Âdemoğlu’nun iyi olma lüksü yoktur. Hepimiz içimizde bir kötüyü barındırır ve sürekli onu bastırmaya çalışırız. İçimizdeki bu kötünün adı nefstir ve bize Âdemoğlu Kabil’in bir armağanıdır(!).
Maalesef hepimiz Kabil’in genetik olarak devamı ve kopyasıyız. Dilerseniz bu konuda Ali Şeriati’ye kulak verelim:
“Hz. Âdem’in oğlu Kabil, para, servet biriktirme ve tamah için iman ve inancı konusunda bile hile, sahtekârlık ve tezvire başvuran bir insanın sembolüdür. Hz. Âdem’in diğer oğlu Habil ise imanı ve inancı söz konusu olduğunda her şeyden kolayca vazgeçebilen fedakâr bir insandır. Ama ne yazık ki Habil’in Kabil tarafından öldürüldüğünü ve bir miktar çürük buğdayı Allah’ın huzuruna sunan Kabil’in sağ kaldığını görüyoruz. Maalesef biz hepimiz Kabil’in çocuklarından ve torunlarından gelmiş bulunuyoruz. Biz Kabil’in çocuklarıyız. Yani biz insanlar Habil’e özgü insan ve toplumun dini açıdan putperestlikle açıklandığı dönemin insanlarıyız.”
Habil’in güzelliklerine ulaşabilmek için Hz. İbrahim ve daha sonra da peygamber efendimizin putlara ve putperestlere karşı başlattığı direnişi yeniden başlatabilmeli ve çevremizdeki tüm putları bir bir devirmeliyiz. Ancak o zaman tam iyiye ve güzelliğe erişebiliriz.
Ülkemizin ve insanımızın en iyiye ve en güzele ulaşması dileğiyle, Allah’a emanet olun.
NOT: Yazının bazı bölümlerinde Ali Şeriati’nin İbrahim’le Buluşma adlı eserinden yararlanılmıştır. Fecr Yayınları tarafından yayınlanmış kitabın tamamını okumanızı tavsiye ederim.