Konya'nın ilçeleri

Konya’nın birbirinden farklı coğrafi, tarihi ve kültürel özelliklere sahip, Karatay, Meram ve Selçuklu merkez ilçeleriyle birlikte toplam 31 ilçesi vardır.

Konya’nın birbirinden farklı coğrafi, tarihi ve kültürel özelliklere sahip 31 ilçesi vardır.

Konya'nın merkez ilçeleri Karatay, Meram ve Selçuklu'dur.

Konya'nın merkez ve taşra ilçeleriyle birlikte 31 ilçesi vardır. Bunlar Ahırlı, Akören, Akşehir, Altınekin, Beyşehir, Bozkır, Cihanbeyli, Çeltik, Çumra, Derbent, Derebucak, Doğanhisar, Emirgazi, Ereğli, Güneysınır, Hadim, Halkapınar, Hüyük, Ilgın, Kadınhanı, Karapınar, Karatay, Kulu, Meram, Sarayönü, Selçuklu, Seydişehir, Taşkent, Tuzlukçu, Yalıhüyük ve Yunak’tır            

Ahırlı

Ahırlı’da yerleşim, M.Ö. 2.000’li yıllara uzanmaktadır. Bölgede bulunan tarihi eserlerden de anlaşılacağı üzere Türklerden önce burada, Bizans İmparatorluğu hüküm sürmüştür. 1071 Malazgirt Savaşından sonra Anadolu’nun kapısının Türklere açılması ile birlikte Anadolu’ya Türk akınları yapılmıştır. Büyük Selçuklu Hükümdarı Melihşah döneminde Kutalmışoğlu Süleyman Şah Anadolu’ya akınlar düzenleyerek İznik’e kadar ilerlemiştir. Süleyman Şah Konya’ya geldiği zaman burayı fethetmiş, Ahırlı'nın bulunduğu bölgeye de akıncılarını göndererek buranın fethini de sağlamıştır. Bu tarihten itibaren bölge Türk hakimiyeti altına girmiştir.                   

Akören

Anadolu’nun en eski kenti olan Çatalhüyük’e 49 Km. gibi yakın bir mesafede olan Akören’in geçmişi, M.Ö 7.000-6.500 yıllarına kadar dayanmaktadır. Konya-Akören arasında Hatunsaray yakınlarındaki Gökyurt (Gilistra-Lystra)  Antik Kenti bölgede Roma Uygarlığının önemli bir delili, yine arkolojik epigrafistlerden edinilen bilgilere göre Akçeşme’de bulunan eserler bölgede Bizans Döneminin önemli kalıntılarıdır. Anadolu’nun, Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan tarafından Malazgirt Zaferiyle fethinden sonra Anadolu’ya gelen Oğuzların Bayındır ve Kayı Boylarının Akören’i de içine alan bir yerleşim gösterdikleri görülmektedir. Oğuzların sol kolu olan Üçokların Bayındır Boyu bugün Akören’in Akçeşme, Bayındır, Yukarı Yarımca, Aşağı Yarımca, Ertaş Boğazı, Mihrab ve Kayı Beleni diye adlandırılan mevkiilerine yerleşmişlerdir.

Rivayetlere göre buranın gür ormanlarla kaplı ve çok miktarda av hayvanlarının olması nedeniyle “Av Vuran” ile “Av Veren” veya “Ağaç Evreni” anlamına gelen “Avren” olarak adlandırıldığı, çevresindeki yedi viraneden gelen halkın bu günkü yerleşim yerinde toplanması ile “Akviran” olarak adının değişikliğe uğradığı söylenmektedir. 1961 yılında İç İşleri Bakanlığınca Anadolu’daki bazı kasaba ve köylerin topoğrafik ve tarihi durumuna göre adların değiştirilmesi sırasında çıkarılan Kanun gereğince Akviran ismi değiştirilerek “Akören” olarak resmen tescil edilmiştir.   

Akşehir

Akşehir’de ilk yerleşimin neolitik çağda başladığı bölgede yapılan yüzey araştırmalarından anlaşılmaktadır. Bunu izleyen Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Dönemleri sıralanabilir.

Hitit Krallarından II. Murşili’nin Batı Anadolu’daki işgali, İzmir civarındaki Nef’e kadar uzanmıştır. Onun zamanında bu bölgede kuvvetli askeri garnizonlar kurulmuştur. Bölge bu devirde, Hitit hakimiyetine girmiştir. Akşehir’in çevresinde bulunan höyüklerden elde dilen küp ve gaga ağızlı testiler, M.Ö. XVI. yüzyıla dek uzanan Hitit yerleşimini kanıtlamaktadır. Batıdan gelen deniz kavimlerinin (Ege) göçlerinin etkisiyle gücünü yitiren Hititler’in yerini, Frigyalılar alır.

Strabon, kentin bulunduğu bölgeye, “Phrygia Paroreia” denilmektedir. Bu bölge, doğudan batıya uzanan bir dağ silsilesine sahiptir ve eteklerinde her iki tarafta geniş bir ova uzanır. Ovanın yakınlarında bulunan kentler; kuzeye doğru Philomelion (Akşehir) ve öte tarafta Pisidia yakınındaki Antiokheia (Yalvaç) denen kentler bulunur. Philomelion, "tamamıyla ovadır" anlamındadır. Akşehir’in bulunduğu konum itibariyle, Sultandağları’ndan gelen erozyon tabakasının üzerine kurulduğundan, dağ eteği gibi görülmektedir. Frigiyalılar gibi Lidyalılar da, Çanakkale Boğazı’ndan Küçük Asya’ya girmiş ve Kızılırmak’a kadar bu bölgeyi hakimiyeti altına almıştır. Bu istilada, Philomelion’u da ele geçirirler ve yağmalarlar. Lidya Kralı Kraisos, Pers Hükümdar Daryus’a yenilince, Lidya ve Frigia toprakları, Pers Egemenliği’ne girer. Böylece Akşehir, M.Ö. 547/546 yıllarında, Perslerin hakimiyeti altına girmiş olur. Helenistik Çağ’da, Galat Halkı yerleştiği ve yöreye Galatia dendiği halde, tarihsel bir alışkanlıkla Phrygia adının kullanılması alışkanlık haline gelmiştir.

