TARİHE YOLCULUK (250)
“Osmanlı Devleti zamanında Türkçe konuşup Türkçe isimler alan ve kendilerine Karamanlı denilen ve konuştukları dile de Karamanlıca denilen Gayr-i Müslimler, Sille halkının içinde yer almıştır. Dolayısıyla Sille’ye yerleştirilen halkın Rum asıllı olmayıp Hristiyanlaşmış Türkler olduğu bilinmektedir.”
Tarihi geçmişi Milattan Önce 7000’li yıllara kadar dayanan ve değişik medeniyetlerin uğrak yerlerinden olan Konya’nın sekiz kilo metre kuzey batısında deniz seviyesinden yüksekliği 1152 metre olup iki dağ arasında vadi görünümünde bir yerleşim merkezi olan Sille, adı üzerinde durulmaya değer güzel bir yerleşim yeri.
“Sille” ismi Silen’den mi, “kaynayıp coşarak köpürüp akan su” anlamına gelen Silenos’tan mı, yoksa Sylla isimli Roma kumandanından mı geliyor; doğrusu, burası biraz meçhul. Prof. Dr. Mehmet Ali Kapar, Sille adıyla ilgili olarak “Selçuklular zamanında İsiyle ve Silye adıyla kullanılan Sille, Osmanlılar döneminde bu ismin yanı sıra Su dirhemi nahiyesi adıyla da anılmıştır” diyor.
Sille, İpek Baharat yolu üzerinde bulunan M.Ö. Frigyalılar, M.S. Romalılar tarafından ve bilhassa Selçuklular ve Osmanlılar zamanında yerleşim merkezi olmuştur.
Sille’nin Selçuklular zamanında Alâeddin Keykûbâd (1220-1237) döneminde buraya yerleştirilen gayr-i müslimlerin Saray hizmetinde görevlendirildiği bilinmektedir. Anadolu Selçuklu Devletinden sonra Konya ve çevresi Karamanoğulları Devletinin hâkimiyetine geçmiştir. Konya ve Çevresi, Karamanoğlu II. İbrahim’in 1464 yılında ölümünden sonra 1468 yılında Osmanlıların eline geçmiştir. Osmanlı Devleti zamanında Türkçe konuşup Türkçe isimler alan ve kendilerine Karamanlı denilen ve konuştukları dile de Karamanlıca denilen Gayr-i Müslimler, Sille halkının içinde yer almıştır. Dolayısıyla Sille’ye yerleştirilen halkın Rum asıllı olmayıp Hıristiyanlaşmış Türkler olduğu bilinmektedir. Sille, Fatih Sultan Mehmet, II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim, Kanûnî Sultan Süleyman ve III. Murad dönemlerinde Konya’ya bağlı bir yerleşim merkezidir.(1476-1584)
1800’lü yıllardan itibaren nüfusunda hızlı bir artış olan Sille’nin 1900’lü yıllarda 16 mahallesi olup nüfusu 19.000 kişiye ulaşmıştır. 1900’lü yılların başında demir yolunun yapılması, Müslüman halkla iç içe yaşayan gayr-i müslimlerin mübadelesi, usta ve sanatkârların Sille dışına gitmeleri ve ulaşım yetersizliği gibi sebeplerle Konya’ya ve diğer yerlere yapılan göçler ve boşalan evlerin yıkılışı Sille’yi bugünlere getirmiştir.
Osmanlı Devletinde Belediyeler XIX. asırda kurulmuştur. Sille’de Nahiye Müdürlüğü 1878 yılında kurulurken, Belediye 1882 yılında kurulmuştur. Sille’deki Kurtuluş Camii, Subaşı Camii, Mezaryakası Camii, Orta Mahalle Camii, Ak Camii, Karataş Camii, Çay Camii Müslüman halka, Akmanastır, Ayaeleni, Çevrikler, Mezarlık arkası, Aşağı Kilise, Kızıl kilise ve kaya kiliseler gayr-i müslim halka ibadethane olarak hizmet vermekte idi.”
Araştırmacı Yazar Hasan Basri Sayı da, ‘Sille’de Müslim-Gayrimüslim Ortak Yaşam ve Hoşgörüsü’ ile ilgili olarak “Sille ahalisinin medenî, lâtif ve oldukça nezaket sahibi olduğu, Konya Vilâyet Salnâmeleri’ne konu olacak kadar dikkat çekmiştir” dedikten sonra Silleli gayrimüslim ve müslüman ahalinin yaşam çizgilerinin dini inanışlar haricinde, çokta farklı olmadığını söylüyor. Sille’deki müslüman ile müslüman olmayan insanların sosyal faaliyetlerinin ortak cereyan ettiğini ve komşuluk ilişkilerinin ise yoğun bir şekilde yaşandığını ifade eden tarihçi Basri Sayı, ‘Bu özelliğiyle Sille’nin hoşgörünün ve birlikte yaşamanın güzel bir örneği’ni teşkil ettiğini belirtiyor. Sayı, Sille’de yaşayan gayrimüslimlerin ise, “Özellikle Abbasiler Dönemi savaşlarında, bazı Türk asıllı savaşçıların Doğu Roma ordularına esir düşüp Hristiyanlaşmış ve Karamanlı Rumlar olarak adlandırıldıkları” yönünde görüşlerin de bulunduğuna işaret ederek şunları dile getiriyor:
“Bir kısım araştırmacılar ise, çok eski yıllarda Anadolu’da Ortodoks Mezhebinde olan, Türk kökenli kadîm halkın varlığına işaret ederek, Selçukluların Anadolu’yu fethettikleri dönemde bazı bölgelerde Hristiyanlığı benimsemiş Türk asıllı kavimlerin mevcut olduklarını belirtmektedirler. Osman Turan ise Selçuklu Türkiye’sinde Kıpçak asıllı Gayrimüslim Türk kölelerin varlığından bahsetmektedir. Özellikle Sultan Alparslan komutasındaki Selçuklu Ordusu’nun Malazgirt Savaşında (1071), Bizans kuvvetleri içinde paralı asker olarak görev yapan Türk unsurlarından faydalandıkları tarihi kaynaklarında geçiyor olması, Bulgar, Peçenek, Uz, Kuman, Kıpçak, Hazar, Sabir ve Agaçeri Türklerinin, Anadolu’da İslâmiyet öncesi iskân oldukları görüşlerini kuvvetlendirmektedir.”
YARIN: Konya’da esen değişim rüzgârları -12