Geçtiğimiz hafta yaşadığım talihsiz bir kaza neticesinde sağ elimin üst bölgesinde ciddi bir kesik oluştu ve liflerim koptu. Genel anestezi alarak ameliyat oldum ve çok şükür şimdilik sağlık durumum iyi diyebilirim. Meğerse insan sağlığını kaybedince sağlığın değerini ne de güzel anlıyormuş. Sağ elim dirseğe kadar alçıda olduğu için yaklaşık bir ay kullanamayacağım. Ama hayat tabiki de kaldığı yerden devam ediyor. Süreç içerisinde varlığını gösteren, iyi dileklerde bulunan tüm eş, dost ve arkadaşlara ayrı ayrı teşekkür edip sağlığınızı kaybetmeden değerini çok iyi bilin diye tavsiyede bulunarak kalem oynatmaya başlıyorum. Kalem oynatmak dedim ama esasında zar zor sol elimle klavyenin tuşlarına tane tane basarak başladığım serüven saatler sonra bu köşeyle sizinle buluştu. Geçtiğimiz hafta, Alanyaspor galibiyetini yaşadığım bu sağlık sorunu sebebiyle yorumlayamamıştım. Ama Trabzonspor karşısında yaşanan bazı olayları değerlendirmek elzem oldu. Ki bu sezon en çekindiğim maçlardan ilkiydi. Agresif oyun yapısı, teknik ve yönetim kadrosunun sürekli eleştirisel yaklaşımı, taraftarın genel itibariyle fütursuz bir oluşumu desteklemesi gibi durumlar aslında maçın ehemmiyetini müsabaka öncesinde gösterir nitelikteydi. Ve bugün hala maçın öncesinde, anında, sonrasında yaşananları konuşuyoruz. En son 1983-1984 yıllarında şampiyon olan Trabzonspor’un bu süreçten sonra çok da varlık gösterememesi aslında şehri boğmuş ve bazı kitleleri de saldırgan bir tavır içerisine soktuğunu hüsranla izliyoruz. Galibiyet almalarına rağmen sosyal medyayı açtığınız anda; bağlantılı paylaşımlarda Konya şehrine, üzülerek söylüyorum ki sadece Konya’nın değil bu ülkenin kutsal değeri olan Hz.Mevlana’ya sadece küfreden yüzlerce taraftar görebilirsiniz. Bu trajikomik olay aslında ülke futbolunun da geldiği noktayı gösterir niteliktedir ki bunu son dönemlerde sürekli dile getiriyorum. İşin en garip tarafı da Trabzonspor’u Konyalı bir teknik adamın çalıştırıyor olmasıdır. Konyalı, aslen Kadınhanlı olan ve futbol kariyerine de Konyaspor’da başlayan Ünal Karaman oyunculuk yıllarında da Trabzonspor’un formasını Konyaspor’dan fazla giymiştir. Müsabaka sırasında Abdülkadir’in tartışmaya açık pozisyonuna hakem Mete Kalkavan’ın penaltı kararı vermesinin ardından Hugo Rodellaga’nın ayağından golü bulan Trabzonspor, oyuncularıyla birlikte yedek kulübesine koştu. Ki Ünal Karaman’ın sevincini şaşkınlıkla izledim. Elbette profesyonellikte duygusallığa yer yoktur lakin bu kadar sevincin de abartılması doğduğun, büyüdüğün topraklara. Neyse, geçmiş gün geçmişte kaldı. Biz unutur gideriz belki ama tarih unutmaz. Bazı şeyleri üstün körü dile getirmek farz olmuştu, dilimiz döndüğünce yansıttık. Trabzonspor üç İstanbul takımı dışında Anadolu’dan çıkan tek değil ama ilk çıkan lig şampiyonudur. Ama ne İstanbul takımları kadar başarılı olabilmiştir nede kendini Anadolu takımları (!) arasına sokabilmiştir. İşte sadece bu yüzden arafta kalmaya mahkumdur ki bunu söylemeden edemeyeceğim. Net bir skorla on beş dakika içerisinde kalemizde gördüğümüz üç golle oyunu kaybettik. Her şeyden önemlisi öz eleştiriyi de iyi yapmak gerekir. Onazi’nin yaptığını yapamayan Jahovic belki de maçın kaderini belirledi. Yer yer eleştiriyorum ama Aykut Kocaman’ın takımın başına gelmesinin ardından umarım Jahovic’te ilerleyen haftalarda kendisini geliştirir, hatalarından ders çıkarır. Birkaç hafta içerisinde adeta kutu gibi bir takım olmuşken üçüncü bölgede bulduğumuz net gol pozisyonlarını golle sonuçlandırmalıyız. Sadede gelecek olursak şehidimiz Eren Bülbül’ün annesini bile ziyaret edip gönülleyen, yolda gördüğü Trabzonspor taraftarını üşümesin diye Akçaabat’ta taraftar otobüsüne alıp stada kadar götüren arma sevdalısı yurdum insanını, hemşehrilerimi ayakta alkışlıyorum. İçerisinde çoluk çocuğun bile seyahat ettiği bu otobüslerin dönüş yolunda camlarını kıran güruh kitle de kendi ayıbında boğulsun.
KONYALIM, YÜRÜ
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.