Bu hafta benim için çok hareketli geçti. Yurt dışı programımın arkasından peş peşe ülkemin önce güneyine (Antalya), ardından kuzeyine (Samsun) görevli gittim. Rabbim sağlık ersin de bol bol çalışalım.
Gayet tabii ki, çok yer gezince ve çok gözleyince çok da olaylarla karşı karşıya kalıyorsunuz. İşte onlardan biri ama bu olay beni çok etkiledi. Hele de günümüzde genci-yaşlısı, kadın-erkek ilişkilerinin en yoz ve kötü örneklerini yaşadığımız böyle bir dönemde bu tür görüntüler beni mest ediyor.
Hafta sonu Antalya görevimden, otobüsle dönüyorum. Epeycedir ki bu kadar bir uzun yol için otobüse binmemiştim. Herhalde 2 senedir de Antalya’ya karayoluyla gitmemiştim. Yollar çok düzelmiş, yer yer çalışmalar olsa da çoğu yerler sıcak asfaltla kaplanmış. 2+1 otobüsler de pek rahat oluyor.
Derken Seydişehir’de ara durak yapıyor. Anons, 20 dakika yemek ve ihtiyaç molası olarak veriliyor. Bendeniz uyuşukluğum gitsin diye sağa sola turluyorum. Derken bir kenarda iki yaşlı çift gözüme takılıyor. 80’li yaşlara yakın çiftten kadın olanı, ahşap kanepede oturan yaşlı kocasının hemen dizinin dibinde oturmuş vaziyette. Ayakları şişmiş kocasının çoraplarını çıkarıyor. Önce sol ayağındaki çorabı çıkarmış ki, o ayağı 2-3 dakika masaj yaptı. Sonrasında sağ ayağındaki çorabı çıkardı ve masajını yaptı.
Bendeniz artık tüm gözlerimi onlara çevirmiş vaziyetteyim. Rahatsız olmasınlar diye de zaman zaman gözlerimi onlardan kaçırsam da aklımı ve gözlerimi bu iki görünümleri orta halli, sevimli çifte takmış durumdayım. Hanım ablam bu durumdan hiç rahatsız değil, aksine son derecede muhabbetle konuşuyorlar.
Görünürde her şey yerli yerinde iken kendimi toparlayarak bu iki sevimli çiftle tanışma ihtiyacı için yanlarına gittim. Selam verdim, “kolay gelsin ablam” dedim. Tertemiz yüzlü, ağır ve edepli hanım ablam önce pek anlam verememiş olacak ki “hayırdır” der gibi, öylesine sert bir bakış attı. Birden durarak “ne bu aşk ablam, deminden beri sizleri seyrediyorum, hacı abinin ayaklarını ovman çok hoşuma gitti de, teşekkür etmek istedim. Şimdinin bırakın gençleri, orta yaşlıları bile kocalarına yüz çeviriyor” deyince, iş değişti.
Bu arada koca devreye girdi, “Ben de onun dizlerini ovarım, isterse de sırtıma alırım” demesin mi? Tabii olarak karşılıklı gülüşmelerle muhabbet başlıyor.
Görünen odur ki, hanım ablam daha baskın. Köy ortamında yetişmiş şiveleriyle “60 seneyi aştık, bundan sonra ne olacak ki, başka kimim var ki, ben ona, o bana” dedi. Ben de ara vermeden “60 sene nasıl geçti ki ablam, hacım pek de huysuz görülüyor, çocukken mi evlendiniz” diyerek espri yaptım. Hanım ablam yine devreye girerek “aynı mahallede büyüdük, adamım 16, ben 15 yaşında idim. Beraber büyüdük, beraber oynadık, beraber çalıştık, beraber pişirdik, beraber yedik, daha ne isterim ki, yüce rabbimden”.
Çok içlendim, beraberliği 60 seneyi aşmış iki koca çiftin hala birbirine sevgi ve şefkatle bakması, son zamanların en çok görülmesi ve yaşanması gereken bir vaziyet gibi geldi bana. Çiftler birbirini darp ediyor, yaralıyor, aç bırakıyor, hatta öldürüyorken neden büyüklerinin bu hallerini görmezler ki.
“Hiç incinmedin mi, ablam”. “incinmez olur muyum hiç, bizimki biraz savurgan, biraz da tembeldi ama ben onu hiç kırmadım” dedi ve adamına dönerek bir bakış attı. “Hep sevdin mi?”, hemen cevapladı “evet hep sevdim, gençliğinde çok yakışıklı idi, birçok kız onunla evlenmek istemişti ama o beni seçti, ben onu hiç unutmadım.”
Şu hale bakar mısınız? Birçoğunun köylü kadını, sevgiden, aşktan, muhabbetten ne anlar diyebileceği, gerçek bir Anadolu anasının aşkı ve sadakati böyle olur. Her iki yaşlı çiftin gözleri beraber buğulandı. Neredeyse ben de ağlayacaktım, iç çektim ve çileli ve nasırlı ellere, sevgili eşinin ayaklarını ovuşturur biçimde yanlarından ayrıldım. Kendinin eş olarak seçilmesinden gurur duyan ve bunu 60 yıldız hiç unutmayan Anadolu kadınının “onurlu” evliliğini “mükâfat” sayan anlayışı, herkese örnek olsun.