Frig Kralı Midas’ın adını taşıyan pınar (Midas’ın Çeşmesi) bugünkü Ulupınar köyündedir. O dönemden sonra, Lidya’nın şehir piskoposlarından biri olan kentin yakınlarındaki Mele Köyü, bugün hala Prensesin kocası Melas’ın adını taşımaktadır. Akşehir’de Pers ve Helenistik dönem egemenliğinden sonra sırayla Roma ve Bizans istilaları takip eder. Roma devrinde Anadolu yönetim örgütü içinde İkonion’a (Konya) bağlanır.

Bizans’ın uç şehri olan Akşehir, önce Emeviler’in sonra Abbasiler’in, Bizansla olan savaşları sırasında taraflar arasında sürekli el değiştirir. 1071 yılında, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun Hükümdarı Romen Diyojen ile yaptığı savaştan galip çıkmasından sonra, Anadolu’da bir Türkleşme hareketi başlar. Bu hareketten sonra Anadolu’da ve buna bağlı olarak Akşehir’de, bir değişim rüzgarı esmeye başlar. Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Bey, 1076–77 yıllarında Akşehir’i almış ve böylelikle Akşehir, Oğuz Türkleri’nin egemenliği altına girmiştir. Süleyman Şah zamanında Türk Kültürü, beşiğini Konya ile buraya bağlı olan Akşehir ve çevresinde buldu. Daha sonra bu kültür, büyüyerek ve gelişerek Konya’yı Türk Kültürü’nün Merkezi haline getirir. Süleyman Şah’ın 1086’da ölümü üzerine Anadolu Selçuklu Devleti’nin başına I. Kılınçarslan getirilir. Haçlılarla yapmış olduğu savaşlar neticesinde I. Kılınçarslan 1097 yılında, başkenti olan İznik’i kaybeder ve aynı yıl içerisinde Konya’yı tekrar başkent yapar. Boğazlardan gelen Haçlı akınları, Konya’dan önce Akşehir’e yapıldığından ilk Akşehir yıkıma ve yağmaya uğruyordu. Selçuklu Devleti’nin çökmesiyle Akşehir’i önce Eşrefoğulları sonra da 100 yıl Hamitoğulları yönetir. Kent 1381 yılında Murat Hüdavendigar’a satılır. Yıldırım Beyazıt 1402 yılında Timur’a yenilince, Ferruhşah Mescidi’nin cenazelik bölümüne hapsedilir ve burada intihar eder. Fetret Dönemi’nde kısa bir süre Karamanoğulları’nın eline geçen Akşehir, Fatih Sultan Mehmet zamanında 1467 yılında fethedilir ve Cumhuriyete kadar sürecek olan kesintisiz Osmanlı Hakimiyeti başlar. Akşehir, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında rol almıştır.

Altınekin

İlçenin tarihi oldukça eskidir. Hititler, Frigler ve Romalılara ait eserler bulunmaktadır.

Altınekin’in eski adı suyu bol anlamına gelen "ZIVARIK"tır. Roma devrinde Pegella adında büyük bir kent olan Altınekin en parlak dönemini Selçuklular zamanında yaşamıştır. Bu dönemde büyük bir ticaret merkezi olan ilçe, Sarnıç Hanı ve Zıvarık Hanı ile yolculara büyük hizmetler vermiştir. Bu dönemin en önemli eserlerinden biri de Ali Paşa Camii'dir.

Altınekin, Selçuklular zamanında önemli ve parlak  bir ticaret merkezi idi. Fakat Altınekin arazisinin kıraç oluşu gelişmiş olan ticaretini göçlerin başlaması nedeniyle yavaş yavaş söndürdü. Cumhuriyet Döneminde genelde tüm kamu kuruluşlarıyla birlikte gelişmiş bir yerleşim merkezi iken, bu kurumlar daha sonra başka bir yere taşınmasıyla birlikte küçük bir nahiye halini almıştır. Daha sonra Altınekin 4 Temmuz 1987 gün ve 19507 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 3292 Sayılı Kanunla ilçe olmuştur. İç Anadolu bölgesinde olması nedeniyle karasal iklim kuşağı içindedir.              

Beyşehir

Tarih, kültür ve eşsiz doğal güzelliklerin iç içe yaşandığı Beyşehir, bu özelliklerini günümüze kadar devam ettirebilmiş dünyanın sayılı şehirlerinden birisidir. M.Ö. 8.000 yıllık geçmişinde birçok medeniyete ev sahipliği yapan Beyşehir, köklü geçmişinden miras kalan tarihi yapılarıyla, muhteşem doğal güzellikleriyle, zengin kültürüyle ayrıcalıklı bir yere sahiptir.

Beyşehir’in 10 km. kuzeybatısında yer alan, günümüzden yaklaşık 8.000 yıl öncesine tarihlenen bir Neolitik Çağ höyüğü olan Erbaba Höyüğü Beyşehir için en erken buluntuları sağlamaktadır. Kurt Beşiği ve Eflatun Pınar Anıtlarından da anlaşılacağı üzere kentin en önemli devrini Hititler Dönemi’nde yaşadığı düşünülmektedir. M.Ö. 2.000 yılları arasında Hititler; Eflatunpınar ve Fasıllar'da ölmez eserler bırakmışlardır.

