Kıssadan hisseler

Yusuf Alpaslan Özdemir

Bugün köşemi kıssadan hisselere ayırdım…

Abdülhakîm Arvâsî hazretlerini sevenlerden bir pamuk tüccarı şöyle anlatıyor: Efendi Baba ile Eyüp Câmii’nde bir gün beraberdik. Öğle namazını kıldık. Birlikte dışarı çıktık. Ve Hazret-i Hâlid’in türbesine girip bir kenarda oturduk. Efendi Baba; “Bana sokul ve gözlerini kapat!” buyurdu. Ben de öyle yaptım. Gözlerimi kapatınca, Hazret-i Hâlid bin Zeyd’i gördüm karşımda. Uzun boylu ve heybetliydi. Kalkıp elini öptüm hürmetle. İkisi bir şeyler konuştular. Ben bir şey duymuyordum. Sadece seyrediyordum. Bir müddet sonra; “Gözünü aç!” buyurdu. Açınca, Hazret-i Hâlid kaybolmuştu gözden. Efendi Baba ile ikimiz yan yana oturuyorduk. Sonra dışarı çıktık. İkindi ezânı okunuyordu. Efendi, bana dönüp; “Neler gördün?” diye sordu. Aynen arz ettim. Kulağıma eğildi. “Ben hayatta oldukça, bu gördüğünü kimseye söyleme!” buyurdu. Ben hemen; “Başüstüne efendim” dedim. O vefat ettiği için anlatıyorum…

&&&

Halîfe Hârûn Reşîd bir gün Behlül-i Dânâ ile sohbet ederken; “Ey Behlül! Sana sarayımda bir oda ve hizmetçiler vereyim. Yeter ki bu eski elbiselerden kurtul. Yenilerini giy. İnsanlar arasına karış.” dedi. Bunun üzerine hazret-i Behlül; “Müsâde ederseniz bir danışayım.” dedi. Halîfe; “Kime danışacaksın, kimsen yok ki?” diye cevap verdi. Behlül de; “Ben danışacağım yeri biliyorum.” dedi ve oradan ayrıldı. Hârûn Reşîd arkasından adamlar salıp danışacağı yeri öğrenmek istedi. Behlül gide gide şehir dışında bir mezbeleliğe gitti. Başını eğip bir şeyler dinlermiş gibi yaptı. Bir şeyler söylendi. Daha sonra oradan ayrıldı. Saraya yöneldi. Sultanın adamları ondan önce saraya dönüp hâdiseyi halîfeye bildirmişlerdi. Behlül huzûra girince, halîfe Hârûn Reşîd ona; “Ey Behlül! Söyle bakalım vereceğin cevâbı.” dedi.

Behlül; “Danıştım efendim. Lâkin insanlar arasına karışmam mümkün değil.” dedi. Halîfe heybetle; “Ey Behlül! Sen gidip çöplere danışmışsın, haberim oldu.” dedi. Behlül de; “Doğru, onlar bana dediler ki; Ey Behlül! Biz de vaktiyle en güzel ve nefis yiyecekler idik. Bütün güzellikler bizde idi. Sevgi ve itibarımız çoktu. Ne zaman ki insanlar arasına karıştık. İşte bu hâle geldik. Çöpe atıldık. Sen de sakın insanların arasına karışma.” dediler. Bu sözlerdeki ince mânâları anlayan Hârûn Reşîd: “Haklısın.” deyip düşüncelere daldı.

&&&

Behlül-i Dânâ hazretleri bir gün Hârûn Reşîd’in taht odasını boş buldu ve tahta oturuverdi. Bunu gören askerler onu kamçı ile dövmeye başladılar. Askerler vurdukça o; “Vah Hârûn Reşîd. Vah Hârûn Reşîd!” diyordu. O esnâda halîfe geldi; “Ey Behlül! Bu ne hâl?” diye sordu. Behlül; “Senin için ağlıyorum. Burada tahtı boş bulup bir an oturdum. Bu kadar kırbaç yedim. Sen ise senelerdir bu tahtın üzerinde oturuyorsun. Hâlin ne olur diye düşündüm.” Hârûn Reşîd; “Peki ne yapmam lâzım?” dedi. Behlül; “Mâdem ki bu yükün altına girdin. Zulme meyletme. Adâlet üzere ol. Böylece tahtında otur.” buyurdu.

&&&

İmam-ı A’zam hazretlerinin hocalarından olan İmam-ı Şa’bi hazretlerinin sohbetlerine gelen bir kişi, daima dinleyip hiç konuşmadı. İmam-ı A’zam hazretleri ona sordu: “Neden hiç konuşmuyor, hep dinliyorsun?” O zat dedi ki: “Ben buraya bir şeyler almak için geliyorum, vermek için değil. Bunun için de hep kulağımı kullanıyorum, ağzımı değil. Zira kulağımdan giren bana bir şeyler öğretir, onunla amel ederim. Ağzımdan çıkan ise bir şeyler öğretmez, sadece ben de bir şeyler biliyorum gururu vererek aldatır, amel etmekten geri bırakır”

Bu cevabı dinleyen İmam-ı Şa’bi hazretleri: “Ey sessiz adam! Biz konuşarak ilim öğretiyoruz, ama sen susmakla ilim öğrettin” dedi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.