Mülteci kavramı oldum olası bana kış mevsiminde göç yaşayan leylekleri çağrıştırmaktadır. Fakat şu konunun da ayrımına varmak lazım. Hiçbir leylek göç yaşarken sevdiklerini geride bırakmak gibi bir kaderle imtihan olmamıştır. Suriyeli mültecilere komşusundaki yangına duyarsız kalamayan bir Türkiye gözü ile bakmak daha doğru olacaktır. Bazıları burada diyecektir ki bizim atalarımız der:’ Komşu komşunun külüne muhtaçtır.’ O halde bize kalan’ kül’ olmuş oluyor. Suriyeli konusu ülkemizin sosyolojik ayarları ile oynamaktadır. Resmi rakamlarla ifade edilince 3 milyon Suriyeli ülkemizde sığınmacı pozisyonunda yaşamakta derken bazı yetkililerin ağzından kaçırdığı rakam 7 milyonu bulmaktadır. Suriyeliler ülkemizde bakteri gibi hızla çoğalmakta, doğum evlerinde normal doğumların epey bir yüzdesini Suriyeli anneler teşkil etmektedir. Ahmet Kaya ‘ bombalar yağarken biz durmadan sevişirdik’ derken o coğrafya insanına farkında olmadan sayılarını artırma konusunda subliminal bir mesaj vermiş olmalı. Bir dönem hastaneye yetiştirilmeye çalışılırken ticari takside taytına doğum yapan Suriyeli anne üçüncü sayfa haberi olarak gazetelere taşınmıştır. Suriyeli deyince esnafın yüzünde güller açmakta. Neden mi? Ucuz iş gücü, çocuk işçi, sigortasız işçi ve daha neler neler…
Bir de toprak ağalarımız var bizim burnundan kıl aldırmayan. Çünkü kutsallık atfettiği toprakları üzerinde karın tokluğuna çalışan savaş mağduru mülteciler var. Besi çiftliği kurma hayali olan genç girişimciyi çevresi desteklemektedir. Bir mülteci aileyi çoban evine koyar, üç beş kuruş maaş verir hayvanlarına baktırırsın. Zaten çiftlikten dışarıya çıkma şansları da yok paraya ihtiyaçları çok, çalışma izinleri olmayıp kaçak çalışıyorlar. Bizim girişimci ne mi yapıyor dersiniz halinden memnun az para çok iş deyip kahvesini yudumluyor. Suriyelilerden memnun bir kesime daha değinmek yerinde olacaktır. Üç beş tane kiralık evi olan hayırsever ev sahipleri mağdurun mağduriyetinden öyle bir istifade ediyorlar ki 1000 TL olan evi 3000 TL kiraya verip ne olsa’ Suriyeli ailenin bütün fertleri çalışıyor para kazanıyor’ söylemini icra ettiği fiile dayanak kabul ediyor. Suriyeli mülteci kadınlar var birde; ülkemiz külhanbeylerinden en kerkenezine kadar ayarları bozuk erkekleri, eşlerini: ‘ bak üzerine bir Suriyeli kuma getiririm sana da yardım eder’ diyerek akla uygunlaştırdığı saçmalığına haklılık payı aramaktadır. Suriyeli kadınların belli kesimi de ülkemizde ki bu yumuşak karnı fark etmiş olacak ki evlilik vaadi ile para değeri olan altın ve taşınır malları alıp bir gün evli kaldıktan sonra kaçmakta imam nikâhının resmi nikahla desteklenmesi gerektiğini gözler önüne sermektedir. Bu anlattıklarım gündüz kuşağı programları için kurgulanmış bir senaryodan çok daha ötesini ifade etmektedir. Zira milyonlarca sığınmacı ülkemizin su götürmez gerçeğidir. Biz Müslümanlar olarak Suriyeli mültecilere kardeş der Ensar-muhacir mantığı ile varımızı yoğumuzu paylaşır rızayı ise sadece Allahtan bekleriz. Ayrıca Devlet Ebedi Müddet Osmanlı torunları olmamız hasebi ile hoşgörü bizim genetik kodlarımızın bir parçasıdır. Fakat mültecilerin ‘ ülkemde geride her şeyimi kaybettim ailem, eşim, dostum, topraklarım yok artık ‘ yaptığım her illegal davranış mubah deyip kendine haklılık payı elde etmesine de kızgınım. Kadın, çocuk. Hasta ve yaşlıların savaş nedeni ile ülkelerini terk etmek zorunda kalmaları kabul edilebilir fakat eli silah tutan gençlerin topraklarını, namuslarını korumak için ülkelerinde kalkmayıp bir elinde nargile marpucu diğer elinde ‘mırra’ kahvesi ‘Türkiye hoş, nargile hoş, deniz güzel…’ ifadeleri ile video çekip sosyal medya hesaplarında paylaşımları kamu vicdanını da rahatsız etmektedir. Hırsızlık yapan fuhuş yapıp dilenciliği meslek haline getiren, yaşadığı toplumun hayatını risk altında hissettiren mülteci varlığı emniyet güçleri, idari ve yargı birimlerini kaygılandırmaktadır. Efendim, biz böyle düşündük de sürç-i lisan ettiysek affola..