KÖYLERDE BOSTAN BOZUMU

İsmail Detseli

Zaman öyle çabuk değişiyor ki, şimdiye kadar beynimizde yer etmiş olan köy isimleri artık yeni büyükşehir yasası ile mahalleye dönüşüverdi. Çok değil bundan 20-30 yıl kadar sonra sanırım insanların kafasından köy deyimi çıkacak ve bu isimler tarihe karışıp gidecekler.
Eskiden beridir bu deyimler var, bağ bozumu, bostan bozumu, bu işlerin yapılması kırsalda yaşayanlar için birer yaşam kültürü ve köy yaşamının zevki sefası idi. 
Biz de köy ayaklı olduğumuz için köyde yaşayan akrabalarımızın son güz aylarında sıkışan ve bir an önce emek çekerek yetiştirdikleri ürünlerini hasat edip eve taşıyabilmenin telaşı ve gayreti içersinde olmalarına yakından tanıklık ederdik. 
Nurlar içinde yatası anacığım merhume bana derdi ki; “Guzum sen patatesler sökülürken doğdun, ben ayını, gününü, yılını bilmem.”
Demek ki patateslerin söküm zamanı ekim ayı imiş ki doğum tarihim 1 Ekim 1945 olarak nüfus kütüğüme yazılmış. Anamın dediği mi doğru, yoksa yakın zamana kadar yaşayan akrabalarımın dediği mi doğru bilinmez. Akrabalarım da sen 1947’nin ekim ayında doğdun derlerdi. Bunu merhum babama sorardım. “Oğlum nüfus dairesi Hatıp nahiyesinde idi. Ben de sürekli hastalıkla uğraşırdım onun için zamanım olup seni nüfusa yazdırmaya gidemedim. Köyden bir arkadaşım askere gidiyordu benim oğlanı nüfusa yazdırıver dedim o yazdırıverdi seni” derdi. Yani ısmarlama bir kayıt olmuş benim doğumum. Hasılı şimdi bunları açığa kavuşturduktan sonra esas konumuz dönelim. 
Köydeki akrabalarımıza yardım etmek, köy havası almak, doğal gıdalardan nasiplenmek ve dağların kaynak sularından içmek için köyün yolunu tuttuk.
Bu mevsimlerde bizim dağ köyleri çok bereketli ve verimli olur, işte gayemiz artık olgunlaşmış olan patatesleri söküp evlere taşıyıp bir kısmını satışa sunarken bir kısmını da kış erzakı olarak evlerde saklamak. Hani bereketli olur dedim ya işte aynen öyle oluyor hayalim gerçekleşiyordu. Sadece hayvan gübresi ve kumsal toprağa atılmış fennisiz naturel katışıksız patatesleri topraktan sökerken insanın iştahı kabarıyor. Adeta gençlik yıllarına dönüyor ve iştahla çalışıyoruz. Maşallah bir kök patatesten en az beş kilo verim alıyorduk. Bunların sökülme işi bizim dağ köylerinde halen ilkel metotlarla olur. Ya hayvanların arkasına koşulan pulluk ile sökülür ya insan gücü, bel marifeti ile sökülür ya da zor da kalınırsa tek pulluk takılı traktör ile sökülür. Biz el ile sökmeyi tercih ettik.
Bereketli deyince bu bereketleri sayayım artık. Yeni sökülmüş patatesleri taşlarla çevirip meydana getirdiğimiz ocağa meşe odunlarından yakılan ateşe bir tencere patatesi koyduk o kaynarken ocağa dökülen közleri bir başka ocağa aktarıp meşe külüne yine patates gömdük yanına daha evvel sökülen soğanların yağmurla filizlenmeye başlamış kalıntılarını da yine küle gömüp sofrayı zenginleştirdik. Yetmedi yöremizde bol bulunan meşe ağaçlarının meyvesi olan pelitlerden de ateşe attık, kestane kebap gibi lezizdi. Yanında organik domates, organik kavun, karpuz, hırtlak. Tuz ve doğal koyun peyniri ile kurulan kır sofrasında bazlama ekmek ile sıkılmış sıkma yemeye buyurun desem gelemezsiniz. Onun için özür dilerim canınız ummasın diye bu bölümü bağlayayım. Yemesini dillendirmeyeyim çünkü o zaman “eeee yeter İsmail Bey” der ve kızarsınız. Şu bostanların kenarlarına ekilen taze, hormonsuz süt mısırlarını meşe közünde patlatıp yemek de bir ayrıcalıktı.
 Efendim bu kadar nimeti tabiî ki bu kırsal kesim insanları hak ediyorlar, çünkü emek veriyorlar yıl boyu. Baharın nisan, mayıs ve haziran aylarında başlayan bu çalışma maratonuna kırsal dağ köylüleri kuduz ayları derler. Çalışma bol. Baharda sofralar bu güz mevsimi kadar zengin de değil tabi. Kıştan kalma erzaklar ile idare edilir. Ama mevsim yaza yani haziran ayı sonlarına gelince önce temel gıdamız olan buğday, arpa ve hayvanların yiyeceği samanların hasadı yapılır. Ardından kış hazırlığı olan sebze; kabak, fasulye, soğan, patates, kavun ve karpuz gibi kışa yiyeceklerini hasadı yapılırken her ne kadar güz kuduz (Hızlı çalışma) ayı da olsa toprak bereketini tüm insanlığın hizmetine sununca zorluklar unutulur. Çalışma neşeye ve sevince döner. Bu yazıyı yazarken aklıma gelen çok şeyleri unutuyorum aklıma gelenleri aktarmaya çalışayım. Yüce Yaratan nimetleri sunarken sadece yarattığı insanoğlunu değil her çeşit haşaratı da bu nimetlerden faydalandırıp rızıklandırıyor. İşte patates tarlasında rastladığım manzaralar, patatesten yiyerek fayda bulan (patates böceği önce kökeninden yiyor o kuruyunca toprağın dışında kalmış olan patateslerin kendisini yiyerek gıdasını alıyor) tarla faresi, gözsüz, çeşitli kurtlar, çok keskin dişleri olan dana burnu (buzağıdişi) gibi bir çok mahlukat da Rabbimizin izni ile rızıklanıyor. Daha ne gibi hayvanlar var böyle bu sebze meyvelerden derseniz; domuz, meşenin meyvesi pelitleri yiyor. Tavşanlar kavunların taze hırtlaklarını yiyor, sığır ve davarlar bu sebzelerin kökenleri ile besleniyor, bu tarla farelerini avlayan ve onlardan gıdalanan tilkiler var. Hülasa rabbimiz her yarattığını beslemek için birilerini birilerine hizmetçi yapıyor onlar farkına varmadan. İşte böyle bereketli bir gün geçirdik 45 yıldır ayrı kaldığım köy yöremde. Bunları da siz değerli okurlarım ile paylaşmayı uygun buldum. Sağlıcakla selam ve dua ile kalınız.  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.