M.Ö. 78-74 yılları arasında Roma İmparatorluğu hâkimiyetine geçen kentin Türk yurdu olması yönündeki çalışmalar Anadolu Selçukluları zamanında başlamıştır. Daha sonra maruz kaldığı Moğol istilasından sonra ise kent, Viranşehir adıyla anılmaya başlanmıştır. Eşrefoğlu Beyliği’nin kuruluşuyla birlikte ise çeşitli aşamalardan geçip en son Beyşehir adını almıştır.                   

Bozkır  

Konya'nın en eski ilçelerinden birisi olan Bozkır’ın il merkezine uzaklığı 116 km’dir. Konya’nın Akdeniz bölgesi sınırları içinde yer alır. Toroslar’ın İç Anadolu bölgesine bakan eteklerinde kurulmuştur. Bozkır’ın bu özelliği iklim, bitki örtüsü, sosyal ve ekonomik yapısını etkileşmiştir. Denizden yüksekliği 1.150 metredir. Akdeniz iklimi ile karasal iklimin etkilerini Toros Dağları belirler. Zirveleri (Tufan Deresi, Tosun Taşı, Sarı Ot, Sülek, Gölcük) temiz havalı, kekik ve çam kokulu, soğuk su kaynaklı yaylalarıyla, Akdeniz bölgesi göçebeleri Bozkır insanının birleşip kaynaştığı yazın dağ turizminin yapıldığı yerlerdir.    

Cihanbeyli

Konya'yı Cihanbeyli'den ayıran doğal sınırlar yoktur. Cihanbeyli, tarihî gelişimi, coğrafi yapısı ve sosyal yaşantısı yönünden Konya'nın bir parçasıdır. Cihanbeyli'nin ilk adı "Esbikeşan"dır. Daha sonraları "İnevi" adını almış ve uzun yıllar İnevi adını taşımıştır. Esbikeşan ilçesi ilçelikten bucaklığa, bucaklıktan ilçeliğe çok kez yer değiştirmiştir.

Cihanbeyli'nin Böğrüdelik Köyü'ne, "Canbegli Aşireti" yerleşir. Böğrüdelik, 1928 yılında ilçe merkezi olur. Cihanbeyli de "Mürseli Efendi" Nahiyesi adını alarak bu ilçeye bağlanır. 1929 yılında Böğrüdelik'ten ilçelik kaldırılır, Mürseli Efendi Bucağı ilçe olur. Böğrüdelik'te bulunan Canbeyli Aşiretinin adına uygun olarak Mürseli Efendi adı Cihanbeyli'ye dönüştürülür. Yeni kurulan ilçeye Kulu Köyü, Altınekin ve Yeniceoba bucakları bağlanır. Daha sonra 1954 yılında Kulu, 1987 yılında da Altınekin ilçe merkezi durumuna getirilerek Cihanbeyli'den ayrılmışlardır.                            

Çeltik   

Çeltik geçmişi 11. ve 12. yüzyıla kadar uzanmaktadır. İbrahim Hakkı Konyalı'nın "Konya Tarihi" adlı eserine göre Çeltik'in geçmişi, Karaman Eyaletine bağlı Akça şehrine dayanmaktadır. Çeltik yakınlarındaki "İbanın Kuyusu" denilen yerde kurulan Akça Şehri, 1902'de ilçe kimliği kazanmış ancak bataklığı ve sivrisinek çokluğu sebebiyle ilçe sıfatı önce Hatırlı'ya verilmiş, daha sonra da Cihanbeyli'ye aktarılmıştır. 1958 yılına kadar köy kalan Çeltik bu tarihte Bucak, 1968 yılında kasaba ve 1990 yılında ilçe olmuştur.

Çumra

Bilinen tarihi Çatahöyük kazılarından elde edilen sonuçlara göre M.Ö 7.000 ve daha öncesi yıllara uzanan Çumra, 1926 yılında ilçe olmuştur. İsminin geçmişte sulak ve batak arazi yapısından dolayı Çamur veya Çemre’den gelen ÇUMRA olduğu rivayet edilmektedir. Konya Merkezine 43 km mesafede bulunan ilçe Konya, Karaman karayolu ve demiryolu güzergâhında bulunmaktadır.

İlçe tarih olarak yakın bir geçmişe sahiptir. 1894 yılında yapımına başlanan ve 1913 yılında bitirilen Haydarpaşa-Bağdat demiryolunun yapımı esnasında Çumra'nın bulunduğu yere bir istasyon yapılmış ve bu bina Çumra'ya yapılan ilk bina olmuştur. Çarşamba Kanalı'nın açılarak, bataklıkların kurutulup ıslah edilmesi, Konya ovasının sulanması maksadıyla 1907-1914 yıllarında yapılan sulama tesislerinin işletme binaları da Çumra'ya inşa edilmiştir. 1926 yılına gelinceye kadar Çumra deyince bugünkü İçeriçumra Kasabası akla gelmekte idi. Mustafa Kemal Atatürk, trenle Adana'ya giderken Çumra'da verdiği mola esnasında Çumra istasyonundan etrafı seyredip sulama tesis ve lojmanlarını gördükten sonra "Bu şirin beldeyi geliştirmek, buraya önem vermek lazımdır. Çumra, ilçe olmaya layıktır." demiştir. Atatürk´ün emri üzerine 26 Haziran 1926 tarihinde 877 Sayılı Kanunla Çumra İlçe merkezi haline getirilmiştir. 1936 ve 1950 yıllarında Balkanlardan Anadolu´ya yelen göçmen aileleri Çumra´ya yerleştirilmiş, takip eden yıllarda da Hadim, Bozkır, Ermenek gibi İlçeler ve yakın köy ve kasabalardan gelen göçlerle İlçe gittikçe büyümüş ve bugünkü halini almıştır.                              

