Destinasyon varış yeri, gidilecek yer anlamlarını taşıyor. “Gez dünyayı, gör Konya’yı” diyen bizler, Konya’da gezilecek, dolaşılacak yer yokmuşçasına tıkanma gibi, şaşırma gibi, elimizde var olanı anlatamama gibi, insanlara değişik yerleri gezdirememe gibi handikaplar yaşıyoruz.
Mevcut destinasyona, yeni destinasyonlar ekleyemiyoruz. Kolay olan bu işi, içinden çıkılmaz bir hale getirmekte üstümüze yok!
Bunu başarmışlardan olarak, iplere un sermeye, havanda su dövmeye bayılıyoruz!
Çünkü biz, Turizm sektörünün vazgeçilmezi olan destinasyona,” yollar uzak varamadım, vaktim yoktu gidemedim, anlattılar bilemedim” gözlüğüyle bakıyoruz!
Bir kere, seçicilik konusunda üzerimize yok!
Görülmesi gereken, atlanmaması gereken yerler konusunda tuhaf yaklaşımlarımız var.
Tarih ve turizm bilgimiz noktasında danışan dağlar aşmış deme güçlüğü çekiyoruz.
Danışmayı sevmiyoruz. Şöyle olsa daha iyi olmaz mı, bu konu şöyle olmalı diyenler bize akıl öğretiyormuş gibi geliyor!
Bunun adına gurur diyenlerde var, kibir diyenlerde, gubuzluk diyenlerde…
Akıllıyı severim, benden akıllısını yanımda bulundurmam anlayışı bu alanda da oldukça yaygın ve geçerli. Olduğu kadar, gittiği yere kadar diye diye geldiğimiz noktalarda tıkanmış olduğumuz hiç kimsenin gözünü açmıyor!
İstişare kavramını dilimizde gezdiriyor, işler istişareye dayandığında, istişare etmemek adına gerekçeleri kendimize kalkan yapıyoruz!
Şehir için yaptığımız destinasyonlarda;
Semt seçiyoruz…Tarihi ve turistik yer beğenmiyoruz. İtiraz edeni, eleştiriyoruz! Allamelik ve bilgiçlik taslamada üstümüze yok.
Haksız olduğumuz ve haksız çıktığımız bütün konularda ise, bu saatten sonra bize hiçbir şey kazandırmayan, iflas eden, yanlışlarımızı yüzümüze vuran susma hakkımızı kullanıyoruz!
Gezilecek yer sayısını çoğaltmak gibi, zenginleştirmek gibi, sayısını artırmak gibi, bir çabamızda yok!
Bildiğimiz her neyse, onun dışına çıkmamak gibi bir alışkanlığımız var olduğunu kabul edemiyoruz.
Nasıl mı?
Değil yabancı gurupları, şehrimiz içindeki grupları şehir içinde gezdirirken dahi ayırım yapma hastalığımız var. Bu ayırımcılık ruhumuza işlemiş gibi.
Aynı, Kelebekler Vadisini gezdirip, Ecdat Parkına bir Allah’ın kulunu götürmemek gibi …
Aynı, Zazadın Han’ın bulunduğu Tömek mahallesine günde iki otobüs seferinin olması ve o otobüsün Zazadın Hanına uğramaması gibi.
Aynı, Kilistra Mahallesine yine günde iki sefer olması gibi…
Aynı, Meke gölünü, Boncukluhüyük ve Çatalhüyük’ü de, destinasyon planlarımız içine almadığımız gibi…Yeni destinasyon planlarının ulaşım meselesinin çözümünü ilk sıraya yazması olmazsa olmazları olmalı. Dileriz sefer sayıları artar, uğranılmayan yerlere uğranılır…
Siile’ye çok şükür dolmuş seferleri başladı!
Fena mı oldu?
İnanın harika…
Hatta bir hayli geç kalındı…
BİZ BU ŞEHRİ NEDEN ANLATAMIYORUZ?
Destinasyon demişken, şehir içinde kendi kendimize yer seçme lüksünden, lüzumsuzluğundan, bilgiçliğinden vazgeçmemiz gerekiyor.
Konya’da konaklama gün sayısını artırmak gibi adımları atmamız gerektiğine inanıyorsunuz değil mi?
Konya içi olduğu kadar, Konya dışına da bağlantılar yani yeni gidilecek yerler seçeneğimizi cazip yerlerle zenginleştirme konusuna eğilmiyoruz.
