığına işaret eden Sümer hoca, Kırım Tatarlarına yönelik ikinci soykırımın 1753’te Ruslar tarafından cephelerde kırdırılarak yaşandığını söyledi. Üçüncü soykırımın ise 1938’de hem Almanlar, hem de Ruslar tarafından her bir cepheye Kırımlı Tatar askerlerden oluşan birliklerin sürülmek suretiyle oluştuğunu dile getiren Sümer hoca, 1944’de II. Dünya Savaşı tersine dönünce 18 Mayıs binlerce Kırım Tatarının mühürlü hayvan vagonlarına bindirilerek Sibirya bozkırlarına doğru soykırım göçünün başladığına dikkati çekti. 1944 sürgününden sonra Kırım Dâvâsına sahip çıkacak Mustafa Cemiloğlu’nu sahneye çıktığını anlatan Sümer hoca, aydın Musa Mahmud’un kendini yakarak Kırım davası uğruna fedâ etmesiyle birlikte 1987’de Moskova Meydanına, düşen bombanın Kırım Tatarları olduğunu dile getiriyordu.
TÜRKİYE BİZİM ORTAK VATANIMIZDIR
Uluslararası düzeyde bir tarih hocası olan ve Türkistan tarihine hâkimiyetiyle tanınan Prof. Dr. Toğrul İsmayıl ise, “Türkiye, Türkiye dışında yaşayan her bir Türk’ün kıblegâhıdır” diyerek başladığı konuşmasını şu güzel sözle devam ettirdi: Türkiye bizim ortak vatanımızdır.”
Kırım’ın uluslararası bir güç meselesi olduğunu ifade eden ve Kırım’ın Türksüzleştirilmesinin, Çarlardan itibaren Sovyet Rusya’ya kadar bir devlet politikası olduğunu belirten Toğrul hoca, Azer’in “ateş” anlamına, Azerî’nin de “ateşe tapan” demek olduğuna dikkat çekerek kendisinin Azerî değil, Türk olduğunu söyledi.
Rusya’nın, Rus basınında, Kırım politikasıyla ilgili Türkiye’yi uluslararası arenada yalnızlaştıracak “Türkiye, Kırım’ı işgal edecek” şeklinde çarpıtma haberlere yer verilerek işlendiğine dikkati çeken Toğrul hoca, Türkiye tarafından Kırım’a, 10 yılsa ve üstelik Rusya’nın izniyle 20 milyon dolarlık yatırımdan başka bir yatırım yapılmadığına da işaret etti. Kırım’daki mücadelenin sivil ve demokratik bir mücadele olduğunu hatırlatan Toğrul hoca, Kırım’da 1 milyon 800 bin Rus’un, 500 bin Ukraynalı ile 320 bin Kırım Tatarının olduğunu ve işgalci Rusya’nın; Kırım’da askerî gücünü giderek artırdığını ve füzeler dahil ciddi bir silahlanmaya gittiğini de söyledi.
Türkiye’deki STK’ların Kırım’a ve Kırım halkına sahip çıkmalarını isteyen Toğrul Hoca, şu uyarıyı yaptı:
Kırım’da yeniden bir insanlık faciası yaşanabilir. Çünkü Kırım’da aydınları kovuyorlar. Kırım dâvâsı, Türk-İslâm dünyasının davası ve mücadelesidir. Biz Türkiye’nin güçlü ve kudretli olmasını istiyoruz.”
YARIN: Milliyetçilik, Popüler Tarih ve Diziler Neyi Anlatıyor?..