Derbent

Derbent, Selçuklular döneminde 'Eşrefoğulları Beyliği' sınırları içinde kalmıştır. Eşrefoğulları Beylik sınırları; Beyşehir ve Seydişehir'den sonra, Ilgın, Bolvadin ve Akşehir sınırlarını içine alır. Bozkır, Şarkîkaraağaç, Yalvaç, Gelendost, Kıreli, Doğanhisar ve hatta Çal gibi şehirler de zaman zaman beylik sınırlarına dâhil olmuştur. Süleyman Şah'ın Timurtaş tarafından öldürülmesi üzerine Eşrefoğulları Beyliği de yıkılmıştır. Derbent daha sonra, Osmanlı ve Karamanoğulları Devletleri arasında sık sık el değiştirmiştir. Karamanoğulları Beyliğinin sona ermesiyle birlikte Derbent kesin olarak Osmanlı Devleti'ne dahil olmuştur.

Kuruluşu 1722 yılına dayanan Derbent Konya'nın Kuzey batısında küçük bir ilçedir. Osmanlılar döneminde dağlar üzerinde, geçit yerlerinde ve boğazlarda karakol niteliğinde kurulmuş yerlere Derbent ve bu karakollarda görev yapan askerlere Derbentçi ismi verilmiştir. Derbent'in bulunduğu yer, konum itibarıyla Osmanlılar döneminde korunması gereken bir geçit yeri olduğu için sürekli olarak Derbentçiler tarafından korunmuş ve Derbentçiler burada konuşlandırılmış olup, ismini de buradan almış ve bu güne kadar taşımış 'Derbent' olarak devam etmiştir.           

Derebucak

Derebucak'ın ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekle beraber eldeki mevcut bilgilerden; Bayramyeri, Yukarıköy, Balat, Çukurlar ve Seniryeri adlı mevkilerden aşiretler halinde gelip toplanarak 1200 ile 1300 yılları arasında bu günkü Derebucak'ı kurdukları sanılmaktadır. Önceleri Antalya'nın Alanya ilçesine bağlı iken sonradan Akseki ilçesine bağlanmış, 1900 yıllarında Akseki'den ayrılarak Konya'nın Seydişehir ilçesine bağlanmıştır. 1967 yılında Belediye teşkilatı kurularak Beyşehir ilçesine bağlanmıştır. 1987 yılında ilçe olmuş ve Ağustos 1988 tarihinde Beyşehir'den ayrılarak fiilen ilçe hüviyetini kazanmıştır.                           

Doğanhisar

Doğanhisar'ın kuruluşu Roma-Bizans dönemine dayanır. Bunu, yapılan çeşitli kazılarda çıkan tarihi eserlerden ve kitabelerden anlamaktayız. Bugüne kadar bulunan yazılı taş, heykel, lahit gibi eserlerin çoğu Konya ve Akşehir Arkeoloji Müzelerinde, birçokları da Doğanhisar'da açık alanlarda sergilenmektedir.

Doğanhisar'ın Anadolu Selçuklu Devleti zamanında Beyşehir Liva’sına (İli) bağlı Doğanhisar kazası (İlçesi) olduğunu kayıtlardan biliyoruz. Osmanlı döneminde Akşehir'e bağlı Nahiye (Bucak) durumunda idi. 1912 yılında Belediye Teşkilatı kurulmuş, 1957 yılında da ilçe olmuştur.            

Emirgazi

Emirgazi, (E-90) Karayolundan Karapınar'a giden yol üzerinde kurulmuştur. 1955 yılına kadar köy statüsünde iken bu tarihte belediye teşkilatı kurularak Kasaba statüsüne kavuşmuş, 09.05.1990 tarihinde ve 3644 Sayılı Kanunla ilçelik statüsüne kavuşmuş olup, 01.08.1991 tarihinde fiilen faaliyete geçmiştir.                            

Ereğli   

Ereğli adını Bizans İmparatoru Herakliyüs'den almıştır. Herakliyüs, Yunan mitolojisinde yarı tanrı bir kahraman olan Herakles'ten gelmektedir. “Herakliyüs” kelimesi zaman içinde Türkçe'nin ses yapısına uygun olarak Herakle > İrakle > Eregle> Eregli> Eregliyye > EREĞLİ şeklini almıştır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Alâeddin Keykubad'ın bir sefer dönüşü Ereğli'den geçerken "Peygamber Pınarı" denilen (şu anda Akhüyük köyünde bulunan) çamurun, yaralı askerlerinin yaralarına şifa olduğundan dolayı buraya ERKİLİ (Ereğli) dediği için adını buradan aldığı yazılır.

Ereğli, İç Anadolu ile Çukurova arasında geçit bölgesinde bulunduğu için pek çok devletin egemenliğine geçmiş, tarihte önemli savaşların merkezi ve geçit güzergahı olmuştur. Anadolu’da M.Ö. 3000 ve 2000 yıllarında bir çok şehir devleti kurulmuştur. Önce Hititler tarafından kurulan Tuvana Krallığı (Tyana–Heraklia) da bu şehir devletlerinden biri olup, 1200-742 yılları arasında merkezi Ereğli olmak üzere hüküm sürmüştür. Bu krallıktan günümüze Kral Warpalavas‘a ait İvriz Köyü (Aydınkent) kaya kabartması kalmıştır.

Tuvana Krallığı’nın yıkılmasından sonra Asurluların egemenliğine geçen Ereğli pek çok savaşa şahit olmuştur. Ereğli M.Ö. 64 yılında bütün Anadolu ile birlikte Romalıların eline geçmiş 395 yılında Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma (Bizanslılar) İmparatorluğunun sınırları içerisinde kalmıştır.

Arapların Doğu Roma İmparatoru Heraklius‘u yendikleri Yermük savaşından sonra Adana ve Tarsus'tan Toroslara kadar ilerleyen Hz.Ömer, Bizans akınlarına karşılık İç Anadolu'ya yapılan akınlar sırasında Ereğli'nin gelirinin Beytül Mal’a gönderilmesini Bizans’a kabul ettirmiştir. Abbasi Devletinin zayıflamasıyla tekrar, Bizans hakimiyetine geçen Ereğli’yi Bizanslılar bir üst olarak kullanmışlardır.

