Merhabalar efendim.
Bu haftanın ilk yazısını Kon TV – Mir Ajans Müdürü Durmuş Yakıcı ile gerçekleştirmiş olduğum röportaja ayırdım.
Ve sizlerin de istifadesine sunmak istedim.
Buyurunuz:
S.B: Durmuş Bey merhabalar.
D.Y: Merhabalar Sadık Bey Hoş Geldiniz.
S.B: Hoş Bulduk teşekkürler. Öncellikle vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ediyorum. Nasılsınız?
D.Y: Ben teşekkür ediyorum. Çok şükür gayet iyiyim, sizler nasılsınız?
S.B: Teşekkürler bizler de gayet iyiyiz. Öncelikle sizi biraz tanımak isterim.
D.Y: 1975 yılında Konya’nın Bozkır ilçesinde dünyaya geldim. Özün özü olarak kendimi hep köylü çocuğu Durmuş olarak tanıttım sizlere kendimi bu şekilde yani köylü çocuğu Durmuş olarak kendimi tanıtmak isterim.
S.B: Peki, ben de memnuniyetle karşılarım. O zaman hızlı bir girizgâh ile birlikte sektöre başlangıç nasıl oldu kısmından devam edelim.
D.Y: Tabii ki. Üniversite öncesinde ve üniversite esnasında içimde her dem özel sektör heyecanı vardı. Hiçbir zaman kamu alanında çalışmak istemedim. İlk işim gıda sektörüne yönelikti. Demirci İş Merkezi’nin aşağısındaki bir lokantada çalışma hayatıma başladım. 1,5 yıl gibi bir zaman diliminde yöneticilik yaptım. Lokantacılık hâlâ sevdiğim bir daldır. En nihayetinde insanların zevklerine hitap ediyorsunuz ve bu beni çok mutlu ediyordu. O dönemde bir ekibimiz vardı. Ve her şey çok güzeldi. Sonrasında bilgisayar malzemeleri üzerine toptancılık alanında çalıştım. Donanım-yazılım gibi eklentilerle de süslemeye çalıştım. Sonrasında Kon TV’den bir teklif geldi, teklifi değerlendirdik ve Bismillah dedik başladık.
S.B: Sektör itibariyle olmak istediğiniz yerde misiniz? Yani spontane gelişen bir sürecin çıktısını mı yaşıyorsunuz? Yoksa nokta atışı ve istikrarlı bir süreci mi icra ediyorsunuz?
D.Y: Biraz önce bahsettiğim üzere öncelikle lokantacılıkla başladığım, sonrasında teknolojik aletler üzerine kendimi geliştirme ve bu noktada yol alma şansım oldu. Akabinde medya sizin de belirttiğiniz üzere spontane gelişen bir süreçti. Ama sevdim, medya sektörünü çok sevdim. İnsanlarla sürekli iç içesiniz, iletişiminiz daha fazla, ekibiniz var ve uyum içinde çalışıyorsunuz, saha açılıyorsunuz sahada farklı yüzlerle ve farklı insanlarla hemhal oluyorsunuz ve bunlar size çok şey katıyor. Ve ben maneviyata dayalı çevre edinmeyi çok seviyorum.
S.B: Peki Durmuş Bey, medyanın sahası ve masası ayrımını nasıl belli etmeliyiz? Ya da böyle bir ayrımdan bahsedebilir miyiz?
D.Y: Ben şahsen hem sahadayım hem masada. Benim bu noktada bir ayrım yapabilmem çok mümkün değil açıkçası. Ama her şeyden önce mottom; hak, hukuk ve adalet üzerine meslek icra etmek oldu. Yazacaksak, çizeceksek, metin yazacaksak, haber hazırlayacaksak velhasıl her ne yapacaksak buna göre yapmalıyız. Yani netice itibariyle ben bir ayrım gözetmek istemiyorum. Bahsettiğim çerçeve dahilinde tabii ki. Hatta bu noktada sloganım hep şu oldu; medya halk için ama adaletle halk için.
S.B: Sektörün ABC’si, temel bileşenleri, teknik ve pratik yapısını nasıl tanımlıyorsunuz?
D.Y: Artık medya evrilme döneminde. Eskiden sadece radyo ve gazete vardı. Daha sonra dijital medya diye bir kavram ortaya çıktı. Belki de olması gereken de buydu. Buradaki tek bir sıkıntı dijital medyanın algı ve manipülasyona çok açık olması ve çamur at izi kalsın minvalinden haber yapıp geri çekme durumlarının çok yaygınlaşmış olması. Tabi dijital medya evrilirken farklı akımları da beraberinde getirdi. Sosyal medyanın da varoluşunu düşünürsek dijital ve sosyal medya adeta bir çöplüğe dönüştü. Bir de televizyon ayağımız var malum. Bu ayak ölür mü, ölmez. Ama her mânâ da olumlu yönde kullanmamız gerekiyor. Sizin de malumunuz dijital medya da bir Amerikan modeli var bu da ayrı bir konu. Bizim bu noktada iddialı bir alternatif üretmemiz lazım ve daim kalması içinde çaba sarf etmemiz gerekir.
