TARİHE YOLCULUK (248)
Cumhuriyet öncesi 18.000 nüfusa sahip olan Sille’yi, belediye başkanları, âlimleri, medrese hocaları, devlet ve siyaset adamları, şair, yazar, âşıklarıyla birlikte geçmişten günümüze inceleyerek mercek altına alırsak; karşımıza muazzam bir tarih, şiir dolu hayatlar, hikâyeler, masallar, deyimler, deyişler, ata sözleri, mâniler, ağıtlar, koşmalar, acı ve tatlı hatıralar ile hüzünlü ve gözyaşı dolu ayrılıklar çıkar.
Konya’ya sekiz kilometre uzaklıkta olan Sille, geçmişte iki toplumlu ortak kültür mirasının paylaşıldığı, Anadolu Ortodoks Hristiyan Türklerin sarraflıktan tutun ticaretle iştigal ettikleri, desti ve kiremit ustalığının ileri derecede olduğu güzel bir yerleşim yeri olarak dikkatleri her zaman üzerine çekmiştir.
Şair ve yazarlarıyla da meşhur bir güzel belde olarak Sille, Selçuklu Belediyesi’nin hayata geçirdiği turizme yönelik projeleriyle son 10 seneden beri bir cazibe yeri olarak hem yerli halkın hem de yabancıların gezme, vakit geçirme ve güzel havası ile suyundan faydalanmak adına gezme açısında da en uğrak yerleri arasında.
Sille'yi Kalkındırma ve Tanıştırma Derneği’nin her sene düzenlediği sosyal ve kültürel etkinliklerle daha da tanınır ve bilinir hale gelen Sille, beş bin yıllık bir Kültür Vadisi’dir. Tarihî Sille evlerinden tutun folkloruna varıncaya kadar her şeyiyle mercek altına alınması geren bu güzelim Kültür Vadisi’ni gezerken ister istemez geçmişe doğru tarihi bir yolculuğa da başlıyorsunuz. Sille’nin geçmiş tarihini, sosyal ve etnoğrafik yapısı ile gelenek ve göreneklerini bilmeden, âlim, âşık, şair ve yazarları ile İstiklâl Madalyalı öğretmenlerini tanımadan Sille’yi tam manasıyla gezdim, tozdum, gördüm diyemezsiniz.
Bir zamanlar şehir merkezine, ilçeleri Kadınhanı, Ilgın ve Kızılviran’a kadar sınırları, 16 köyü ile büyük bir nahiye olan medrese, kültür, sanatı, ilim erbabı, sanatkârlarıyla bir medeniyet ve kültürün beşiği sayılan Sille’yi anlamak demek, tarihi geçmişini iyi bilmek demektir. Cumhuriyet öncesi 18.000 nüfusa sahip olan Sille, belediye başkanları, âlimleri, medrese hocaları, câmi imamları, hafızları, develet ve siyaset adamlarıyla Sille’yi, geçmişten günümüze inceleyerek araştıracak olursak karşımıza muazzam bir tarih, şiir dolu hayatlar, hikâyeler, masallar, deyimler, deyişler, ata sözleri, mâniler, ağıtlar, koşmalar, acı ve tatlı hatıralar ile hüzünlü ve gözyaşı dolu ayrılıklar çıkar.
Sille'nin tanınmış ailelerinden Ömeraliler’in Mehmet Ali’sinin dediği gibi Sille’nin kırılma tarihi olarak 1954’le ilgili “Herkes Konya’ya gidince babam ve amcam akransız kaldılar. Hatta 1954’deki Konya’ya göçün yoğun yaşandığı tarihlerde câmimizde namaz kıldıracak hocamız dahi kalmadı” notunu düşerek, Sille’yi gezdikten sonra hayran kalan bizim gibi araştırmacı yazar çizerler ile fotoğrafçıları düşünceye daldıracaktı… En güzel gün batımı ve en güzel gün doğumu esnasında dağ eteklerinden parlayan ışık huzmeleriyle birlikte başlayan yüreklerde acı, sızı, ıstırab bırakan göç hikâyelerini bir düşünün…
Silleli âşığın sazının telindeki mızrabın dokunuşuyla çıkan hüzün dolu Sille türküleriyle birlikte gözünün ufkunda batıp giden güneşin kızıllığında; Zihrî’nin hicri 1261’de yazdığı 28 kıt’alık Destan şiiri hiç aklınıza gelmez mi:
“Bin iki yüz atmış bir’de kahıtlık
Kadem bastı zari kıldı fukara
Nice can evlâdın kıldı saltık
Başladı etmeye ah ile zara.”