Ereğli, Malazgirt Savaşı’ndan altı yıl sonra (1077) Kutalmışoğlu Süleyman Şah zamanında Anadolu Selçuklularının eline geçmiştir. Karamanoğlu Mehmet Bey, 1276 yılında Konya’yı alarak Karamanoğulları Beyliğini başkent yaptı ve Ereğli bu Beyliğe bağlanmış oldu.

1398'de Osmanlı topraklarına katılmışsa da daha sonra ki zaman sürecinde Karamanoğulları ile Osmanoğullları arasında el değiştirmiştir. 1457 yılından itibaren kesintisiz olarak Osmanlı yönetimine girmiştir. Osmanlılar zamanında Ereğli'ye bir çok vakıf, camii, kervansaray, türbe yapılmıştır.       

Güneysınır

Güneysınır, Konya'ya 75 km uzaklıkta, Konya-Karaman D715 karayolunun 11 km. batısında yer alan ilçe merkezini oluşturan iki yerleşim yeri, Osmanlı döneminde Karasınır ve Elmasun olarak bilinen köylerdir. Her iki köyle ilgili kayıtlara, 1531 tarihli Muhasebe Defteri'nde ve 1584 tarihli tahrir defterlerinde rastlanmaktadır. Ayrıca Elmasun, 19. yüzyılda Batılı coğrafyacılar tarafından hazırlanan çeşitli haritalarda, örneğin Tallis tarafından yayınlanan 1851 tarihli Asia Minor haritasında gösterilmektedir. Her iki köy cumhuriyet döneminde, önce Bozkır ilçesine bağlı iken sonra 1955 yılında Çumra ilçesine bağlanmıştır.

20.05.1990 tarih ve 20523 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 3644 Sayılı 130 İlçe Kurulması Hakkında Kanun ile 09 Mayıs 1990 tarihinde Güneybağ ve Karasınır Belediyelerin tüzel kişiliği kaldırılarak  "Güneysınır"  adıyla tek bir belediye kurulmuştur. Karasınır, Güneybağ ve Emirhan ise ilçenin Mahalleri haline gelmiştir. İlçe idare binalarının Karasınır ve Güneybağ Mahalleleri arasındaki ortak uzaklıktaki alana taşınmasıyla ilçe merkezi oluşmuştur.                 

Hadim 

Hadim, Akdeniz kıyı şeridi ile Konya Ovası'nı birbirinden ayıran Batı Toros sıra dağlarının doğu kısmında, Taşeli Platosunun tepeleri arasındaki dar vadiler üzerinde kurulmuş bir ilçe olup tarihi antik dönemlere kadar uzanır. Çevresinde Bizans ve Roma dönemlerine ait bir çok yerleşim kalıntıları mevcuttur.

1071 Malazgirt savaşından sonra Anadolu'ya yayılarak Kara Hacı Mustafa Efendi başkanlığındaki bir aşiret Hadim'in bulunduğu yere yerleşmişlerdir. Anadolu'nun Kültürel yönden Türkleştirilmesi esnasında din alimlerinin yetiştirdiği bir yer durumuna gelen İlçemize "Belde-i Hadimül-ilm" adı verilmiştir.

Halkapınar

M.Ö. 3000 ile 2000 yılları arasında Anadolu’da kurulan sehir devletlerinden birisi de Ön Hititler tarafından kurulan ve merkezi İlçenin 4 km. güneyindeki İvriz Köyünde bulunan Tuvana Krallığı (Tyana Herekleia) şehir devleti olup, bu devlet merkezi İvriz  olmak üzere M.Ö. 1200 ile 742 yılları arasında hüküm sürmüştür. Bu krallıktan günümüze halen İvriz Köyünde bulunan Kral Warpalavas`a ait İvriz Kaya Kabartması kalmıştır.

Tuvana Krallığının yıkılmasından sonra Asurluların egemenliğine geçen Halkapınar pek çok savaşa sahne olmuştur. M.Ö. 64 yılında bütün Anadolu ile birlikte Romalıların eline geçmiş olan Halkapınar, 395 yılında Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğunun sınırları içerisinde kalmıştır. Arapların Dogu Roma İmparatoru Heraklius`u yenilgiye uğrattıkları Yermük Savaşından sonra Adana ve Tarsus`tan Toroslara kadar ilerleyen Araplar, Bizans akınlarına mukabil İç Anadolu`ya yapılan akınlar sırasında Bizans’a; Halkapınar`ın bir kısmı ile Ereğli`nin gelirini Beytülmal`a gönderilmesini kabul ettirmiştir. Abbasi Devletinin zayıflamasıyla tekrar tamamen Bizans hakimiyetine geçen Halkapınar civarındaki kaleleri Bizanslılar bir üs olarak kullanmışlardır.        

Hüyük 

Hüyük, 1210 yıllarında Horasan’dan Konya’ya göç eden Şeyh İdris ve kardeşi Şeyh Bahri tarafından kurulmuştur. Söz konusu şahıslara ait türbeler halen ilçe merkezinde mevcuttur. Ayrıca bölgenin Yontma Taş Devrinden beri iskana tabi tutulduğu, muhtelif yerlerde bulunan çeşitli tarihi eşyalardan anlaşılmaktadır.

