Bugün kimseyi üzmeyeceğiz. Güzel güzel şeyler yazacağız. Kapalı kapılar ardında konuşulanlardan bazılarını yine çok net olarak olmasa da yine bazı acı gerçeklerin ucunu kanatmaya çalışacağız.
Ama önce KOSKİ’ye teşekkür etmeliyiz.
Hafta başında bir okurumuz su ile ilgili bir sıkıntıyı dile getirmişti. Bizde iki gün önce sizlerle paylaşmıştık. Okurumuz özetle “Beyhekim Caddesi 500 Evler kavşağındaki S 314 nolu tatlı su çeşmesinden akan suyun son hali. Bulanık ve kirli ”… diyerek çamur gibi suyun fotoğrafını göndermişti.
Aynı okurumuz dün sabah da bu fotoğrafı gönderip
“Uğur Bey bu da aynı çeşmeden akan suyun hali. Sular yine berrak ve temiz akmaya başladı. Emeği geçenlere teşekkür ederiz…”
………..
Önce okurumuza sonra da duyarlı KOSKİ yöneticilerinden işçi kardeşlerimize herkese teşekkür ederiz.
Ve bu konuda da gördük ki bizim okurumuz saf, temiz ve iyi niyetli. Yöneticilerimiz de duyarlı. Konya bu konularda samimi, teşekkürler Konya…
VE GELELİM TRAFİĞE
Bugün için “Konya’nın 1 numaralı sorunu ne?” diyerek sokağa çıksanız 7’den 77’ye verilecek cevaplarda 1. sırayı alacak konu “trafik” olacaktır. Zaten bunu da şehri yöneten siyasilerimiz, bürokratlarımız yetkiler ve etkililer tartışmasız “aldık kabul ettik” diyorlar. Çözüm yollarını arıyorlar. Biz de hem sokakta, kaldırımdaki sade bir vatandaş, hem de vatandaş ile yöneticiler arasında sağlam sağlıklı köprü kurmak adına büyüklerimiz ile konuşuyoruz.
Durumu tüm çıplaklığı ile acı da olsa aktarıyoruz. Bir yerde kendimizi kandırıyoruz. Yani mesleğin vebalinden kurtulmaya çalışıyoruz. Kurtulduğumuzu sanıyoruz(!).
Yetkilisine yetkisizine, resmisine, siviline ve şimdi de size bir kez daha şunu net olarak ifade etmek istiyorum.
Bu sorunda 1 numaralı suçlu biziz.
İster yaya isterse sürücü olalım çok benciliz. Önce ben, önce biz, benden sonrası tufan… Empati diye bir şey ne vicdanımızda ne beynimizde var. Ve biz hep haklıyız!.
Bu bizim genlerimize işlemiş. Durum böyle olunca da babadan oğula, anadan kıza bu durumu bir yaşam biçimi olarak kabullenmişiz. Gerçeği, doğruyu bu sanıyoruz.
İkinci sorun, Konya’yı yönetenlerin Konyalıyı teşhis edememeleri. Teşhisi doğru, objektif koyamazsanız tedavi mümkün değildir. Çünkü bizi yönetenler, teşhiste önce duygusallığa bakarlar.
Konya büyüyor, Konya gelişiyor. Dolayısıyla biz Konyalılar, Konya’da yaşayanlar ve Konya’yı sevdikleri için bu şehri sevenlerde gelişiyor, büyüyorlar.
Bu büyümede ise “hep ben, hep biz” yine ilk şartımızdır.
Kandırmaca işi ise olmazsa olmazlarımızdandır.
Mesela dün sabah resmisi, sivili ile şehri didik didik ettik.
Türkiye’nin bisiklet yollarında 1 numaralı şehri neresidir?
Tabii ki KONYA…
Peki şimdi size soruyorum “Bisikletinize binip Nalçacı’dan Mevlana türbesine, Öğretmenevlerinden Zafere, Uluırmak’tan Numune Hastanesine bisiklet yolundan çıkmadan, ana caddeye inmeden, kaldırımlarda yayaların üzerine bisikletinizi sürmeden gitme şansınız var mı?”
