Komşu Hikayesi!

Erol Sunat

Uzun uzun zaman önce memleketinin birinde, hakka hukuka oldukça riayet eden insanların yaşadığı bir şehir vardı.

Bu şehirde komşuluk ilişkileri o kadar sağlamdı ki, insanlar evlerini aylarca komşularına emanet eder giderler, akıllarına hiçbir şey gelmezdi. İnsanlarda art niyet yoktu.

İşte bu şehrin. güzel bir mahallesinde, evleri yan yana olan iki komşu yaşardı.

Komşulardan birinin hanımı vefat etti. Vefat eden hanım çok iyiydi. Yardım etmediği insan, evlendirmediği öksüz ve yetim kız çocuğu yoktu. Kimin bir derdi olsa, gece demez, gündüz demez koşardı. Mahalleli ardından çok ağladı, çok göz yaşı döktü, çok dualar etti.

Aradan birkaç sene geçti. Mahalleli adama dediler ki, sen bizim ablamızın emanetisin. Çocuklarında büyüdü, hepsini de evlendirdin çok şükür, yalnızlık Allah’a mahsus, gel seni evlendirelim.

Adam, benim dedi, falanca diyarda bir Ağabeyim var. O haber göndermiş, mutlaka görüşelim dedi. Oraya bir gidip geleyim, ondan sonra görüşelim bu meseleyi dedikten birkaç gün sonra o diyara giden kervana katıldı ve düştü yola…

Aradan üç ay kadar geçti.  Adam gittiği o diyardan döndü. Döndü amma, orada evlenmişti. Yanında yeni hanımıyla birlikte evine geldi.

Aradan bir hafta kadar geçince, yan komşunun hanımı çaldı kapıyı. Kapıyı, adamın yeni hanımı açtı.

Komşu kadın; Allah mesut etsin komşu dedi, tanışalım diye gelmiştim. Kadın, komşu kadını buyur etti oturdular. Konu döndü dolaştı, adamın vefat eden iyi huylu hanımına geldi.

Yeni Hanım, bak komşum dedi, bir daha rahmetliden söz edeceksen, gelme bu kapıya. Ben geldiğim diyarın sayılı ailelerinden birinin kızıyım. Hayrı da bilirim, hasenatı da. İyilik yapmayı da, severim. Anlatılsın da isterim. Bana mahalleyi anlat, kadınları anlat, özelliklerini bileyim. Kim zengin, kim fakir, kim soylu, kimin sözü geçer, kimin köşkü, konağı var, önce onları anlat!

Komşu kadın, rahmetli dedi, bu şehrin en zengin adamının kızıydı. İnsan seçmezdi. İnsanların malına mülküne değil, gönüllerine bakardı. Sen değil o gibi, onun ayağının tozu bile olamazsın. Yazık olmuş komşuma, nereden bulduysa senin gibi kibirliyi demiş, vurmuş kapıyı çıkmış dışarı.

Çok geçmeden, mahalleden bir başka kadın çalmış yeni gelinin kapısını.

Ben demiş, kocanın ilk karısını sevmezdim, yan komşu kadından da hazzetmem. Lafa böyle girince adamın yeni karısının yüzünde güller açmış. Kahveler içilmiş, yemekler yenmiş, akşam ezanlarına kadar, gelen kadın mahallede ve şehirde ne var, ne yok her şeyi bir bir anlatmış.

Ertesi günden itibaren, yeni gelin köşklerde, konaklarda kim var, kim yok onları ziyaret başlamış, onlarda ona gelip gitmeye başlamışlar.

Yeni gelin, adamın ölen karısının yaptıklarının tamamen tersini yapıyor, mahallede kendi halinde, fakir-fukara kim varsa ne selam veriyor, ne de kapısından içeri sokuyormuş.

Adamın ölen karısından iki kızı bir oğlu varmış. Kızlar büyük, oğlu ise kardeşlerin en küçüğü imiş.

Bir süre sonra, adamın aynı şehirde evli olan büyük kızı, baba evine ziyarete gelmiş.

Adamın yeni karısı, bu eve demiş bundan sonra haber vermeden gelme. Bak misafirlerim vardı, senin yüzünden erkenden gittiler.

Kız, burası demiş baba evi, ne zaman geleceğimi sana mı soracağım.  Anam komşularını çok severdi. Komşuları da onu. Anamın komşularından bir tanesi bile çevrende yok. Anam yetim ve öksüz kızları evlendirirdi. Duydum ki vazgeçmişsin. Senin gayen ne? Bu ev, bu şehirde hayır ve hasenat kapısı olarak bilinir. Ya bu hayrı yapmaya başla yada, babam sana artık konak mı alır, köşk mü alır bilmem, ben ve kardeşlerim, annemin vasiyetini bu evde sürdürmeye devam edeceğiz.

Kadın dünyada olmaz demiş. Anan öldü anladık. Bu evden kesinlikle gitmem. Gidin ananızın hayrını nerede yapacaksanız yapın!