1943 yılında Bucak,1955 yılında Belediye ve 1987 yılında İlçe olmuştur. İlçe merkezi Konya’nın batısında yer almaktadır. Kuzeyde Doğanhisar ve Şarkikaraağaç, güneyde Beyşehir yer almaktadır. Hüyük'ün kuzey ve doğusu dağlar ile çevrilidir. Kuzeyinde Sultan Dağları yer almaktadır. Batısında Beyşehir Gölü ve güneyinde de engebeli ve yayvan sırtlarla çevrili kuru ziraatın yapıldığı tarım arazileri vardır. İlçenin büyük bir kısmındaki toprak yapısı da aynıdır. İlçe konum itibari ile Akdeniz bölgesinin kuzeyinde ve Göller bölgesinde yer aldığından, iklim olarak Akdeniz ile İç Anadolu iklimi arasında bir özellik göstermektedir. Göller bölgesinin tipik özelliği olarak, yazlar sıcak, kışlar soğuk ve yağışlı geçer. Akarsu olarak ise, kuzey ve doğudaki dağlık arazinin yağmur sularını Beyşehir Gölü’ne ulaştıran küçük dereler vardır. İlçenin denizden yüksekliği ise 1250 metredir.    

Ilgın      

Ilgın, günümüzden 3.500 yıl önce MÖ.1500-1200 yılları arasında şimdiki iskan yerinin 25 km. kuzeydoğusunda Hititler tarafından "Yalburt" adıyla büyük bir şehir devleti olarak kurulmuştur. Klasik devirlerde Triatum olarak adlandırılan Ilgın Kral yolu üzerinde bulunması sebebiyle önemli bir şehir olarak dikkati çeker. Ege kıyısında Lidya'nın başkenti Sard'dan başlayarak Mezopotomya'ya kadar ulaşan Kral yolu üzerinde bulunan Ilgın ve çevresi, sırasıyla Hitit, Firig, Lidya, Roma ve Bizans'a bağlanmış daha sonra 1077 yılında Anadolu Selçuklu Devletinin Kurucusu olan Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından fethedilerek, Büyük Selçuklu Devleti'ne katılmıştır.     

Kadınhanı

Kadınhanı, Konya'nın batısında Konya-Afyon karayolu üzerinde olup doğuda Sarayönü, güneyde Selçuklu ve Derbent, batıda Ilgın ve kuzeyde Yunak bulunmaktadır. Güney kısımları dağlık (Sultandağları), kuzeyi ovalıktır.

Kadınhanı, Roma döneminde Pira olarak adlandırılmıştır. O dönemde önemli bir şehir olan Ladik'in (Ladicous) kuzey batısında yer alır. Pira (Kadınhanı), Konya (Iconium) ile beraber uzun yıllar Hititlerin egemenliğinde kalmış, sonra sırasıyla Firigler ve Lidyalılar bu topraklara egemen olmuşlardır. İskender İmparatorluğu, Bergama Krallığı ve Doğu Roma İmparatorluğu tarafından yurt edinilmiştir.

Türklerin Anadolu topraklarına girişleri 1071'de Malazgirt zaferi ile başlamıştır. 1077'de Büyük Selçuklu Devleti hükümdarlarından Kutalmış oğlu Süleyman Bey Konya ile birlikte Kadınhanı topraklarını da Romalılardan alarak Oğuz Türk boylarının burayı yurt tutmalarını sağladı. 

Karapınar

Karapınar, M.Ö. 3.000 - 200 yıllarında “HYDE” kasabası üzerinde kurulmuş ve Proto Hititler tarafından yerleşme merkezi olarak seçilmiştir. Karapınar, Hititlerin yarı bağımsız ve rahip kralları tarafından idare edilirken Truva Krallığı’nın hâkimiyeti altına girmiştir. Daha sonra Frigler, Lidyalılar, Asurlular, Persler, Büyük İskender ve Bizans İmparatorluğunun hâkimiyeti altına girmiştir. M.S. 832’de Abbasi Halifesi Abdullah Memûn, Karapınar ve çevresinin gelirlerini "Medine Vakfı” usulünde bir tür vergiye bağlar. (Bu vergi Selçuklular, Karamanoğulları ve Osmanlılar döneminde de verilir. Fakat II. Abdülhamit Dönemi’nde son bulur.)                        

Karatay

Karatay ilçesinin kuruluşu her ne kadar Konya'nın Büyükşehir olması ile gerçekleşmiş ise de tarihî ve sosyal yapısı itibariyle en eski ilçelerden biridir. İlçenin kuruluşu Prehistorik döneme kadar uzanır. Tarihî yapılaşma daha çok Selçuklu, Karamanoğulları ve Osmanlı dönemlerinin karakteristiğini gösterir. Karatay Medresesi, Şerafettin Camii ve yol güzergahında yer alan hanlar ve kervansaraylarda bu özellik kendini göstermektedir. Özellikle Konya'ya alimler beldesi vasfını kazandıran ve turizmin her mevsimde canlı kalmasını sağlayan büyük mutasavvıf Mevlâna Celaleddin-i Rûmî, ilçeye bambaşka bir benlik ve kimlik kazandırmaktadır.

Karatay, Konya’nın 3 merkez ilçesinden birisidir. 302.392 kişilik nüfüsu ile ülkemizdeki birçok ilden daha fazla nüfusa sahiptir. İslâm dünyasının önemli şahsiyetlerinden Mevlâna Celâleddin-i Rûmi’nin kabri de bu ilçede yer almaktadır.      

Kulu     

“Drya Harabeleri” üzerine kurulmuş olan Kulu’nun 300 yıllık bir geçmişi vardır. 1708 yıllarında Kulupoğlu Mustafa Bey ailesi ve kendisine bağlı aşiret beyleri ile birlikte Kulu’nun şimdiki bulunduğu yere gelerek yerleşmiş ve Kulu adını da aşiret beyinin isminden Kulupoğlu’ndan almıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Erzurum, Muş ve Ağrı'dan ilçemize toplu halde göç eden vatandaşlarımız olmuş ve daha sonra Kırım ile Türkistan taraflarından gelenler de ilçemizin köy ve kasabalarına yerleştirilmişlerdir.

1926 yılında bucak olan Kulu önce Şereflikoçhisar ilçesine, 1933 yılında da Cihanbeyli ilçesine nahiye olarak bağlanmış; 1954 yılında ise Ankara’nın Haymana ve Bala ilçelerine bağlı köylerden birkaçı Kulu sınırlarına dahil edilmiş ve Konya’ya bağlı bir ilçe olmuştur.  

