TARİHE YOLCULUK (239)
Konya’daki değişim rüzgârları, demiryolu ve dolayısıyla kara trenin gelmesi, altın değerindeki hububatın Konya dışına ihraç edilmesi, Konya Ovası’nın sulu tarıma açılmasıyla başladı. İstanbul-Bağdat Demiryolu hattı Konya insanını sosyal ve kültürel açıdan da etkiledi.
Almanlar tarafından 15 Şubat 1893 tarihinde kurulan Anadolu Demiryolu Şirketi, Konya demiryolu hattının yapımı imtiyazını almıştı.
Hummalı çalışmalar neticesinde 31 Aralık 1894 tarihinde 77 km uzunluğunda olan
Eskişehir-Çubukçu hattı işletmeye açılmıştır. 28 Mayıs 1895’de Çekürler’e kadar olan
20 km’lik hattın tamamlanmasından sonra aynı yılın 4 Ağustos tarihinde 74,7 km’lik
Çekürler-Afyonkarahisar arasındaki hat da bitirilerek faaliyete geçmiştir. 27 Kasım’a
kadar 98 km daha ray döşenmiş ve Akşehir’e ulaşılmıştır. 1896’nın 9 Mayıs’ında 57,6
km olan Akşehir-Ilgın hattı ve nihayet 28 Temmuz 1896 tarihinde 116,8 km
uzunluğunda olan Ilgın-Konya arası bitirilmiş ve demiryolu işletmesine devredilmiştir.
Hattın tamamlanmasıyla birlikte bu hat yolunda tamamı Alman yapımı 33 lokomotif, 68 yolcu vagonu ve her biri 15 bin ton yük taşıma kapasitesine sahip 80 yük vagonu işlemeye başlamıştır.
İstanbul-Bağdat demiryolu hattının işletmeye açılmasıyla birlikte sıranın “altın değerindeki hububatın” nakliyesine gelmişti. Demiryollarının getirdiği nakliyat kolaylıkları ve hız
sayesinde, Anadolu’nun verimli arazilerinde yetiştirilen ürünler sadece iç pazarlarda
değil, artık dış piyasalarda da değerlendiriliyordu Haydarpaşa-Ankara ve Eskişehir-Konya hatları birlikte ele alınacak olursa, demiryolunun yaptığı ortalama hububat taşımacılığı 1896-1900’de ortalama 186.612 tondan 1911 yılında 408.867 tona çıkmıştır.
Demiryolunun Konya’ya ulaşması ve Bağdat’a kadar uzanması değişimin en büyük ayak sesleriydi. İkici değişim ise, altın değerindeki hububatın sulanmasına gelmişti. Söz konusu olan dönemde Alman bankalarının desteğinde Alman tüccarları ve işadamları Anadolu’nun yer altı ve yer üstü zenginliklerinden faydalanabilmek için yoğun bir faaliyete girişmişlerdir. Almanya’nın tahıl ihtiyacının bir kısmını Anadolu’dan karşılayabilmek için Konya ve Adana ovaları sulama projeleri başlatılmıştır. Konya Ovası Sulama Projesi, yani Konya şehrine 90 km uzaklıkta bulunan Beyşehir Gölü’nün sularını Konya Ovası’na akıtmak aslında yüzyıllardır Osmanlı’nın hayaliydi. Bu projeyle, Beyşehir Gölü’nden Konya Ovası’na kadar kanallar açılacaktı. Konya Valisi Mehmed Ferid Paşa, akıllı davranarak bir rapor hazırlatmış ve bu iş Almanlara havale edilmişti.
Bu da Konya’da ziraat ve hayvancılıkta görülecek olan ikinci değişimin ayak sesleriydi.
Değişimin üçüncü ayak sesleri ise, demiryolu ile birlikte daha çok sosyal ve kültürel alanda görülecek ve yaşanacaktı.
20. yüzyılın başlarında Konya’da müthiş değişim rüzgârları esmeye başlamıştı. Genel mânâda yirminci asra baktığımızda bu yüzyıl, Türkler açısından kayıp bir yüzyıldır. Anadolu’ya 1902’den itibaren gelip giden ve yedi dil bilen İngiliz casusu Gertrude Margaret Lowthian Bell, Konya’da arkeolojik kazı yaptığı ve fotoğraflarını çektiği yıllarda (1905), İngiliz Konsolosluğunda görevli bir ateşe ile yasak aşk yaşamıştı. Dul bir adam olan Binbaşı Dick Doghty-Willie âşık olan Gertrude Bell, büyük aşkı Doghty-Willie’nin 1915'te Çanakkale'de görevliyken bir Türk keskin nişancının kurşunuyla hayata veda ettiğinde, Çanakkale’ye ilk ayak basan kadın olma özelliğini de elde etmişti. Bu çok özel İngiliz ajanının Konya’da kaldığı yıllarda üst düzeyde Konya’nın sosyal ve kültürel hayatına ne yönde etkisi olduğu elbette düşündürücü olsa gerek.
Bu dönemde Konya’da yaşanmaya başlanan kültürel, teknolojik, ekonomik ve siyasi faktörlerin ortaya çıkardığı gelişim ve değişim süreçleri; insanları, hayat muhitlerini ve meskenleri elbette etkilemiştir. Yeni inşa edilen evlerde gelişim ve değişimin mimari uygulamaları da kısa sürede görülmeye başlanılacaktır. Bu daha sonra şehrin sosyal ve kültürel hayatına da olumlu/olumsuz yönleriyle yansıyacaktır. Teknolojinin girmesiyle birlikte bu kültürel yaşamda ve özellikle genç bayanlar ile genç erkeklerde moda olarak müzikte, giyside, sportif faaliyetlerde, sinema ve tiyatro gibi sosyal sahalarda da önemli gelişmelere sahne olacaktır.
50’li, 60’lı, 70’li yıllarda Amerika’dan esen değişim rüzgârları Türkiye’de İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerden sonra Konya’yı da etkisi altına alacak ve bu değişim rüzgârları 80’den sonra daha bariz bir şekilde görülerek, holdingcilik furyasıyla birlikte ekonomik sahada daha başka bir değişime yol açacaktı.
Bu hamur daha çok su götürdüğünden dolayı konuyu, yarın kaldığımız yerden devam ederek 21.yüzyılın başlarındaki Konya’ya kadar irdeleyelim.
------------
Faydalanılan Kaynak: Almanya’nın Konya Konsolosu J.H. Loeytved’ın 1907 Yılında Konya Tarımıyla İlgili Yazmış Olduğu Rapor, Fatih Çolak.
YARIN: Konya’da esen değişim rüzgârları – 2