Eğilmek isteyeni, bu konuda fikri olanı dinlemek gibi bir yaklaşımımız yok!
Bugüne kadar olmadı.
Hz. Mevlana’yı anmayı bir yıla yayamadığımız gibi, geniş kapsamlı programlar yapamadık!
En son Şerbet-i Veladet töreninde, Mevlana meydanının bir köşesinde boynu bükük, garip bıraktığımız, bir tören izledik!
Mevlana şehri, Mevlana diyarı dediğimiz şehri bir türlü “diyar” haline getiremedik.
Selçukluya yolculuk yapmak neden hiç düşünülmedi? Bu şehir Haçlı Seferlerini durduran, Kudüs’e kalkan olan Kılıçaslanların şehri. Kılıçaslanların ruhu, hikayeleri zaferleri, yeni destinasyonlarda yer almalı, tur operatörleri bu hikayeleri anlatarak bu şehri gezdirmeli.
Şehrin destinasyonu yapılırken, bu tarihi şehir gerek Selçuklu tarihi açısından zenginliği, gerekse üzerinde kurulduğu coğrafyanın ona bahşettiği diğer medeniyetlerin kültür ve tarihi zenginlikleri baz alınarak, değerlendirilmesi şehre çok daha zengin anlamlar yükleyecektir.
Bu özellikleri Anadolu’nun neredeyse bir başka şehrinde bulamazsınız.
Bu şehir aynı zamanda Peygamberler ve Evliyalar şehridir. Bu özelliğiyle Urfa’dan çok daha zengindir. Destinasyonlarda bu özelliği de araştırılmalı ve gelen ziyaretçilere anlatılmalıdır.
İşte bu yüzdendir ki, onlarca yıldır sorduğumuz soru şudur…
Biz bu şehri neden anlatamıyoruz?
Kendi şehrini anlatmayan, anlatamayan, anlatmayı beceremeyen, anlatmak isteyeni engelleyen, dikkate almayan değişik bir algı yüzünden!
Ve inanın, bu algı çoktan iflas etti.
Konya, oturtulmak istenen şablonlara uyan bir şehir hiç olmadı, olmayacak, olması tarih olarak, kültür olarak söz konusu dahi değil!
Kutalmışoğlu Süleymanşah’ın Doğu Roma’dan fethettiği ve “İkonyum” olan adının “Konya” olarak, Türk Milletine mal edildiği bir şehir burası.
Çünkü Konya, Türk Oğuz’un, saygı duyulan, itibarlı boylarından biri olan Kınık boyunun ihya
ettiği bir Türk şehri. Anadolu Selçuklu Devletinin, Başkenti olmayı şanla ve şerefle taşıyan bir şehir.
“SULTANLAR ŞEHRİ”
Sivas, Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in türbesinin bulunduğu şehir olarak, kendine “Sultan Şehri” diyebiliyorken.
Selçuklu Sultanlarının yattığı Alaeddin tepesindeki, Sultan Mezarlarının olduğu Selçuklunun Payitahtında “Sultanlar Şehri” olamıyor Konya!
“Sultanlar Şehri” gibi bir paye, her şehrin harcı değil?
Bu şehrin nasibinde, kısmetinde var olan bu özelliği dikkate alınmalı, bu konuda olumlu yönde adımlar atılmalıdır.
Şehrin destinasyonuna zenginlik katma arzusu duyan belediyelerimiz, ilgili kurumlarımız turizmcilerimiz, tur şirketlerimiz “Sultanlar Şehrine seyahat” diye, “Sultanlar şehrinde şu kadar gün şu kadar gece” diye bir planlama yapmaları halinde, şehrimize değişik bir zenginlik kazandıracaklardır.
Bu konunun bir destinasyon eksikliği olduğunu düşünüyorum.
Başkanlarımız, siyasilerimiz, turizm ve kültüre gönül verenler mutlaka bir araya gelmeli, atıl durumda olan Konya Bedesteni gibi, Ecdad Parkı gibi şehrimizin tanıtımına direkt etki edecek cazibe merkezlerimiz bir an önce canlandırılmalıdır.
Sevgili Başkanlarımız!
Bu şehrin yeni bir coşkuya, yeni bir heyecana ihtiyacı olduğunu görmüyor musunuz?