Meram

Geçmiş çağlarda Konya; Hititler, Frigler, Lidyalılar ve Persler tarafından yönetilmiştir. Büyük İskender ve Romalılar tarafından da ele geçirilen Konya, tarih sahnesinde daima ön planda bulunmuştur. Bizanslılardan sonra Selçukluların hâkimiyeti altına giren Konya, Anadolu Selçukluların başkenti olmasıyla daha da önem kazanmış ve bu dönemde şehir adeta bir ilim ve kültür merkezi haline gelmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasıyla birlikte Konya’da hâkim olan güç Karamanoğulları Beyliği’dir. Daha sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altına giren şehirde Meram, her zaman müstesna bir yere sahip olarak günümüze mesire yeri kimliği altında, bozkırın ortasında açan nadide bir çiçek misali yeşiliyle, bağlarıyla ün salarak ve modern bir çehreye bürünerek ulaşmıştır.

20.06.1987 günü TBMM'de kabul edilerek 27.06.1987 gün ve 19500 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 3399 sayılı Kanun gereğince Konya İl Merkezi Büyükşehir statüsüne kavuşarak Karatay, Selçuklu ve Meram adıyla üç ilçeye ayrılır.  İlçenin kuruluş çalışmaları 08.08.1988 tarihinde resmen bitirilerek hizmete başlamıştır.

Sarayönü           

İlçenin yerleşim alanında, 4.000 yıl kadar önce Hititlerin bulunduğu bilinmektedir. Daha sonraları ilçe Frigyalılar ve Bizanslıların hâkimiyetine geçmiştir. Selçuklu ve Osmanlılar zamanında ise tamamen Türk yurdu olmuştur. İlçenin kuruluşu hakkındaki tarihi bilgilere göre İlçe Saiteli ve Bosokili (Öziçi) adı ile bilinen iki kasaba halkının birleşmesi ile meydana gelmiş olup yerleşim yerlerinin Haçlı ordusunun geçiş yolu üzerinde olduğu, bu ordunun yağmasından kurtulmak için inlerin bulunduğu bugünkü Yukarı mahalleye göç edip inlere yerleşenler ilçenin kuruluşuna da öncülük etmişlerdir. Tolabası adı ile anılan bu inlerin o zamanlar hem sığınak, hem de mesken olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir. İlçenin ismi bu inlere bağlanır. Bu inlerden dolayı buraya "SARAYİNİ" denmiş, bu isim zamanla "SARAYÖNÜ" olarak değişmiştir. İlçe önceleri Pir Hüseyin Camii çevresinde gelişmiş, bugünkü şehir merkezine kayması ise 1896 yılında demiryolunun geçmesi ile olmuştur. Sarayönü önceden Kadınhanı ilçesine bağlı bir bucak iken 1959 yılında ilçe olmuştur.     

Selçuklu

Selçuklu, göl tabanı olan ovada kurulmuştur. Hemen batısında Takkeli ve Loras dağları yükselmektedir. Konya’nın kuzeyinde yer alan Selçuklu, Sarayönü, Kadınhanı, Derbent, Altınekin, Meram ve Karatay ilçeleriyle sınırdır.

Kurak bir iklime sahip olup, yağış ortalaması çevre illere göre daha düşüktür. Bununla birlikte kurak geçmeyen yıllardaki yağış, ziraat için yeterli olmaktadır. Sulama amacıyla kullanılan Sille Barajını ve kısmen Altınapa Barajını bünyesinde bulunduran Selçuklu, genel konumu itibari ile ovalık, batı tarafı kısmen dağlıktır. Bitki örtüsü, bozkır iklimi özelliklerindedir.

Selçuklu ilçesi Konya'daki GSYİH'nın yani üretimin %25’ini karşılamaktadır. Bu nedenle Konya’da katma değeri en yüksek olan yer Selçuklu’dur. Şehirleşme oranı %80’in üzerindedir. Selçuklu’da önemli belediyecilik hizmetleri planlanmış ve uygulanmış, şehrin geleceğine yön veren ve planlı gelişmesini öngören çalışmalar yapılmıştır. İmar uygulamaları, altyapı asfalt, çevre, turizm, kültür-sanat ve sosyal içerikli çalışmalarla Selçuklu ilçesi yaşanabilir, bir kent olma özelliğini sürdürmektedir.

Seydişehir         

Antik Çağlarda Seydişehir’de Amblada, Vasada, Arvana, Elita, Dalisandus gibi şehirlerin varlığı belirlenmektedir. 1970 yılında yapılan kazılarda Bostandere Kasabası yakınlarında Roma Devri Anfi Tiyatrosu kalıntıları ortaya çıkarılmıştır.

Seydişehir’in Horasanlı Seyit Harun Veli tarafından 1310 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir. Eşrefoğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devletinin bir parçası olarak, Seydişehir bölgesini de kapsayacak şekilde 1327 Moğol istilasına kadar hayatiyetini sürdürmüştür. Daha sonra Seydişehir, yine bu bölgede hüküm süren Hamidoğulları Beyliğine bağlı küçük bir kasabadır.

14. y.y.’ın sonlarına doğru bölgede hayatiyetini sürdüren Karamanoğlu Beyliği ile Osmanlılar komşu olmuşlardır. Osmanlı Padişahı Murad Hüdavendigar’ın kızı Melek Hatun ile Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey evlenmiş ise de, iki hükümranlık arasındaki gerginlik devam etmiş ve Osmanlılar 80.000 altın ödeyerek Seydişehir, Akşehir ve Beyşehir yöresini satın almışlardır.

Fatih Sultan Mehmet devrinde ise kesin olarak aralarındaki ihtilafa son verilmiş ve Seydişehir Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Seydişehir 1871 yılında belediye ve 1915 yılında ise İlçe olmuştur.          

