Bir hukuk devletinden bahsedebilmek için devletin kurallarına öncelikle kendi memur ve kurumlarının uyması gerekmektedir. Her ne suretle olursa olsun suçun önlenmesi hukuk devletine yaraşmayan bir yaklaşımdır. Polisin özellikle durdurma ve aramalarında keyfiyetle hareket etmesi millet ile devlet arasındaki görünmez toplum sözleşmesine olan inancı zedeleyecektir. Nitekim Anayasa’nın Başlangıç bölümünde bu görünmez sözleşme, biraz da olsa zuhuret bulmuştur. Burada her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu belirtilmektedir. Bu sebeple polisimizin de vatandaşımızın da bu konuda bilgi sahibi olması son derece önem arz etmektedir. Konumuza gelirsek…
Üst araması yapma yetkisi önleme araması ve adli arama kapsamında iki farklı şekilde değerlendirilir. 2559 sayılı Polis Vazife Ve Salȃhiyet Kanunu(PVSK)’na göre bir tehlikenin varlığı veya suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla polis, kural olarak hakim kararıyla kişilerin üstlerini, araçlarını, özel kağıt veya eşyalarını arayabilir. Ancak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde mülki amirin izniyle de bu arama yapılabilir. Arama kararında sebep, konu ve kapsam, yer, arama zamanı ve arama izninin geçerlilik süresi belirtilmelidir.
Ayrıca polisin kimlik sorma yetkisi de PVSK madde 4’te düzenlenmiştir. Buna göre polis kişileri ve araçlarını, bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek, suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek, hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek, kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek, amacıyla durdurabilir. Polis bu durumların varlığının mevcut olduğunu tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunmasına dayandırmalıdır. Yargıtay Genel Kurulu’nun tecrübe konusundaki izahı, 2016/20-761 Esas, 2018/305 Karar, 26.6.2018 Tarih sayılı kararında şu şekildedir. “Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için, 'umma' derecesinde makul şüphe bulunmalıdır. Kolluk görevlisi, tecrübesine dayanarak, izlediği davranışlarından, o kişinin bir suç işleyeceği veya işlediği hususunda kanaat elde eder veya kişinin silâhlı olduğu ve hâlen tehlike yarattığı kanaatine varırsa kişi durdurulabilir. Somut emarelerle desteklenen şüphe bulunmadan, süreklilik arzedecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma ve kontrol işlemi yapılamaz.” Yani polis durdurma eylemini kendi tecrübesine dayandırıyorsa bu durumda tecrübesini harekete geçiren somut emarelerin mevcudiyeti gerekmektedir.
Polis, kimlik sorma ve durdurma aşamalarında daha fazla yetkiye sahip olsa da üst araması gibi kişiye daha fazla müdahale gerektiren durumlarda yetkisi sınırlı olup kural olarak hakim kararıyla bu aramayı yapabilmektedir. Bu durumun bir istisnası polis, tehlikenin önlenmesi veya bertaraf edilmesi amacıyla güvenliğini sağladığı bina ve tesislere gelenlerin; herhangi bir emir veya karar olmasına bakılmaksızın, üstünü, aracını ve eşyasını teknik cihazlarla, gerektiğinde el ile kontrol etmeye ve aramaya yetkilidir. Ayrıca önleme araması kararı önleme araması yapılması kararının nasıl verileceğine dair aynı madde yine yol göstericidir. Önleme araması aşağıdaki yerlerde yapılabilir. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamına giren toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapıldığı yerde veya yakın çevresinde, özel hukuk tüzel kişileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları veya sendikaların genel kurul toplantılarının yapıldığı yerin yakın çevresinde, halkın topluca bulunduğu veya toplanabileceği yerlerde, eğitim ve öğretim özgürlüğünün sağlanması için her derecede eğitim ve öğretim kurumlarının idarecilerinin talebiyle ve yüksek öğretim kurumlarının içinde, bunların yakın çevreleri ile giriş ve çıkışlarında, umumî veya umuma açık yerlerde, her türlü toplu taşıma araçlarında, seyreden taşıtlarda önleme araması yapılabileceğine dair karar verilebilir. Görüldüğü gibi kanun koyucu halkın toplu bulunabileceği durumları nazara alarak önleme araması yapılabilecek durumları tahdidi olarak sınırlamıştır.
Kanunun bu hükümlerine uymadan elde edilecek bu delil artık mahkemelerde yasaya uygun elde edilmemiş olduğundan hükme esas alınamayacaktır. Yargıtay’ın bu konudaki isabetli bir kararında bu konuya dikkat çekilmiştir. “Sanığın iç çamaşırı içerisinde yapılan arama işleminin, PVSK’nın 4/A maddesi kapsamında yoklama ve kontrol olarak değerlendirilemeyeceği, dosya kapsamı itibarıyla sanığın üzerinde arama yapılmasına olanak sağlayan arama kararı ya da yazılı arama emri ile derhâl işlem yapılmadığı takdirde işlendiği iddia edilen suçun iz, eser, emare ve delillerinin kaybolacağına diğer bir anlatımla gecikmesinde sakınca bulunduğuna ilişkin hiçbir bilgi ve belgenin de bulunmadığı, dolayısıyla suçüstü hâlinin de söz konusu olmadığı, sanığın üzerinde yapılan arama işleminin PVSK’nın 4/A maddesinin verdiği yetkiye dayalı olarak alınması gereken tedbirler kapsamında kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önlemek ve silah ya da tehlike oluşturan diğer bir eşyadan arındırmak amacıyla kişiler üzerinde yapılabilecek yoklama işlemi düzeyini aşan nitelikte ve orantısız olduğu, suç konusu uyuşturucu maddenin hukuka aykırı olarak elde edilen delil niteliğinde olması durumunda Anayasanın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMKnın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca hükme esas alınamayacağı dikkate alındığında; sanığın iç çamaşırının iç kısmında arama yapılmasına olanak sağlayan bir adli arama kararı veya yazılı arama emri bulunup bulunmadığının araştırılarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ile hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay CGK-Esas : 2019/329, Karar : 2021/208).”
Devletin vatandaşa karşı, vatandaşın da devletine karşı ödevleri vardır. Bunların yerine getirilmesi yazımızın başında bahsettiğimiz görünmez toplum sözleşmesinin gelişmesine katkı sağlar. Bu da vatandaşın, vatandaşı olduğu ülkeyle, ülke hukukla idame olunduğundan gurur duymasını ve bu ülkede huzurla yaşamasını sağlar.
NOT: Yazımız konunun genel hatları ile işlenmesinden ibaret olup her türlü durum kendine has hukuki değerlendirme gerektireceğinden, kendi durumunuz ve sorularınız için bir avukata danışmanızı tavsiye ederiz.