S.B: Ben genel itibariyle bilhassa küresel ölçekte medyayı çok savrulmuş görüyorum. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
D.Y: Medya artık insanları bilgilendirmek vazifesinden ziyade çok daha farklı boyutlara geçti. Artık insanlar çeşitli uluslararası dergilerin kapaklarına göre pozisyon alır oldu. Ya da herhangi bir sosyal platformda yayınlanan videolara göre, bir görsele göre manipüle edilmeye başlandı. Yani medya artık medya olmaktan çıktı. Medya artık toplumları yönlendiren, toplumlara her türlü fiiliyatı yaptıran, aile yapısına zarar veren bir yapıya büründü. Gidişatı ivedi bir şekilde toparlamak ve yön vermek icap ediyor.
S.B: Kronolojik olarak medyanın dünü, bugünü ve yarını noktasında değerlendirmelerde bulunmanızı isterim Durmuş Bey.
D.Y: Yıllar evvel medya bu denli güçlü değildi. Yani ne demek istiyorum; Cumhuriyet’in ya da Hürriyet’in o dönemki hükümeti yıprattığı dönemlerden bahsediyorum. Ama gazete başlıklarıyla gücü tekelleştiren bir anlayış ve zihniyet mevcuttu. Şu an itibariyle ben içinde bulunduğumuz zaman dilimini daha dingin ve olması gereken bir zaman dilimi olarak görüyorum, süreç olarak görüyorum. Artık yapay zekâ diye bir kavram da var. Bu kavram üzerinden medya zehirleniyor. Varlık sebebini kaybediyor.
S.B: Ben şöyle düşünüyorum. Medya sektörünün yani bir şirketin sosyoloğa ve psikoloğa belirli ölçekte danışması ve ona göre yol alması gerektiğini düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz? Çok ütopik bir düşünce mi olur?
D.Y: Aslında buna gerek olduğunu düşünmüyorum. Zira bu işin içinde olan insanlar neyin nereye gideceğini ve nasıl bir sonuç doğuracağını bilmeli. Bu duyguya sahip olup hareket edilirse her şey olağan seyrinde devam eder.
S.B: Bunu neden söyledim. Artık 0-6 yaş grubu teknolojik aletlere her an erişebiliyor. Bundan mütevellit daha sağlıklı bir bilinçaltı ve daha sağlıklı bir gelişim süreci açısından kıymetli olacağı kanaatini taşıyorum.
D.Y: Bunun adını içerik üretme olarak koyabiliriz. Aslında çok doğru yere değindiniz. Bu noktada her şeyin süzgeçten geçmesi ve bilirkişilerin devreye girmesi kaçınılmaz olacaktır. Mesela art niyetli çizgi film yapıları bahsettiğimiz yaş gurubuna yönelik bilinçaltı aşılamalarda bulunuyorlar. Bu bağlamda sosyologlar ve psikologlar şüphesiz ki başrol oynayacaktır.
S.B: Sektöre dair varmak istediğiniz yer neresi?
D.Y: Şunu söyleyebilirim ki olduğu yerde sayan kaybeder. Hangi yaşta olursanız olun, nerde bulunursanız bulunun hareket halinde olmalısınız. Bu ev hanımı içinde geçerli bir şirket CEO’su içinde geçerli. Sohbetimizin başında belirttiğim üzere benim için olmazsa olmaz hareket ve devinimdir.
S.B: Kuşakların medya sektörünü değerlendirişini nasıl değerlendiriyorsunuz?
D.Y: Ben kuşak ayrımını çok doğru bulmuyorum bunu öncelikle belirtmek isterim. Bununla birlikte ben yaş gruplarının medya diye bir kavramı olduğunu düşünmüyorum. Jenerasyonlar daha çok markalara, markaların modellerine, boyutuna takılmış vaziyette ilerliyorlar. Dolayısıyla tek düze değerlendirip p şekilde yaşam sürüyorlar.
S.B: Peki, yazılı basım mı / görsel yayın mı?
D.Y: Bu ayrımı güdebilmem çok mümkün değil açıkçası. Her ikisi de hassasiyet ve özen ister. İlgilisi açısından değerlendirecek olursam birbirini tamamlayacak dinamik yapılar. Ayrıca gördüğüne inanan ve duyduğuna inanan bir kitle de var. Bunu göz önüne alarak değerlendirme de bulunmak lazım.
S.B: Sektöre yeni başlayacak olanlara tavsiyeleriniz neler olur?
D.Y: Elbette var. Mutlak gaye para kazanmak olmayacak. Rızkımızı temin etmek için çabalayacağız tamam ama, merkez çevre ilişkisini gözeterek, neden-sonuç, sebep-sonuç ilişkisini gözeterek adım atsınlar. Ve her şeyden önce kendilerine saygıları olsun.
S.B: Son olarak size ait bir söz duymak isterim:
D.Y: Bana ait bir söz değil ama sevdiğim birkaç söz var bunları öne koymak isterim.
Şudur: ‘Kazanırsan dost kazan, düşmanı anan da doğurur.’
S.B: Pekâlâ Durmuş Bey. Vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum, eksik olmayın. İyi çalışmalar diliyorum sizlere.
D.Y: Ben teşekkür ediyorum, sağ olun. İyi günler dilerim.