Taşkent              

Taşkent, Orta Toroslarda, Taşeli Platosunda, Göksu Vadisi Kanyonları üzerinde kurulmuş bir ilçedir. Tarihî kayıtlarda Türklerin Orta Asya’dan göç etmesinden sonra dağınık halde yaşayan Türkmenler, 916-966 yılları arasında Çağrı Beyin Anadolu Seferi'nde, Anadolu’nun çeşitli sarp yerlerine yerleşmişlerdir. Klikya bölgesine gelen Türkmenler Avşar boyundandır. Bu boyun başkanı Piri Mehmet’tir. Piri Mehmet’in oğullarından Karaman Bey Karaman’da, Oğuz Bey’de Taşkent yöresine gelip yerleşmişler. Oğuz Bey kardeşi Karaman Handan ayrılıp Taşkent’te hâlâ aynı isimle bilinen Oğuzeli mıntıkasına yerleşmiştir. Göçebe olarak ve dağınık halde yaşayan Türkmenler, 1071 Malazgirt savaşına kadar bu şekilde yaşamışlar. Bu tarihten sonra yurtlarında korkusuzca yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

Tuzlukçu

Tuzlukçu'nun tarihi eskilere dayanır; ama ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. İbrahim Hakkı Konyalının “Konya İli” adlı kitabında Kanunî Sultan Süleyman döneminde Tuzlukçu’nun 15 hanelik bir oba olduğu görülmektedir. Ancak Tuzlukçu halkının, Doğanhisar'ın Ketenlik Yaylası'ndan gelerek Yazla (Apsarı) yakınlarında Viran veya Ören Tuzlukçu adı verilen mevkide konakladıkları, daha sonra bilinmeyen nedenlerle göç ederek bu günkü Yukarı Mahallede bulunan “Hüyük” ismi verilen tepenin çevresine yerleştikleri bilinmektedir. Yine ikinci kafile olarak da Sultan Dağları eteklerinde yaşayan ve hayvancılıkla geçinen Avşar Türkmenlerinden bir boy gelerek 1450 yıllarında bu kafile Aşağı Mahalle mevkiine yerleştiği bilinmektedir.                        

Yalıhüyük

Yalıhüyük, 1972 yılına kadar köy, 1972 yılında Belediye, 09.05.1990 tarih ve 3644 sayılı Kanunla 20 Mayıs 1990 tarih ve 20523 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak ilçe konumuna, 6360 Sayılı Büyükşehir Yasası ile 30 Mart 2014 Mahalli İdareler Seçimleri ile birlikte Büyükşehir İlçe Belediyesi olmuştur.

Bozkır’a 20 km. uzaklıkta bulunan ilçe, Suğla Gölü (Trogidis, Trogitis) kıyısında bulunan höyükten ismini almıştır. Bu bölge antik çağlarda İsauria Bölgesi olarak anılmaktadır. Bölgenin başkenti ise Bozkır ilçesine bağlı Ulupınar köyünün doğusunda yer alan ve bugün Zengibar Kalesi olarak bilinen Isauria'dır. Kısacası kazı ve sondaj çalışmalarından anlaşıldığı kadarıyla Yalıhüyük ve çevresi tarihinin, Neolitik ve Kalkolitik dönemlere kadar gittiği görülmüştür.                   

Yunak  

Yunak ismi hakkında iki rivayet vardır.

Eski zamanlarda Turgutlu Kasabası halkı derede koyun, kuzu ve yün yıkarlarmış ve Yunak isminin de yün yıkamaktan geldiği düşünülmektedir.

2- Karataş Deresi'nde yıkanan yünler beyaz olduklarından Akşehir ve Konya'da kolayca alıcı bulur ve yünü ak ifadesi kullanılırmış. Yunak isminin "yünü ak" deyişinden türediği düşünülmektedir.

Yunak, pek çok medeniyetin uğrak yeri olmuştur. Lidya devletinin Kral Yolu (Altın Yolu) Yunak'tan geçmektedir. Yunak ve çevresinin ormanlarla kaplı olduğu ve yaygın olarak bağcılık yapıldığı, günümüzde ele geçirilen buluntulardan anlaşılmaktadır.

1912 yılına kadar Çeltik kasabasına bağlı olan Yunak sonradan Hatırlı'ya bağlanmıştır. İlçe merkezinin Cihanbeyli'ye alınması üzerine Akşehir'e bağlanan Yunak, bucak statüsü kazanmış, 1953 ise ilçe konumuna ulaşmıştır.

İlçe merkezinde mağara ve sığınaklar ile sur kalıntıları, Turgut Kasabası Miskamit şehir harebeleri, Harunlar köyündeki kale yıkıntıları, Hursunlu köyü Taşkınlar yaylasındaki kale ve içindeki şehir harabeleri, Piribeyli Kasabasının Samıt ve Kapaklı mevkiindeki Pissiya şehri kalıntısı, aynı yerin Malçıskan mevkiindeki yığma hüyük ve Lahid kalıntıları, yine Karagöz Ağılı mevkiindeki kilise ve şehir harabeleri buranın tarihi ve turistik yerleri olarak tanınmaktadır.

Anadolu’nun orta kesimlerinde yer alan Yunak çevresi, tarihin çeşitli devrelerinde birçok kavmin uğrak yeri olmuştur. İlçe yakınlarında Roma, hatta Hitit devrinden kalma kalıntılara rastlanmaktadır. Çevrede yapılan kazılarda çeşitli amaçlarla kullanılan küpler bulunmuş olup, ilk yerleşim yıllarında bol miktarda bağ köklerine rastlandığı rivayet edilmektedir. Bunlar, ilçe çevresinin eski devirlerde bağlık bahçelik olduğu fikrini uyandırmaktadır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

KONYA Haberleri