Sonuncusu geçen hafta; Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi, Necmeddin Erbakan Üniversitesi ve KonyaBüyükşehir Belediyesi’nin ortak etkinliği olarak gerçekleştirilen Şehir Konferansları oturmuş bir program olarak göz dolduruyor. Başta Büyükşehir Belediyesi olmak üzere kurumları ve emeği geçen tüm isimleri tebrik etmek lazım. Konya adına sevindirici benim adıma da gurur verici bir durum gerçekten. Şehir Konferansları’nı ilk olarak 12 yıl önce Basın bürosu adına başlatmıştık. Misafir edilen ilk isimler arasında o zamanlar The George Washington Üniversitesi’nde asistan olan İbrahim Kalın ve yine Selçuk Üniversitesi’nde sosyoloji bölümünde doçent olan Yasin Aktay bulunuyordu. Daha sonra pek çok isim geldi geçti Alaaddin’deki o salondan.
Kaderin cilvesi, birbirinden farklı disiplinlerden yetişen, iki ayrı meşrepten gelen bu iki isim de şu an Türkiye siyasetine doğrudan etki eden önemli pozisyonlarda, aynı çatı altında çalışıyor, entelektüel birikimlerini sergiliyorlar. Bu iki ismi de konferansa davet etme düşüncesi bana aitti; tercihlerimin, özellikle Yasin hoca velüd bir akademisyen olarak oldukça kıymetli eserler vermiş olmasına rağmen, henüz tertip edilmekte olan bir kamu etkinliğini taşıyacak nitelikte olmadığından endişe ediliyordu. Böyle zamanlarda kolay olan bir yöntem vardır: Popüler isimlere yönelmek. Yapılan iş nihayetinde pr yönü ağır basan bir kamu hizmetidir ve ev sahipleri (başkanlar), bu vesileyi doğal olarak en işlevsel boyutuyla değerlendirmek isterler. Organizasyonlarda kalabalık bir izleyici topluluğuna hitap etme olanağının da yaratılmasını beklerler.
Biz popülist olmadan değer üretmek derdindeydik. Öngörülerimizin bizi pişman etmediğini görüyor, bundan mutlu oluyorum. O dönemki Büyükşehir Belediyesi Basın bürosu müdürü Mücahit Sami Küçüktığlı’ya, ayrıntılı bir biçimde brif vermem gerekmişti genç akademisyenlerimizin kıymetine binaen ki kendisi, birlikte çalıştığımız süre zarfında açık fikirli bir tutum göstermiş, inisiyatif almaktan geri durmamıştır. Konya için pek çok alışılmadık ismin kusursuz biçimde ağırlandığını programlar hatırlıyorum. Bunların içerisinde mesela Dede Bahçesi’nde yapılan şiir şölenlerinin yeri apayrıydı. Dede Bahçesi’ndeki yaz akşamlarını birbirinden ilginç konuklarıyla anlatmaya ayrı bir yazı lazım; bu minvalde vefa gereği Ahmet Köseoğlu’na da koca bir bahis açmak gerekecektir.
Siyasetin aktif, hissedilir olduğu yapılarda kurumsal süreklilik, bilhassa kültürel alanda inkıtaya uğrama riskini hep taşır. Mesela şehir tarihi yayıncılığı, şehrin manevi (moral) değerlerini taşıma iddiasındaki birtakım geleneksel anma ve kutlama günleri, sempozyumlar, paneller gibi geleceğin şehir arşivini inşa edecek kültürel kompartımanların işleyişi, herhâlde “biz daha iyisini yaparız” düşüncesi yüzünden mutlaka durdurulur. Niye yapılır ki bu? Oysa şehrin geçmişiyle geleceği arasında bir bugün vardır, bugün, şehrin hafızasını koruyan bir özeni göstermek onu yarına bağlayan sürekliliğin bir parçası olmak mecburiyetindedir. Şükür ki Konya, bu konuda diğer şehirlerden şanslı. Başkan Tahir Akyürek’i, biri üniversite diğeri STK, Konya’nın iki önemli kurumunu Şehir Konferansları’na ortak etme inceliğini gösterdiği için tebrik etmeli.
Son olarak başladığı günü hatırlayan ve organizasyonunda bizzat katkısı olan biri olarak on yılı deviren Şehir Konferansları’nın daha çok uzun seneler devam etmesini arzu ediyor, bu on iki yıllık birikimin kitaplaşarak kalıcı hâle getirilmesini saygıdeğer Başkan Akyürek’ten istirham ediyorum. Derler ya, söz uçar yazı kalır. Kitap kalır.