KONYA TÜRKÜSÜ!

Erol Sunat

Orhan Veli, “İstanbul Türküsü” adlı şiirine şöyle başlamış, “İstanbul’un orta yeri sinema/ Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama” ,

İstanbul Türküsü olur ‘da, “Konya Türküsü” olmaz mı?

“Konya’mızın orta yeri otopark / Bin defa söz verip edemedik inan çark!”

Şehrimizin merkezi, caddeleri ve sokakları tam anlamıyla “Konyapark” olmuş vaziyette.

Gören gözler,

Seyreden gözler,

Park eden gözler,

Park kavgalarına şahit olan gözler,

Trafiğin felç olduğunu,

Her Allah’ın günü görmekten bıkmayan gözler kimin gözleri?

Otopark türküleri az biraz yanık!

Az biraz küfürbaz!

Az biraz sataşmalı!

Az biraz alaycı!

Az biraz dokunaklı!

Az biraz kavgalı!

“Biraz kül, biraz duman / O benim işte” diye bir şarkı vardı ya, az biraz tarafından o şarkıya da benziyor, hali, ahvali, pür melali!

Türküsü olan şehrin, şarkısı da olur, tekerlemesi de, gazeli de, uzun havası da…

 

OTOPARK PARASINI FUZULİ GÖRÜYORUZ!

Otopark alışkanlığımız kendimizi bildik bileli yok. On binlerce liralık arabamız var, park parasına kıyamayan anlayışlar geliştirmişiz.

Park parası ekstradan bir paraymış gibi, bizde zorla alınan, zorla istenen bir ücretmiş gibi düşünüyoruz.

Az para ödediğimiz zaman seviniyor, fazla para isteyenler olunca,  kavga çıkarıyor, hırsımız dinmiyor!  

Park parası vermediğimiz gün mutlu olanlarımız,

Akşama kadar arabam filanca sokakta durdu,

Bir kuruş park parası vermedim diye,

Hava atanlarımız,

Övünenlerimiz, 

O sokağı, o caddeyi eşine dostuna tavsiye edenlerimiz var!

Otopark kültürümüz oturmadığı için, verilen otopark ücretlerini kabullenemiyoruz!

Neden biz böyleyiz, diye düşündüğümüz oluyor mu?

Keşke olsaydı!

Yaşadığımız şehir, Büyükşehir!

Kaidesi var, kuralları var…

Bunların var olduğunu, değişmeyeceğini, böyle olması gerektiğini, yanlışlar varsa düzeltilebileceğini, halledilebileceğini de biliyoruz!

İyide, ısrarımız neden?

Bilen yok, merak eden yok, böyle gelmiş, böyle gider diyen daha çok!

 

BEN BABAMDAN BÖYLE GÖRDÜM!

İşin evveliyatından beri, arabamız evimizin önünde, dükkânımızın önünde dursun, yani gözümün önünde bulunsun diye bir alışkanlık geliştirmişiz.

Bu alışkanlığımızı sürdürme adına,

Şehrin gelişmesini,

Büyümesini görmezden gelerek,

Aşırı derecede artış gösteren araç sayısına aldırmadan,

Ben babamdan böyle gördüm arkadaş diye,

Bu alışkanlıklarımızı sürdürmek gibi değişik bir inada sahibiz!

Bu konuyu bilenler, senin babanın askerliği biteli çok oldu diye konuşmaya başlasalar da nafile.

İnat edenler çok olunca,

Onların yanına yeni inatçılar eklenince,

Caddeler bizim, sokaklar bizim, boş gördüğümüz, bulduğumuz evlerin önü bizim,

Kaldırımlar bizim, sokaklar, sokak araları bedava park yeri olduktan sonra, boş bulduğunuz beğendiğimiz her yer bizim.

Şehir bir uçtan bir uca otopark gibi düşünüldüğünde, park gibi bir sıkıntınız, sorununuz olabilir mi?

Arabamızı park edebileceğimiz bir yer bulabilelim yeter mantığı, en geçerli mantık!

Mesele bu kadar basit!

 

BİZ OLMASI GEREKENİ NEDEN ÇOK SONRA DÜŞÜNÜRÜZ?

Araçların kaldırımlarda adım atacak yer bırakmayan dizilişlerine bakanlar, cadde ve sokakların ağzı-dili olsa da bir konuşsa diyorlar!  

Kapısının önüne park eden araçlar yüzünden evinin kapısına güçlükle ulaşabilen insanlar, derdini kimseye anlatamıyorlar!

Kimin olduğu belli olmayan bir araba, saatlerce kapınızın önüne park ediyor.

Şikâyet ettiğinizde, surat-savat bir karış…

Nezaket yok!

Kusura bakmayın demek yok!

Beni kim şikâyet etti diye, neredeyse olay çıkaracak insanlarla dolu bir şehir!

Sinirli hareketler,

Arabanın hareketine, kapıların önünden kalkıp gidişine yansıyor!

Çok nadir insan, arabasını park ettiği yere telefon numarasını da bırakma nezaketini gösteriyor.

Araçların bolluğuna, şehre sığmamasına, sokakları, caddeleri, kaldırımları bedava tarafından, her gün otopark niyetine işgal etmesine bir çare bulunamadı!

Uzun bir süre sonra, aklımız başımıza geldi.

Dev sitelere otopark yapmak gibi bir güzellik düşündük.

Otoparkı olan sitelerde bulunan daireler, otoparkı da var diye, daha da kıymetlendi.

Otoparkı daireleri kıymetlendirme adına düşünme, keşke araç sayımız artarken düşünülebilse, otoparkı olmayan binalara ruhsat verilmeyecek diye ciddi yaptırımlar koyabilseydik.

Olması gerekenleri çok sonra düşünmek gibi açmazlara sahibiz.

Yeni otoparklar, en işlek caddelerde konan cep otoparklar maalesef zevahiri kurtaramadı! 

 

ZENGİN GÖRÜNÜMLÜ BİR ŞEHİRİZ!

Araçların çokluğu, şehrimizi işgali, işgal edenlerin vurdumduymazlığı, hatta aracı olmayanlara az biraz tepelerden bakması gibi konular üst üste eklendiğinde, bayağı bir zengin görünümlü şehirde yaşadığımız ortaya çıkıyor.

İçi bizi, dışı el alemi yaksa da, bırak arkadaş varsın zengin desinler, zengin bilsinler demek galiba hoşumuza gidiyor!

İnsanımıza kulak verirseniz,  kim demiş bu şehir, fakir diye, fukara diye, konuşanlarımız, ölçüyü, kantarı bir tarafa bırakarak, araç sayısının çokluğuna takmış durumdalar. 

Diyorlar ki, Açım diye ağlayanlar yeminle yalandan ağlıyor!

Komşusundan maddi olarak, mal-mülk olarak gerilerde kalmasına isyan edip, hırsından, kıskançlığından, haset-fesatlığından ağlıyor birçoğu!

Bakın otoparktan nerelere kadar geldik!

Dinleyen oldu mu bilmem amma, Konya türküleri hem yanık ve hem de pek içlidir.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.