Korona ile tanışıklığımız beş ayı geçti, altıncı aya yaklaştı. Bu süreç hız kesmeden doludizgin devam ediyor. Başsağlığı, taziye ve geçmiş olsun haberleri o kadar çok arttı ki, ülke olarak ne kadar zor günlerden geçtiğimizi anlatmak mümkün değil. Bir yakınını, bir tanıdığını kaybetmeyen insanımız kalmadı.
Ancak bizler bu zaman zarfında insanlıkta, akrabalıkta, komşulukta, dostlukta sınıfta kalmaya devam ediyoruz. Karantina sürecini evlerinde geçirmek üzere evlerine gönderilen insanımız vefayı ve vefasızlığı, oldukça derinden yaşadı.
Adına dost denen, hısım-akraba denen, komşu denen iyi gün dostları, sanıyorlar ki, telefonla aradıklarında bile Korona bulaşacak?
Yok öyle bir şey!
Korkmayın! Korona telefonla aramaktan bulaşmaz!
Bunun adı cehalet mi, tedbirin cılkını çıkarmak mı, akrabasına dahi bir geçmiş olsun dememe gerekçesi mi?
Değişik bir akıl tutulması mı?
Bunun adı insanlığımızın sınanması…
Koronaya yakalanan yakınlarının kapıları çalmayan akrabalar, bir kap yemek getirmeyen komşular, halin nedir diye sormayan dostlar öyle bir sınandılar ki, bundan sonra ağızlarıyla kuş tutsalar kıymeti yok.
Dost, akraba, yakın kötü günde belli olur diyen atalarımız bir kez daha haklı çıktılar…Canı yürekten dostu için, arkadaşı için, akrabası için paralananları ve koşanları elbette tenzih ediyorum.
Onların dışında kalanların hepsi dökülüp kaldı insanlık yolunda o iyi gün dostlarının, akrabaların, yeğenlerin…Korona, denen illet, mihenk taşı oldu, herkesi imtihana tabi tuttu.
Hiç ummadığımız, bilmediğimiz, tanımadığımız insanlar, uzaktan akrabalar kapımızı çaldı da, en yakınlarımız, her türlü imkanı olan hısım-akraba, dost-arkadaş, telefonla bile aramadılar, dediğimiz gibi telefonla aradıklarında Korona onlara da bulaşır sandılar herhalde!
“BÖYLE ZAMANDA CANIN NE İSTİYOR DİYE SORARSAN, KALP KIRMIŞ OLURSUN!”
Bizde lüzumsuz, anlamsız, insanı çileden çıkara yakasına küstüren bir sorma hastalığı var…
Hasta insana, karantinada ki insana, evden dışarıya çıkmasın da sakınca olan insana, yapmamız gerekenleri yapmak yerine soru soruyoruz.
Canın ne istiyor, alıp geleyim mi? Sormadan alıp gelsen ölür müsün? Yok, illaki soracak!
Gönül koyunca da, benim kalbimde bir kötülük yok ki diyeceksiniz!
Bu sorma hastalığı Konya dahil birçok ilimizde çok yaygın!
İnsanların zaten canı burnunda, böyle bir soruyu nasıl karşılar, ne olarak anlar!
Normal zaman olsa, kafana göre takıl, hiçbir şey istemez sen gel yeter denebilir.
Zaman o zaman değil ki…
Bu türden soruları istisnasız, akraba sorar, arkadaşın sorar, en yakının sorar, komşun sorar…
Sana ne çorbası yapayım?
İnsanlar bir kaşık çorbaya muhtaç. Ne çorbası yaparsan yap, o insanlar yemek mi seçecek!
Önemli olan sormadan düşünmek ve bir şeyler alıp gelmek.
Madem akrabasın, madem yakınsın, madem dostsun, madem komşusun, zaman leb demeden leblebiyi anlama zamanı…
Anla artık akraba! Anla artık Komşu! Anla artık dost, arkadaş…Bir ev dolusu Koronalı..Entübe durumda olan, yoğun bakımda olanlar hastanede, geri kalanlar evde titreşip duruyor.
Sende soruyorsun ne pişireyim diye…Pişirme istemez desinler diye mi bekliyorsun bilmem!
Sormaz komaz ol diyecekler diyemiyorlar!
MADEM PARA VERMEYE NİYETİN VAR, HA BİR KERE DE SORMADAN VER!
Tanıdık, dost, akraba açıyor telefonu. Abi, abla nasıl oldun, iyi misin, şimdi senin paraya da ihtiyacın vardır.