Kız, kızgınlıkla çıkmış evden, kardeşlerini de alıp, babalarının Bedestendeki dükkanına gitmişler. Baba çocuklarının neden geldiklerini tahmin etmiş.

Büyük kız, babam demiş, büyüdüğümüz o evi bize vermeni dileriz. Orası anamızın vasiyetini devam ettireceğimiz hane olsun. Yeni hanımına ister konak al, ister köşk, istersen saray yaptır. Gözümüzde yok.

Adam, kararımı size yarın bildireyim diyerek, evine gitmiş. Eve gelince, yeni hanımı başlamış ağlamaya. O kızın var ya kızın demiş, beni bir dövmediği kaldı. Üzerime yürüdü. Bu ev bize anamızdan kaldı. Babam sana yeni bir ev alsın dedi. Misafirlerim vardı, yerin dibine girdim!

Adam, bu ev demiş, rahmetli hanımın anasından kalmıştı. Zaten benim değil. Bırak çocukların olsun. Ben sana birkaç gün içinde çok daha güzel bir ev alayım.

Adam güzel bir ev almış. Haftasına kalmadan da taşınmışlar. Çocuklar analarının evine geldiklerinde ne görsünler. Evin içinde yıkılmadık, göçürülmedik hiçbir yer yokmuş. Adamın oğlu koşarak çıkmış evden, babasını alıp gelmiş. Evi göstermişler.

Adamın gözleri dolmuş. Beni demiş ölen karımdan kıskanan, bunun içinde ona ait hatıraların bulunduğu evi virane eden bir kadınla, artık bir arada duramam.

Kadı Efendinin huzuruna çıkmış durumu anlatmış.

Kadı, kadını çağırarak sormuş. Hatun demiş, bu adamın karısının evini harabe haline getirmişsin, utanmadın mı?

Kadın, ben demiş suçsuzum. Çocukları beni hiç sevmediler. Beni babalarının gözünde küçük düşürmek için ne malum onların yapmadıkları.

Büyük kız, Kadı Efendi demiş, şahitlerimiz var.

Mahallenin muhtarı ve azaları, Kadı efendinin huzuruna çıkmışlar. Muhtar demiş ki, Kadı Efendi Hazretleri, benim azalarımdan bu arkadaş, o evin önünden geçerken gürültüler duymuş. Hemen bir araya geldik evin kapısı yarı aralıktı. Usulca açtık. Komşumuzun yeni karısı ile birlikte dört kadın daha vardı. Ellerinde kazmalarla evin içinde yıkmadıkları yer kalmadı.  Azalarımla bir tutanak tuttuk ve altını imzaladık. Bu bizim komşuluk görevimizdir. Komşu böyle zamanlarda doğruyu söylemeyecekte ne zaman söyleyecek?

Kadın yalan söylüyorlar, Kadı Efendi deyince, Muhtar, bu kadının yanında da, şunlar şunlar vardı diye diğer kadınların isimlerini de saymış.

Kadı Efendi sormuş, Hatun demiş, ne istedin o evden, neden diğer kadınları da bu işe alet ettin?

Kadın, anlatayım Kadı Efendi demiş. Benim anam, bir zamanlar, şimdiki kocamın ölen karısının anasının komşusuymuş. Hiç geçinemezlermiş. Anam ve babam şehri terk etmişler. Gittikleri diyarda, kader bizi yıllar sonra buluşturdu. Bizde kocamın ağabeyine komşu olduk bilmeden. Nasip nereden nereye derler ya, evlendikten sonra, her şeyi öğrendim, bende anamın bana vasiyetini yerine getirdim. Anama düşmanlık yapan o komşunun evini viraneye çevirdim. Kocamın ölen karısını sevmeyen ne kadar kadın varsa, hepsi de bana yardım etti.

Kadı Efendi, yanlış yapmışsın Hatun demiş, komşu komşuyu sevmese de, arada vasiyet de olsa ki, böyle vasiyetin hükmü olmaz böyle bir kötülük yapamaz, yapmamalı. Hiç mi Allah’tan korkmadın?

Sonra dönmüş adama, sen ne dersin demiş. Adam ben demiş evden yana şikayetçi değişim. Evi yaptırırım. Ancak, bu yıkım hadisesi yara olarak kalır, içimden de çıkmaz. Kinler, hınçlar hatırlanır. Ben bu kadından boşanmak isterim. Diğer komşu kadınlarda yapmışlar bir hata, düşmez kalkmaz bir Allah. Ben boşanmak istediğim bu hatundan da, diğer komşu hatunlardan da davacı değilim.

Kadı Efendi demiş ki, Hatunlar, bir daha böyle bir hadise ile huzuruma gelmeyesiniz. Bu adam ve evlatları sizden en küçük bir şikayette bulundukları takdirde, hiçbirinizi affetmem. Dönmüş adamın karısına, kocan demiş boşanmak ister sen ne diyorsun?

Şehir şehire, Mahalle mahalleye, Komşu komşuya, Kadı Kadıya, Hatun Hatuna, Koca kocaya, evlat evlada, vasiyet vasiyete benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

 

 

 

 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.