Kitapsız yaşamak; Kör, sağır, dilsiz yaşamaktır!

Erol Sunat

Herkesin kitaplarla ve kütüphanelerle ilgili bir hikayesi vardır. Benim hikayemin başkahramanı rahmetli annem Nurhayat Sunat’tı. Okumayı sökmüş, tabiri caizse sular seller gibi okumaya başlamıştım. Annem Tarihe ve coğrafyaya çok meraklıydı. Emekli Emniyet Müdürü olan rahmetli babamın ilk görev yeri olan Bursa’daydık.

Yaz tatiliydi. Yaşlı bir eskici eşeğinin iki heybesine doldurduğu kitapları, dergileri, mahalle arasında satıyordu. Haftada bir oturduğumuz Altıparmak semtinde, evimizin bulunduğu sokaktan geçerdi. Annem ve mahallede ki kadınlar eskiciyi durdurur, okunacak ne varsa elden geçer, her kadın elinde dergi, kitap ve mecmualarla evine girerdi.

O eskiciden annemin okumam için aldığı ilk kitaplar Kemalettin Tuğcuya aitti. Onun romanlarıydı.

Kitapları okuduktan sonra eskiciye verir, yenilerini alırdık. Eskici kitaptan başka şeyler alır satar mıydı bugün için pek hatırlayamıyorum. Ancak Jules Verne’nin “İki Sene Mektep Tatili” adlı kitabıyla okumaya devam ettiğimi iyi biliyorum.

Bu okuma aşkı, ikinci sınıftan üçüncü sınıfa geçtiğimde de devam etti.

Eskicinin kitaplarını, Babam Bursa’dan Kayseri’ye tayin oluncaya yani Bursa’dan ayrılıncaya kadar okumaya devam ettim.

Kayseri’de okumayı çok seven komşularımız, okumam için bana evlerinde kendi okudukları kitapları verdiler. İlkokul beşinci sınıfta iken Astsubay bir komşumuz, Hüseyin Nihal Atsız’ın bir kitabını getirdi. “Bozkurtların Ölümü”. Onu okuduktan sonra ise “ Bozkurtların Dirilişi” adlı aynı yazara ait ikinci bir kitabı getirdi Astsubay Ağabey.

*****

Ortaokula rahmetli babamın yeni görev yeri olan Bünyan’da başlamıştım. Bendeki kitap okuma hevesini gören babam, bir hafta sonu beni Bünyan Kütüphanesine götürdü. Kütüphane arada ders için gittiğimiz bir yerdi amma, Kütüphane Memuru ile tanıştığımız söylenemezdi.

Kütüphane memuru Ağabey, kitapların tasnifinden, sırt numaralarının yapıştırılıp numaralar yazılmasına varıncaya kadar olabilecek işleri bana gösterdi. Hem ona yardım ediyordum. Hem de istediğim, merak ettiğim ne kadar kitap varsa okuma, bakma ve karıştırma fırsatı elde etmiştim.

Kütüphane Memuru Ağabey’in tavsiyeleri ile birlikte daha ziyade tarihi kitapları ve Türk yazarlarının yazmış olduğu romanları okumaya başladım.

Reşat Nuri Güntekin’le, Hüseyin Rahmi Gürpınar’la Halide Edip Adıvar’la, Refik Halit Karay’la

Mehmet Akif Ersoy’la o yıllarda karşılaştım ve onların eserlerini okumaya başlamıştım.

Seviyemin üzerinde olduğu söylenen kitaplarda okuduğum oluyordu.

Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun yazdığı bütün tarihi romanları okudum. Feridun Fazıl Tülbentçi bir başka hayran olduğum yazardı. Elimden düşmüyordu kitaplar.

Ancak en çok okuduğum kitapların başında tarihi romanlar vardı.

Tarih ve coğrafya sevgisini bana daha ilkokul sıralarında aşılayan ve bu derslerin öğretmeni olmama sebep ve vesile olan anneme okuduklarımı anlatmaya da başlamıştım.

*****

Daha ilkokul yıllarımda, Türkiye’nin bütün şehirlerini, dağlarını, nehirlerini, göllerini öğretmişti annem. Onunla da yetinmemiş. Birçok devletin Başkentini de bana öğretmişti. Görevi icabı eve geç saatlerde babam gelinceye kadar, annemle öğrendiklerimi sürekli tekrar etmeye başlamıştık.

Henüz harita nedir görmemiştim amma, hangi bölgede hangi şehir var, hangi nehir ve dağ var ezberlediğimde ilkokul üçüncü sınıftaydım.

