KONYA’DA DEĞİŞİM RÜZGARLARI-4

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

TARİHE YOLCULUK (242)

  • Ben Karma Ortaokulu’ndan mezun olduğumda, şimdiki üniversite seviyesinde eğitim aldığımızı sonradan farkettim.  Sigortalı olarak ilk işe başladığımda sene 1974 idi. Babamla birlikte İhsaniye Mahallesinden Muhacir Pazarı’na kadar yürür ve pazar alışverişini yaptıktan sonra eve ya dört tekerlekli bilyalı arabalarla ya da Pırpır (triportör) dediğimiz dolmuşlarla dönerdik.

 

Eskiden Konya’nın kenar mahalleleri eski fuar sağında ve solunda kalan Yıkık Mahalle ile Parsana, Araplar ve Sedirler mahalleleri ile şimdiki Doğanlar (Sultan Mesut) Mahallesi şehirden kendilerini tecrid etmişlerdi. Kırım ve Balkanlar’dan gelen göçmenlerin yerleştikleri İhsaniye, Garipler, Muhacir Pazarı’ndaki ahali de şehir halkıyla pek o kadar birleşimi olmayan mahallelerdi. 1966-67’lerde Konya’ya geldiğimizde mesken tuttuğumuz mahalleler İhsaniye be Muhacir Pazarı idi. Muhacir Pazarı ve çevresinde daha çok Romanlar ile Tatarlar ikâmet ediyordu. İhsaniye Mahallesinde ve Garipler tarafında da Tatarlar vardı. Annemin abisi olan Abdurrahman dayım payton sürerdi. Kendisiyle çok sünnet düğünlerine katılır ve payton sürmesini öğrenirdim. Babamla birlikte İhsaniye Mahallesinden Muhacir Pazarı’na kadar yürür ve Pazar alışverişini yaptıktan sonra eve dönüşümüzü ya dört tekerlekli bilyalı arabalarla ya da Pırpır dediğimiz dolmuşlarla yapardık. Ben pazarda nasıl alışveriş yapılacağını babamdan öğrendim. “Oğlum portakalın en iyisi parlak olanıdır. Fiyatı ne olursa olsun o portakaldan alacaksın devamlı” derdi. Babam eve ne alırsa en iyisini ve en sağlıklısını alırdı. Çürük çarık getirdiğini hiç görmedim. Bir keresinde aldatılmıştı. Büyük Kahvedeyken adamın birisinden bir kova içerisinde bizim sarımay dediğimiz tereyağı almıştı. Meğerse tereyağın altında sana yağı olduğunu sonradan anladık. Tereyağı da o zamanlar pahalı idi. Babamın tepkisi ise; “Oğlum bizi aldatanlara dikkat et! Bizden görünenlere sakın sen aldanma ve benim düştüğüm hataya sen düşme” diye nasihat etmişti. 70’li yıllarda falan pazarcılar insanları fazla kandırmaz ve sattıkları malların en iyisini ön tarafa, en kötüsü ve çürük çarığını da arka tarafa koyup Müslümanı aldatmazlardı. Çünkü ahirete iman ve mukaddes değerler ön planda tutulur, helâl-haram kavramlarına dikkat edilirdi. Günümüzde seyyar satıcıların çoğunun kalplerindeki öbür dünya (ahirete iman) duygusu zayıfladığı için Müslümanı aldatmak, kandırmak sıradanlaştı. Akıllı bir Müslümanın da alışveriş yaparken yılanın deliğinden bir kere sokulduktan sonra ikinci defa aynı deliğe yanaşmaması gerekir. Lâkin, helâl ve haramlar birbirine karıştığından dolayı insanımız/insanlar ne yazık ki kandırılmaya, aldatılmaya her zaman müsait olabiliyor. Bunun örneğini en son Çiftlik Bank olayında görüldüğü gibi.. Hüsnü babamdan öğrendiğim en önemli şey de; alın teri akıtarak elde edilen helâl kazanç idi. Hayatımda hep bunu tatbik ettim. Hazıra konmadım. Alın terimi akıtarak helâl yollardan kazanç sağlamaya gayret ettim. Bunun semeresini de her zaman gördüm.

ÜNİVERSİTE SEVİYESİNDE OKULLAR

Konya’da esen değişim rüzgârlarının hangi yöne doğru bizi savurduğuyla ilgili olarak kendi hayatımdan bazı misaller vermeye çalıştım.

Meselâ ben Karma Ortaokulu’ndan mezun olduğumda, şimdiki üniversite seviyesinde eğitim aldığımızı sonradan farkettim.  Sigortalı olarak ilk işe başladığımda sene 1974 idi. Bir kooperatifin marangozlar sanayi içerisinde kapı-pencere imalathânesi vardı. İhsaniye’den marangozlara kadar yürüyerek gider ve gelirdim. Burada 2-3 ay çalışmıştım. Sağ olsunlar bir ayını göstermişler. Böylece genç yaşta sigortalı (SSK) olmuştum. Sonradan o kooperatifin sahibi mimar, Alman hanımıyla birlikte Konyalı polisleri dolandırarak Almanya’nın yolunu tutmuştu. Kooperatifçilik bu yıllarda revaçta olmuştu. İnsanlar bir kooperatife üye olarak ancak ev sahibi oluyordu. Bizim Cem 15 Apartmanı da Karayolları Kooperatifi eseri 5 katlı karşılıklı 20 daireden oluşuyordu. O yıllarda bina ve apartmanların altında kuyu suları vardı. Bizim apartmanın altında da kuyu suyunu santrifüjle çatı katındaki su deposuna suyu pompalar, oradan dairelere su dağılırdı. Elektrikler kesildiği zaman 20 daire susuz kalırdı. Eskiden mahalle ve sokak aralarında çeşmeler bugünkü kadar yaygın değildi. Su teminin ya Alavardı’dan ya da Dutlukırı’ndan temin ederdik, komşunun Amerikan marka taksisiyle.

SABAHA EZAN SESİ VEYA MIZIKAYLA UYANIRDIK

Şimdiki Konya Gazeteciler Cemiyeti’nin bulunduğu bina ve saha eskiden askeriyenin Mızıka Bando Bölüğü idi. Sonra DMO oldu.  Sabahları, sanayici İbrahim Sayar’ın yaptırdığı Sayar Camisi imamının okuduğu sabah ezanıyla, bazen de bando bölüğünden gelen mızıka veya mehter marşı sesiyle uyanırdık. O günler ve yıllar çok güzel yıllardı. Düz bir zaman çizgisi üzerinde kıyâmete doğru yol aldığımız şu zaman dilimini, eski zamana doğru gitme veya tay-ı mekân yapma imkânı olsa da tekrar o eski günlere doğru bir gitsek, hiç çıkmasak; ne iyi olurdu…

Konya Endüstri Meslek Lisesi’ne imtihanla girip Elektronik Bölümünü 200’e yakın bir puanla kazandığımda çok sevinmiştim. Çünkü o yıllarda (77) sanat okullarının gece ve gündüz bölümlerine sınavla öğrenci alınıyordu. Ben gece bölümüne yazıldım.  Gündüz çalışıyor, gece okuyordum.  Bu yüzden baba parasına pek alışık değildim. Alın teri ile para kazanmanın nasıl bir şey ve duygu olduğunu genç yaşlarda öğrenmiş ve tadına varmıştım.

 

YARIN: Konya’da değişim rüzgârları – 5

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.