Galatasaray'da aylardır saha dışında yaşanan olumsuz gelişmeler saha içine de yansımaya başladı.
Mücadele ettiği Şampiyonlar ligi D Grubu‘nda sadece Anderlecht karşısında aldığı 1 puanla grupta son sıraya demir atmasının yanında İstanbul'da alınan 4-0'lık Borussia Dortmund yenilgisi her şeyin özeti idi adeta.
Zaten kenarda oturan “Sinyor Prandelli” herkese saç baş yoldurdu.
Bana göre maçın skorundan ziyade grupta 3 maçta aldığı 9 puanla zirvede olan Borussia Dortmund Teknik Direktörü Jürgen Klopp'un maç sonu yaptığı açıklama Türk Futbolu’nu en iyi şekilde özetledi. “Benim başkanım ve yöneticilerim Türk mantalitesinde olsa buraya kadar gelemezdim” diyerek.
Çok haklı. Tam cuuuk diye oturmuş bir tespit.
Bizde o anlamda sabır ve istikrar olmamasının yanında teknik adam tercihleri tam bir facia.
Çünkü bizdeki hiçbir yönetici; “Çok parlak bir futbolculuk dönemi olmayan, sadece 11 yıl formasını giydiği Mainz 05 takımını 2001-2008 yılları arasında çalıştırmış, o zaman sadece 34 yaşında olan genç bir Teknik adamı” 2008-2009 sezonunda Borussia Dortmund gibi bir takımın başına getirip ona o şansı vermezdi.
Buda kim “bu ligi kaldırmaz “derlerdi?
Ama kendilerini sorgulamazlardı acaba “biz bu ligi kaldırabiliyor muyuz?” diye…
İşte buna somut bir örnek;
Şu anda Borussia Dortmund ligde oynadığı 9 maçta aldığı 2 galibiyet, 1 beraberlik ve 6 mağlubiyet ile topladığı 7 puanla 15.sırada iken hocası tartışılmaz iken.
Konyaspor’da hocasını oynadığı 7 maçta 1 galibiyet, 3 beraberlik ve 3 mağlubiyet ile topladığı 6 puanla 15. iken kapının önüne koyuyor.
Oysa ki Konyaspor'da konan hedefler ile yapılan transferler gerçekçi değil.
Futbolun içinde olanlar bunu çok rahatça görebilir.
Eğer buna Mesut Hoca da çanak tutmuşsa o da sorumlu ama sanmıyorum(!)
Her sene kamuoyunu istikrar, kurumsallaşma diye avutan Konyaspor yönetimi, her yıl yeni bir Teknik Direktör getirerek bunu nasıl sağlayacak?
Demek ki seçimlerinde bir sorun var demektir öyle değil mi?
....İsimsiz Kahramanlar....
Oysaki bu Almanya'da Bundesliga'da isimsiz ve kulübün içinden hocaların gelmesi çok normal bir olay.
Şu anda Almanya' da 1.Bundesliga'da birçok örneği var.
Christian Streich (SC Freiburg), Josef Zinnbauer (HSV Hamburg), Andre Breitenreiter (SC Paderborn), Roger Schmidt (Bayern Leverkusen), Markus Gisdol (1899 Hoffenheim), Kasper Hjulmand (Mainz 05) vb...
Merak edenler bu isimlere internetten girip bakabilirler.
Hele hele içlerinden bir var ki ona kimse Türkiye'de bile bu sorumluluğu vermez iken Hannover 96 gibi bir takımın başında getirilen Tayfun Korkut.
Belki de bu isimleri birçok futbolseverler futbolculuk dönemlerini dahi bilmezler.
Yukarıdaki isimler arasında Lothar Matthäus yok neden acaba?
Gerçekten de birçoğu oynadıkları dönemin vasat oyuncuları ama; teknik direktörlük çok farklı bir olay.
...Eğitim ve Sistem...
Mesleki donanımın yanında, bireysel ve sosyal donamım çok daha önemli.
Bu isimlerin hemen hepsi yaptıkları işle ilgili her türlü eğitimi alırlarken, kişisel gelişimleri ile de ilgili “Profesyonellerden” yıllarca ceplerinden para harcayarak özel eğitim alan kişiler.
Kimse geçmişi ile yaşamıyor, geleceğe bakıyor. (Ben böyle uçup böyle kaçardım demiyor yani)
Yani kişilik ve kimlik sorunu aşmış durumdalar.
Aynı şey Futbol yöneticiliği içinde geçerli (!)
Nedir kişilik?
Bir kimseyi diğerlerinden farklı kılan, kendi ile barışık, düzgün, tutarlı olarak yaşamının her aşamasında etrafında bulunanlara gösterdiği kendine özgü özelliklerin toplamı değil mi?
Aslında düzgün kişilik ve donanımlı kişilerden oluşan yönetici, teknik adam, futbolcu ve taraftar topluluğu ALMANYA'da olduğu gibi statların yüzde 98'lik doluluk oranı ile seyir keyfini de yükseltmiyor mu?
Sözün kısası futbolumuzun daha iyi yerlere gelmesi için artık;
Başta kendisi ile barışık, bilgili, dürüst ve donanımlı daha fazla kişilerin bu oluşumun içine çekerek sağlıklı “SİSTEM” oluşturmak gerek.
Yoksa önlem alınmaz ise “telafisi olmayan” hatalar yaparız.
Bunun içinde bir an önce kolları sıvamak gerek.
HEMEN!!!