Dedem İsmail Hakkı Sunat öğretmendi. Babamın da gönlünde yatanın öğretmen olmam olduğunu Ortaokul son sınıfta öğrendim. Okula Polis Koleji formları gelmişti. Babam Bünyan İlçesinin Emniyet Komiseriydi. Üstelik Polis çocuklarını tercihen koleje alıyorlardı. Arkadaşlarımın bir anda favorisi haline gelmiştim. Formu doldurdum. Akşam babam geldiğinde annem durumu açtı.

Babam formu inceledi, “Bir evden bir Polis yeter” dedi ve formu yırttı. Ardından da, senin dedi öğretmen olmanı istiyorum.

Nasipmiş, rahmetli dedemin izinden giderek öğretmen oldum. Rahmetli dedem Bursa Öğretmen Okulu Mezunuydu. Bana da Bursa Eğitim Enstitüsünü bitirmek nasip oldu.

*****

Ortaokulda Türkçe öğretmenlerimiz kitap okuma, incelene ve özetini çıkarma konusunu yarıyıl tatilinde ödev olarak verirlerdi. Orta ikinci sınıfta Balıkesir Eğitim Enstitüsünden yeni mezun bir Türkçe Öğretmeni okulumuza tayin olmuştu. Adı Mehmet’ti. Bana Talip Apaydın’ın “Sarı Traktör” adlı eseri düşmüştü. Okudum, özetini çıkardım, Ve sınıfta anlattım.

Okul kütüphanemiz o yıllara göre oldukça zengin sayılırdı. Sosyal Bilgiler Öğretmenimiz Tülin Hanım, beni Kütüphane Koluna seçmişti. Ruhi Onat, Tuncer Tokat ve Erol Sunat Kütüphane kolundaydık. Soyadlarımız ilgisini çekmiş olacaktı ki, birbirine kafiyeli olan soyadlarımıza bakarak biz üç arkadaşa bu görevi vermişti. Kütüphaneyi açmak, arkadaşlarımıza kitap vermek, verdiğimiz kitapları takip etmek görevi bize aitti. Bünyan Ortaokulunda da kütüphanelerden kopamamış, okumadığım kitapları inceleme imkanı elde etmiştim.

Batı Klasikleriyle ilk defa Bünyan Ortaokulu kütüphanesinde karşılaştım. Ve sonra başladım Batı klasiklerini de okumaya….Rahmetli babam şark hizmeti için Adıyaman’a tayin olmuştu. Kardeşlerimin en büyüğü olarak Lise çağındaydım.

Evimize çok yakın olan Adıyaman’daki yeni Kütüphane binası ve oradaki kütüphane memuruyla çok geçmeden tanıştık. Binlerce kitap vardı. Her biri tasnif edilecek, sırtlarına numaralar yazılacaktı. Kütüphane dışarıya kitap vermiyordu. Babam yine devreye girdi. Kütüphane Memuru Ağabeyle sıvadık kolları başladım ona yardım etmeye…İstediğim kitabı eve götürüyor, annemin yat artık, uyu artık diyen ikazlarına kadar, okuyordum. Batı klasiklerine merak sarmıştım. Victor Hugo, Cervantes, Emile Zola, Dostoyevski, Tolstoy, Charles Dickens’la olan tanışıklığımda böyle başladı!

*****

Romalı düşünür, devlet adamı, oyun yazarı Lucius Annaeus Seneca, yaklaşık iki bin yıl önce diyor ki, “Kitapsız yaşamak; kör, sağır, dilsiz yaşamaktır”

Kütüphanelerin ve kitapların bu yüzden, birçok kitap sever ve kitap kurdu gibi benim için de apayrı bir yeri ve sevgisi oldu. Okuma aşkımı perçinleyen, geliştiren ve pekiştiren kütüphaneleri ve o kitapları nasıl unutabilirim?

Eğitim Enstitüsü yıllarımda da, Bursa Eğitim Enstitüsünün zengin okul kütüphanesi, benim gibi okumaya meraklı arkadaşlar için bulunmaz bir nimetti.

Bir yıl kadar sürekli felsefe okudum. İlkçağdan günümüze kadar birçok filozofu inceleme ve irdeleme fırsatım oldu.

Öğretmen olduktan sonra da, tarihle başladım, Şark-İslam klasikleriyle devam ettim.

Bana kütüphanelerini açan isimlerini unuttuğum kütüphaneci ağabeylerimin mekanları cennet olsun. Kütüphaneler haftasında, bu işe gönüllerini veren kütüphaneci kardeşlerime saygılarımı ve sevgilerimi sunuyor, günlerini kutluyorum.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.