Konya’daki tarihî eserlerin tekrar onarılarak tarih mirasımıza kazandırılması ve toprak altında gömülü eski Konya’nın tekrar gün yüzüne çıkartılmasıyla ilgili taraflar arasında protokol imzalanması, beni son derece sevindirdi.
Bence ilk işe, Kültürpark’taki Tacülvezir Türbesi’nden başlanılmalı. Burada toprağın altında medrese ve zaviye de var. Arkeolojik bir kazı yapıldığı taktirde gün yüzüne daha nelerin çıkacağı da o zaman öğreneceğiz. Eski Konya bildiğiniz gibi bu toprakların altında yatıyor.
***
Konya’yı gezen gezginlerin çektikleri fotoğraflara ve çizdikleri gravürler ile Servet-i Fünun Dergisi’nin 1896 tarihli sayfalarında yer alan eski Konya resimlerine baktıkça, Selçuklu’dan kalan tarihî eserlere nasıl sahip çıkamadığımızı ve eski Konya’nın, yeni Konya’dan daha güzel ve daha sıcak, daha insanî ve mimarî açıdan daha estetik, daha bizden ve kültür olarak da mahallelerdeki o tek katlı evlere bakarak o hânelerde yaşayan insanların daha candan, daha yardımsever ve komşuluk münasebetlerinde bizden daha ileride olduklarını gözlemleyebiliyorsunuz.
***
Bir Alman subayı tarafından 1915 tarihinde çekilen bir resim var ki, o fotoğrafa baktıkça en temiz ve güzel elbiselerini giyen çocukların yâ bir bayram töreninde o sevinci paylaştıklarını yâ da Konya’dan seferberlik gereği Mehmetçiklerin cepheye gönderilmelerini temsil eden bir tablo ortaya çıkıyor. Yedisinden yetmişine varıncaya kadar herkes orada toplanmış. Evlerin pencerelerinden insanlar o töreni seyrediyor.
Benim bu fotoğrafla ilgili tahminim ise, Konya’dan her evden bir şehidin olduğu Çanakkale Savaşları’nın yapıldığı cepheye Mehmetçiklerin törenle uğurlanması. Sancak tutan eller aynı zamanda ay yıldızlı bayrakları da tutuyor. Meczubuyla, delisi ve velisiyle birlikte herkes bu uğurlama töreninde yerini almış.
***
Dikkat çekici bir başka fotoğraf da Şems-i Tebrîzi Türbesi’yle alâkalı. Belediye tarafından kaldırılarak park haline getirilen Şems Mahallesi’ndeki Mevlevî Mezarlığı’nın 1800’lü yılların sonuna doğru bu halde olduğunu resimden anlaşılıyor. Şems Parkı’nın her tarafının kabirlerle dolu olduğu görülüyor.
***
Diğer bir resim de, 1930’lu yıllara ait Mevlâna Türbesi’ni ve arkasındaki o eski Konya evleri ile Üçler Kabristanı’nın eski halini gözler önüne seren resim karesi de çok enteresan.
Sultan Selim Camii’nin minaresinden çekilen fotoğraf bize, Şehitlik Müzesi, Hilton Hoteli ve arkasında Konya Barosu’na ait sosyal tesisler ile parkın bulunduğu yerlerin mezarlık olduğu anlaşılıyor.
Çelebî Konakları’ndan günümüze kaç adedinin intikâl ettiği doğrusu araştırılmaya değer. Belki bir kaç tane, belki de hiç. Eski Konya fotoğraflarına baktığımızda eski Konya’dan geriye pek bir şeyin kalmadığı ve Konya’nın tarihî sulietinin silindiği ortaya çıkıyor. Başlı başına bir garabet farikası olarak göğü yararcasına yükselen kırk iki katlı Kule Site, yapı olarak Konya’nın estetik güzelliğine vurulmuş bir fırça darbesi olarak gözleri öylesine tırmalıyor ki…
Netice-i kelâm, yeni yeni ortaya çıkan eski Konya resimlerine baktıkça insanın içi “cız” ederken Yeni Konya’nın tarihinin, o “Eski Konya” resimleriyle birlikte yeniden ele alınıp yazılması gerektiği ortaya çıkıyor.
Eski Konya’dan geriye fazla bir şey kalmadığı ve kendi ellerimizle yıktığımız gerçeğini meydana çıkarmak adına…
Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde, Konya’daki medreselerin en meşhurunun Nalıncı Medresesi olduğunu ve o senelerde 11 adet darü’l-kurra, üç adet darü’l-hadis ile 170 adet sıbyan mektebi ve 40 adet derviş tekkesi olduğunu belirtiyor.
AZİZİM DİYOR Kİ…
Şehrimize 1913 yılında trenle gelerek sekiz gün kalan Macar bilim insanı ve Türkolog Bela Horvath, şehir meydanındaki Büyük Halep Oteli’ne yerleştikten sonra Konya hakkında şunları yazıyor:
“Sokakları gaz lambalarıyla aydınlatılan, caddelerinde atlı tramvayların işlediği bu hızla büyüyen kentin tarihi çok eski…”
Tarihi çok eski bu şehirdeden geriye ne gaz lambası kaldı ne de atlı bir tramvay…
Vah Konya’m vah!