Bu olayı yazmak zor, okumak da zor, ancak yaşayan için daha da zor. Bir bakalım. Bayanın elinde cep telefonu çalar.
“Alo, hanımefendi, ben savcılıktan arıyorum, bildiğiniz gibi, şehrinizde dün büyük bir soygun oldu. Cumhurbaşkanımız da bu soygun hakkında konuştu. Bu soygun o kadar büyük ki, eşinizin de adı geçiyor. Ancak biz biliyor ve de inanıyoruz ki, sizler oldukça dürüst ve iyi bir insanlarsınız. Eşiniz filan ve kızınız falan hakkında soruşturma yaptık, eşiniz falan üniversitede öğretim üyesi. Şuradaki kızınız da evli ve 2 çocuklu. İkisi de düzgün ve güvenilir insanlar. Aklımızın ucundan bile geçirmeyiz ama maalesef bu soygundaki şüpheliler arasında eşinizin de adı var.”
Kadın birden telaşlanır. Ne yapacağını bilemez. Evde yalnız başınadır. Adeta şoktadır. Hiç ihtimal dahi veremeyeceği 40 yıllık pek sevgili eşi suçlanmakta, hem de çok kötü bir konuda suç ortağı olmakla itham edilmektedir. Aklından bir sürü şey geçer. Kendini mi sorgulasın, eşini mi? İşin içinden çıkmak kolay değil, çıkamaz, susar; telefondaki ses kurbanını seçmiş ve yakalamak üzeredir.
“Cep, telefonunuzu kapatmayın, kimseyi aramayın, hatta ev telefonunuzu da açık tutunuz, kimseye haber vermeyiz ve aramayınız.”
Kadın şoktadır, hipnoz olmuş, aklı ve dimağı durmuş, muhakeme ve düşünme yeteneğini kaybetmiş; ANCAK VE ANCAK TELEFONDAKİ TALİMATLARI HARFİYEN YERİNE GETİRMEKLE MEŞGULDÜR.
Ailesinin durumu iyi olan kadın aslında son derecede akıllı, dengeli, ne yaptığını, söylediğini bilen, çevresinde güven sağlamış, mazbut, masum, üstelik de KAYSERİLİDİR.
Telefondaki adam talimatlarını sıralamaya devam eder.
“Hanımefendi, eşinizi aklamak için, evdeki altınların resmini çekip sayım yapıp, güven altına alacağız ve eşinizi aklayacağız. Birazdan bir polis elemanımızı gönderiyoruz, güvenliğe yeğenim geldi, içeri alın diyerek güvenlikten geçmesini sağlayacaksınız, sonra da altınları teslim edip, göndereceksiniz”.
Kurban aile, güvenliği yüksek ve kameraları olan bir sitede oturmaktadır. Komşuları da son derece iyi birbirini yıllarca tanıyan olduğu gibi çoğu da yakın dosttur.
Kadının yapacağı bir şey kalmamış ve gelen “ayakçı” tabir edilen adamı kabul etmek zorundadır. Ayakçı, verilen isimle onca insan arasından güvenlikten geçer, yukarı çıkar, kapıyı çalar. Kadın hâlâ kendinde değil, adeta uyutulmuştur. Yaptığı tek şey talimatlara uymaktır. Kocasını kurtarmak için önceden hazırlığını yapmış, evdeki tüm altınları poşete koymuştur bile.
Kapı çalar. Genç adam ismini söyler, altınları ister. O anda bir şey olmuş, sanki birileri dürterek hanımefendiyi uyandırmış, aklını başına getirmiştir. Kadın birden “eşimin sesini ve onayını duymadan altınları vermem” der ve geri çekilir. İşte tam bu sırada “KAYSERİ’liliği” tutmuştur. Kayserili ama şehirlidir de, üstelik. Dedik ya, şeelli (Kayseri şivesi), uyanmış ve kendine gelmiştir.
Kapıya gelen ayakçı birden telaşlanır, eli ayağı dolaşır, geldiği gibi hızla uzaklaşır. Sonrası mı; “akıl, basiret, denge ve helâl” kazanmış; ayakçı, 2 saat içinde polis tarafından paketlenmiştir. Madurenin eşi bu başarıdan dolayı tüm polis dostları gönülden tebrik etmiş, gözlerinden öpmüştür.
Yoruma da ne hacet, bunca güvenliğin ve güvenin olduğu siteye girmeye cesaret eden soysuzlarla her an karşılaşabilir, kötü şakalarına muhatap olabilirsiniz. Ötesini Rabbim bilir.
Sağlık, huzur, hizmet ve DEVLETLE.
TEŞEKKÜR
Madurenin eşinin "teknik nitelikli dolandırıcılık masası ekibi başta olmak üzere Konya İl Emniyet Müdürümüz ve teşkilatına 2 saat gibi bir sürede zanlıyı yakaladıkları için tebrik ve teşekkürü borç biliriz"