“Var” diyen baba yiğidi bugün bekliyorum.
Evet Türkiye’de bisiklet yolu en uzun şehir Konya. Ama kusura bakmayın da, ülkeyi yönetenleri de sizleri de kandırdık. Biz bu yolları çevre yollarına paralel yaptık.
Hem de bu kandırmaca bugün değil kulakları çınlasın Halil Ürün Başkan’dan bu yana. (İnanmayan Halil Ürün Başkan’ın ilk açtığı bisiklet yoluna bakın hele. O günün şartlarında)
Temel bozuk temel yani hani bir gerçek vardır gömleğin düğmesini yanlış ilikledin mi, hep yanlış gider diye vallahi hâlâ yanlış gidiyor.
Konya’da trafik sorununu çözmek için milyar dolarlar harcamaya gerek yok. Çok akıllı zeki olmaya hiç gerek yok. Kusura bakmayın ama yüksek mühendis filanda olmak da gerekmez ki. Düz ovada şaşmamızın sebebi “duygusallıktan ve biz Konyalıların saflığından, s ……. dan”
Kanunda var, yasalar da var ama uygulamada asla yok. Peki sorarım size, hangi baba yiğit dolmuş işinde yolcu bindirme ve indirmeyi “minibüs durakları”nda yaptırabilir.
Yaptıramaz, yaptıramaz.
Niye?
Çünkü biz evimizin dükkanımızın önünde ya da nerede olursak olalım iki adım atıp dolmuş durağına gitmeyiz. Nerede isek orada el kaldırırız dolmuşçu da durur. Nerede ineceksek “sağda inecek var” deriz. Dolmuşçuda orası kavşak mı, ışık mı var, yolun tam ortası mı, arkada araç mı var demez hemencecik oracık da durur. Yalan mı? İnanmayana her hatta deneme yapmaya varım.
Peki, bu davranış doğru mu? Elbette yanlış.
Peki, buna kim dur diyecek… Hiç kimse… Çünkü işin içinde duygusallık vardır. Bencillik vardır.
Lafı ve örnekleri uzatıp başınızı ağrıtmayalım.
Bu yara kangren olmuştur ve asla düzeltilemez.
Bu tiyatro oyununda ise en garip ve sürekli tokadı yiyenler ise trafik polisleridir. Konya’da trafik polislerin cansiperane oradan oraya koşturmalarına yağmurda karda çabalarına o kadar üzülüyorum ki.
Mesela şu FETÖ olayında Türkiye’de ne canlar yandı. Ne yuvalar dağıldı. Kimler kimler dertlerinden kanser olup yataklara bağlandı. Hatta ne kanlar döküldü.
En son Eskişehir’deki Osmangazi üniversitesindeki 4 aslan gibi öğretim üyesinin katledilmesi olayındaki gibi.
Konya’da da sessiz ve derinden yer yerinden oynadı. Konya polisi FETÖ’de 1 numara olarak hukuka geçti.
Peki, sizce niye tek bir işadamı intihar etmedi?
Peki, vıcır vıcır asılsız düzmece, FETÖ ihbarları ile kaynayan üniversitelerimizde niye bir tek silah sesi duyulmadı?
Konya polisinin bazı birimleri hep bu garip trafikçiler gibi işlerini en üst düzeyde en iyi şekilde yaptılar ama hep tokat yediler. Bazen sesli bazen sessiz, o tokadın sesi duvarları aştı, müdüründen amirine kan kustular kızılcık şerbeti içtiler ama bakın bugün hâlâ makamlarında ve odalarında dimdik duruyorlar. Onların adına çok şükür diyorum.
……….
Evet, evet gene haddimi aştım.
Bugünlük bu kadar, haddimizi aştık isek ve kusur işlemiş ise af ola.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Hiç kimse kendisine hakim olamadığı sürece özgür olamaz.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Yürüyen merdivenlerde gençler şakalaşırken arkalarındaki önlerindeki insanları rahatsız etmedikleri zaman daha iyi ADAM oluruz.