Alacaklı olmak, alacağını beklemek kolay değil. Bundan yüzlerce yıl önce de öyleymiş. Hele ki, alacaklıya alacağını verecek olan daha baskınsa! Vereceğini vermemek için iplere unlar seriyorsa…
Hikaye bu ya! Nasreddin Hocadan alacağını bir türlü alamayan, defalarca kapısına gidip gelen alacaklısı, bir ümit diyerek, çalmış Hocanın kapısını.
Hoca bu sefer bekletmeden açmış kapıyı almış adamı içeriye.
Merak buyurma demiş, çok yakında senin paranı ödeyeceğim, hem de son kuruşuna kadar.
Adam ümitsiz bir şekilde, ne zaman demiş.
Dinle bak demiş Hoca, hem de beni can kulağıyla iyi dinle…
Bizim duvar kenarını biliyorsun!
Biliyorum da, ne olacak?
Duvar boyunca çalı ektim. Çabuk büyüyeninden, en yamanından! Bu çalılara takılmadan geçmek mümkün değil!
Bana ne çalıdan, benim alacağımla ne alakası var çalının?
Çok alakası var! Bu sokaktan, her Allah’ın günü koyun sürüleri geçmiyor mu?
Geçiyor!
İşte o sürüler geçerken, yünleri bu çalılara takılacak!
Takılırsa takılsın bana ne?
Sana nesi var mı? Takılacak ki, ben o yünleri toplayacağım, benim hanım bunları bir güzel eğirecek, ip yapacak, sonra ben bu ipleri götüreceğim pazara, satıp sana olan borcumu ödeyeceğim.
Adam ne mi yapmış?
Önce şaşırmış, sonra sinirden mi bilinmez başlamış gülmeye…
Ne yapsın Hoca Nasreddin, vaziyeti hemen toparlamış demiş ki; “peşin parayı görünce nasıl da gülersin köftehor!”
Sonrası en azından o gün için kapanmış mesele, gün kurtulmuş, bir istek daha savuşturulmuş, gülen alacaklı güldüğü ve alamadığı alacağı ile kalmış. Neden güldüğüne, neden o kadar garip bir hikaye dinlediğine bir türlü inanamamış!
*****
Köftehor; Sevgiyle karışık tatlı bir sitem ve azarlama sözü. Senli-benli konuşma şekli. Bana inanmıyor musun, güvenmiyor musun babında bir yaklaşım.
Tam da günümüze uygun!
Tam da bize göre…
Hatta tam bizlik!
Ağlanacak halimize güldüğümüz ne sır, ne yalan!
Yok mu inanan?
Olmaz mı?
Hem inanmaktan başka çare mi var diyenler az değil!
Hazır parayı, hazır işi, hazır desteği, hazır yardımı görünce diye başlayan laf silsilesi aramadığınız kadar.
Gönlümüzden geçen bu değildi!
Verdiğimizle şimdilik idare edin!
Hep aklımızdasınız!
İlk fırsatta, durumlar ilk iyi olduğunda…
Diye başlayan cümlelerle bir ömür geçirmedik mi?
Kimimiz öldük, kimimiz acaba diye takılı kaldı, kimimiz müjde verdiler yeminle verecekler, şundan duydum, bundan duydum diye konuşmaktan kendini alamamaya devam!
*****
Neden mi böyleyiz?
Biz hep böyleydik zaten!
Delisi dışında!
Saman alevi gibi parlayan!
Vaatlere ve tatlı sözlere inanmak isteyen, inanmaya meyyal olan!
Şükretmekten ve kanaat etmekten geri durmayan!
Küçücük şeylerle mutlu olan, mutlu olabilen!
Kendine ait dünyasında hem garip, hem bir başına olan!
Kendi halinde, kendi içinde yalnız, yapayalnız yaşayan!
Tüm bunlara rağmen kapısı çalınmayan! Bayramlarda dahi arayıp sorulmayan!
Ağlamadı diye, kapıları aşındırmadı diye yardım listelerinde adı olmayan!
Arada yüzüne karşı söylenen birkaç sevgi sözcüğü ile yüzü gülen, mutluluktan ayakları yere değmeyen! Kendi kendine gönül köprüleri inşa eden!
Sevdiğinden her ne olursa olsun vazgeçemeyen! Sevdiğine laf söyletmeyen!
Yine de kadri kıymeti bilinmeyen!
Sevdiklerinin zahmet edip görmediği, aramadığı, kol kanat germediği!
Dahası ne halde, ne durumda diye merak dahi etmediği!
Yani köftehor!
*****
Köftehor oldukça geniş bir daire. İçinde yok yok. İşsiz var, çiftçi var, köylü var, memur var, emekli var, atama bekleyen var, gençler var!
Ağızlara çalınan bir parmak bal, ne çiçek balı, nede çam!
Bal ateş pahası!
En ucuz bal, hatta bedava olanı hangisi?
Laf balı!
Ağızlara çalınan birer parmak laf balı!
Asgari ücretlinin alacağı ne zaman belli olacak?
Aralıkta…
Eline ne zaman geçecek alacağı?
Ocak ayında, hatta Şubat’da…
Hangi aydayız?
Mayıs’ta…
Kaç ay var? En az sekiz!
Peşin parayı görünce gülsün mü ağlasın mı köftehorlar, ne dersiniz?
3600 ek gösterge hikayesi de, tam Nasreddin Hocalık…
O köftehorlar da 2023 Ocak ayını bekliyor!
Kaç ay var? En az sekiz!
*****
Hoca Nasreddin yüzyıllar önce anlatmış, ortaya koymuş meseleyi. Kıssadan hisse demiş. Ne kıssa bilmişiz, ne de o kıssadan hisse almayı.
Sadece gülüp geçmişiz bu hikayeye de! Anlatılan aynen bize benziyor, bizi tarif ediyor, o köftehor, değil bize benzemek, aynen bizi işaret ediyor dememek için ayak diremeye devam ediyoruz. Gülüp geçtiğimiz Hoca Nasreddin değil, kendimiz ve kendi halimiz!
Elimizde Hoca Nasreddin gibi şaşmaz ve yanılmaz bir mihenk taşı varken, kalkmış mihenk taşı aramaya çıkmışız!
Hocam bizi görse ne mi derdi?
Sizi köftehorlar sizi, hiç mi okumadınız, hiç mi düşünmediniz benim hikaye mi?