Kaç lira lazım, ne kadar lazım? Madem para verme niyetin var, yada öyle görünüyorsun!
Ne soruyorsun be adam? Sormadan versen ne kaybedersin?
Böyle bir inceliği, nezaketi neden göstermezsin?
Var adamın kapısına, bir zarfın içine koy bir miktar para, bırak git! Az, çok, gönlünden ne kopmuşsa…
Kara gün dostluğu, arkadaşlığı akrabalığı böyle bir şey değil mi?
Sormanın anlamı ne biliyor musun?
Şimdi anam-babam, bizim akrabaya para bıraktın mı diye sormadan, ben sordum, istemediler, ben yine de insanlık vazifemi yaptım diye zevahiri kurtarmaya çalışmak filan mı?
Sen böyle yaptın diye, zevahir kurtulabildi mi bari?
Ya sen kurtulabildin mi bir türlü yapamadığın insanlıktan?
İşte bizim yapamadığımız, sınandığımız ve her defasında kaybettiğimiz insanlığımızın zayıf ve çürük olan tarafı bu türden davranışlar!
AKRABALIĞIN İFLAS ETTİĞİ BİTTİĞİ İBRET NOKTASI!
Eskiden merdivenden düşenin halini merdivenden düşen anlar derlerdi. O eskidenmiş. Eskilerde kalmış, hem de bayağı bir eskilerde…
Koronadan günlerce karantinada kalan, ecel terleri döken insanın çocukları o günlerde, bütün akraba ve yakınları seferber etmişlerdi. O akraba ve yakınlar ellerinden geldiğince koşmuşlar, ağlamışlar, dualar etmişlerdi. O insanın, geçtiğimiz günlerde, en yakınları olan bir karı koca Koronaya yakalandılar. Yaz aylarını geçirmek için geldikleri yer kendi memleketleriydi. Akrabaları da, tanıdıkları da bir hayli çoktu.
Bu yaşlı insanlar o şehirde hem akrabalarına, hem de dostlarına maddi ve manevi o kadar çok destek olmuşlardı ki…Bunu bilmeyen yoktu. Sözüm ona bu insanların sevenleri de pek çoktu!
Hısım akrabalar hem variyetli, hem de herkesin altında atı-arabası vardı.
Geçtim evlerine bir tas çorba götürüp bırakmak, Lokantanın birinden bir şeyler yaptırıp ne götürdüler, ne gönderdiler!
Yanı başlarında oturdukları halde, ne arayanları oldu, ne soranları…
O hastaları için gece yarılarında hastamızın durumuna bakamaz mısınız, gidemez misiniz, bir şeyler alıp veremez misiniz diye arayan akraba çocukları geçmiş olsun dahi demediler.
Üstelik kadın evde karantinada, kocası hastanedeydi…
Hastaneye dahi gelen olmadı.
Oturdukları mahallede hiç tanımadıkları bilmedikleri genç bir hanım çorba yaptı getirdi, börek yaptı getirdi. Yaşlı kadın gözleri yaşlı teşekkür etti genç kadına…
Korona akrabaları ve dostları böyle sınıyordu işte…Kendine gelince kıyametleri koparanlar, bir başkası için kılını dahi kıpırdatmıyordu.
Bu nokta var ya bu nokta, akrabalığın ve insanlığın iflas ettiği, bittiği bir ibret noktası oldu…
EVET İNSANLIK ÖLMEDİ AMMA…
Koronadan karantinada diye duyduğu hiç tanımadığı insanlara, Allah rızası için tencere dolusu yemek yapıp götüren kadınlar, Lokantalardan bir şeyler yaptırıp o insanların kapısına bıraktıranlar da bizim insanımız…
İyi ki varlar! İyi ki varsınız! Evet insanlık ölmedi…Çok şükür ölmedi amma…
Pandemiyle birlikte; Dostluk öldü…Hısım akrabalık öldü…Arkadaşlık öldü…
Hepsi bu sınanmada sınıfta kaldılar.
Birçoğu daha ne yaptığının, nerede durduğunun, neyi kurtarıp kurtaramadığının farkında bile değil.
Yarın bu Korona belası çekip gittiğinde, o insanlarla yine yüz yüze gelmeyecek misiniz?
Nasıl bakacaksınız o insanların yüzüne?
Özrünüz, kusura bakma demeniz yeterli olacak mı?
Kırılan kalpler sizi affedebilecek mi? Bugünün yarını da var elbet!
Emin olun ki, sağ olan, sağ kalan merak etmeyin her şeyi görecek, her şeye şahit olacak! Ancak, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!