Konu ile ilgili üçüncü makalem. Köye enstitüleri, kırsal kalkınmaya dayalı bir eğitim projesiydi. 1940 da açılan enstitüleri başlangıç bölümlerinden itibaren ele alıp inceledik. Çeşitli süreçlerin devamı olan ve İlköğretim Genel Müdürlüğüne getirilen İ. H. Tonguç ve Milli Eğitim Bakanı H. Ali Yücel birlikteliği ile gündem alan Köy Enstitüleri “aydın, üreten, öğreten, uygulayan, seven, köy adamı” yetiştirmek amacı ile kurulmuş ve böyle de başlamıştı. Bu bölümde kapatılış ile ilgili serüveni ele almaya çalışacağız.
3803 No’lu Kanunla kurulan ve muadili hiçbir kurumda olmayan yetkilerle donatılan Enstitülere bakış, verilen bu imtiyazlardan dolayı aynı partide olan siyasi çevrelerce de rahatsızlığa sebep oluyor. Öyle ki, MEB teşkilat yapısına göre il müdürlüklerine bağlı olması gereken Enstitü müdürleri ve öğretmen atamaları yerel bürokrasinin tepkisini çekiyor. Genel Müdür İH Tonguç istediği müdürü istediği yetki ile atama ve her öğretmeni seçme yetkisine sahip durumda.
İşin başka tarafında köylüye bakış ve köylüyü aşağıda gören uygulamalar ortamı germe noktasına getiriyor. Şehirdeki okullar Devlet tarafından yapılırken; köy enstitülerini öğretmen, öğrenci ve köylüler tarafından hep beraber üstelik araziler de köyden istimlak edilerek inşa edilmesi haksızlık olarak görülüyor. Bu okulları yapmak için 18-50 yaş aralığında ki kadın-erkek köylüler bizzat kendileri 20 gün çalışacak veya 20 gün yevmiye ödeyecek durumda bırakılıyor.
Köy Enstitülerinde 5 yıllık ilköğretimden sonra seçilen zeki çocuklar ilave 5 yıllık eğitimi tamamladıktan sonra öğretmen olarak mezun olmakta, uygulamaya göre her öğretmen 20 yıl süreyle bir köyde çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Bu zorunlu hizmet için de senet imzalatılır.
Enstitülerin müfredatı ve uygulamaları da tartışma konusudur. Müfredatta Anadolu köylüsünün değerlerine ve yapısına (müzik, resim, beden eğitimi gibi) uymaması sosyal ve siyasi çevrelerce ileri derecede tenkit almaktadır. Devlet sisteminde halen padişahlık sistemine bağlı, muhafazakâr değerlerle yüklü Anadolu köylüleri çoğunlukla bu sistemi dışlama eğilimindedir.
Enstitülerin uygulanma süreci seçiminde de yanlışlar vardır. Bazılarına göre bu sistem Cumhuriyetin ilk yıllarında “toprak reformu” ile birlikte uygulanırsa daha başarılı olabilirdi anlayışı hâkimdir. Zaman olarak 2. Dünya Savaşı sürecine gelen bu dönem, Anadolu köylüsü için zaten hayli sıkıntılıdır ve ileri derecede kıtlık yıllarıdır. Süreçte Ülkemiz yabancılar tarafından işgal korkusuyla yaklaşık 1 milyon askeri de beslemek durumuyla karşı karşıyadır. Tüm bu sıkıntılar, ABD nin de baskısıyla çok partili döneme geçişe, buradan da yeni seçimlere zorlamaktadır. Yaklaşan yeni seçimler iktidar kanadında korkuları artırmakta ve ortam iktidar için iyi bir görüntü vermemektedir.
Yine müfredata göre Enstitülerde kitap okuma saatleri vardır ve okutulan kitaplar ağır temalı batı klasikleridir, yerli bir kitap yoktur. (İsmet İnönü 1943 de ki ziyaretinde kitapla ekmeği bir arada görmüş ve bundan da çok etkilenmiştir). Bunun yanında Tarihi yerleri ziyaretler de önemli aktivitelerdendir. Ancak işin içinde iyi niyetler olsa da ziyaret için seçilen yerler Selçuklu ve Osmanlı eserleri yerine tamamen eski Roma ve Bizans ören yerleridir. Daha birçok konu halkın, siyasilerin ve resmi otoritenin gündemindedir ve yoğun tartışmalara ortam hazırlar.
Kısaca Enstitüler her haliyle gözlem altındadır. Gözlemde birinci derecede siyasettir, eğitim ve tarım ikinci plandadır. İktidar Partisinin de içi kaynamakta, iktidarca aşağılanan köylüler kişilik mücadelesi de vermeye başlamıştır bile. CHF dan ayrılanlar tarafından (kimine göre gericiler) DP özellikle kırsal kesimce alkış almaktadır. Bu arada Sabahattin Ali’nin ziyareti, halk nezdinde, Enstitülerin geleceği açısından menfi etki yapar. Algılar buralarda komünist ideolojide eğitim verildiği şeklindedir.
Bu arada iktidar ve lideri enstitü mezunlarının oy vermeme korkusunu taşımaya da başlar. Yani CHF ve lideri İnönü’nün gözbebeği olan Köy Enstitüleri için sonun başlangıcına yaklaşılmaktadır. Tarafsız gözle bakıldığında bugün de öyle değil midir? Yırtılan hep “memed efendinin yakasıdır”, olan köylüye olur.
Gelecek yazımında geline sonu ve etkilerini görelim. DEVAM EDECEK.
Saygı ve muhabbetle