Petrol ve Doğalgaz arama faaliyetleri kapsamında Doğu Akdeniz’in dünya ve Türkiye gündeminin üst sıralarında olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki arama çalışmaları ile ilgili tutumundan geri adım atmaması ve Libya ile yaptığı anlaşma sonrasında uluslararası siyasetin burada yoğunlaştığını görmekteyiz. Bu tablonun Türkiye’nin lehine sonuçlanmaması için büyük bir mücadelenin olduğu da ortadadır.
Böyle bir tabloda Akdeniz’de ‘’Yavru Vatan’’ diye adlandırdığımız KKTC’nin Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamalar Türkiye devletini ve kamuoyunu kızdırmıştır. KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın art arda yaptığı açıklamaların tamamında Türkiye’yi ya da Türkiye’nin politikalarını hedef alması, zamanlama açısından da tesadüf olamayacak kadar dikkat çekicidir.
2015 yılında Cumhurbaşkanlığına seçilen Mustafa Akıncı’nın göreve geldiği anda “Anavatan-yavru vatan ilişkisi yerine iki kardeş ilişkisi kuralım” sözlerini sarf etmesiyle kriz patlak vermişti. O yıllarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldukça sinirlenerek “Ağzından çıkanı kulağının duyması lazım, bu milli mücadeleyi yalnız mı sürdürecek?” cevabını verdiğini hatırlamalıyız. Bu şekilde kriz ve gerginlikle başlayan Akıncı-Türkiye ilişkisi özellikle Akıncı’nın tutumundan kaynaklı böyle devam edegeldi. Özellikle son dönemlerde ise Akıncı’nın hoyrat açıklamaları sonrası gerginlik ve Türkiye’nin haklı öfkesi çok üst seviyelere çıkmıştır.
Ther Guardian Gazetesi’ne verdiği demeçlerde ‘’Kırım’ın İlhakı’’ benzetmesi ve buradan yaptığı açıklamalar ile "İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım’’ açıklamaları doğal olarak Türkiye tarafından kabul edilebilir değildir. Öyle ki Hatay’ın Fransız mandası sonrasında referandum ile 1939’da Türkiye’ye katılmasını kabul eden dönemin Hatay Devlet Başkanı Tayfur Sökmen’e hakaret iması da içeren bu açıklama ile Akıncı’nın gözüken o ki niyeti Türkiye’ye karşı pekte iyi gözükmemektedir.
Ancak Akıncı’nın 2015 yılında Cumhurbaşkanlığına gelirken bulunduğu vaatleri de belirtmek bugünü daha anlaşılır kılacaktır.
- Kıbrıs Sorunun çözümü
- Türkiye Cumhuriyeti ile eşit ülke zemini
Vaatleri ile seçim kazanan Akıncı’nın aslında daha seçimden önce durduğu noktayı göstermektedir.
20-21 Aralık 1963 Kanlı Noel’i ile had safhaya ulaşan ve 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na kadar devam eden Kıbrıs Türklüğüne saldırıların, katliamların yaşandığı dönemi unutmamakta fayda vardır. 1963 itibariyle Türkiye’nin adada bulunan Türkleri korumak için verdiği mücadele bilinmektedir. Hatta farklı yazılarımızda da bahsettiğimiz özellikle Johnson Mektubu yazısında biraz ayrıntı verdiğimiz dönemde Türkiye’nin tutumu yadsınamaz kıymettedir. Öte yandan 1974’te Rumların yaptığı bir darbe sonrasında Türkiye açısından artık beklememenin mümkün olmadığı fark edilip adaya yapılan çıkarmayı hatırlamak da elzemdir.
O yıllara ayrıntılı değinmeyecek olsak da harekat sonrasında Kıbrıs’ın tanınması ve geleceği ile ilgili tartışmalar hep olmuştur. Özellikle BM Eski Genel Sekreteri Kofi Annan’ın ortaya koydu bir plan ile başlayan süreç önemli dönüm noktalarındandır.
‘’Annan Planı’’ olarak adlandırılacak bu çözüm yolu iddiaları ilk kez 2002 tarihinde açıklanmıştır. Yapılan görüşmeler ile birlikte son şekli 2004 yılında İsviçre’de taraflara sunulmuştur.
Rum ve Türk kesimlerinin birleşerek bağımsız bir devlet olmasını öneren ancak içinde bugün daha iyi anladığımız üzere Türkiye’nin çıkarlarına aykırı ayrıntıları barındıran ‘’Annan Planı’’ adada oylamaya sunulmuştur. Referandumun sonucunda ise Türkler %65 ile evet derken Rum’lar %76 ile hayır demişlerdir.
O yıllarda Rauf Denktaş bu referanduma karşı çıkmıştır. AB süreci uğruna Kıbrıs Türklüğünün ve Türkiye’nin aldığı tavrın yanlış olduğunu belirten rahmetli Denktaş referandum sonuçları sonrasında bir daha aday olmamıştır.
Tabii o yıllarda Türkiye’nin anlaşmaya verdiği destek ne yazık ki üzücüdür. Annan Planı sürecinde ve sonrasında küstahça davranan Rum kesimi liderlerinin tavırlarının dahi sindirildiği bir sürecin yaşanmış olması da ziyadesiyle acıdır.
Abdullah Gül’ün adadaki referandum öncesinde “Hangi egemenlikten bahsediyorsunuz. Bir kasa portakal ihraç edemiyorsunuz. Ülkenizde uluslararası maç yapamıyorsunuz. Kimse sizi tanımıyor. Hangi egemenlik bu.’’ Şeklinde Rauf Denktaş rahmetliye sözler sarf etmesinin o dönemin tablosunu anlatmak için yeterlidir.
Bugün ise Türkiye’nin Akıncı’ya verdiği cevaplar doğru ve haklıdır. Ancak Kıbrıs’ta yapılan kamuoyu araştırmalarına bakılırsa, Kıbrıslı Türkler AB hayaliyle Türkiye’yi hayal kırıklığına uğratabilir. Bunun karşısında Türkiye’nin bir an evvel önlem alması elzemdir.
Üstelik böyle bir dönemde bu cesareti nereden aldığı az çok belli olan Akıncı’nın gelecekteki diğer hadsizliğine karşı da dikkatli olmak şarttır.