İngiltere’de erken genel seçimler yapıldı. Seçimden tek başına iktidar çıkmadı. Koalisyon devri başlayacakmış.
Kraliçe, başbakana hükümeti kurma görevini vermiş.
Yok…Yok…
İngiltere’nin siyasetini yazmayacağım.
İngiltere’de bir kraliçenin olduğunu biliyordum. Ancak (bu konudaki cehaletimi mazur görün) ben kraliçeyi sembolik sanıyordum. Sanıyordum ki, kraliçe sarayında lök gibi oturur. İngiliz kültürüne uygun ritüellerde boy gösterir, atların çektiği arabalarla törenden törene halkın karşısına çıkarak araladığı perdenin arkasından halkına el sallar.
Öyle değilmiş.
Hükümeti kimin kuracağına o karar veriyormuş.
O İngiltere ki; bizdeki yabancı hayranı aydın (!) geçinenler tarafından “Demokrasinin beşiği” olarak nitelendirilir. O kraliçe ki, halk tarafından seçilmez. Ama İngilizler bundan gocunmazlar. Hiçbir İngiliz, kraliçenin meşruiyetini tartışmaz.
Kraliçe II. Elizabeth 90 yaşına gelmiş ve 1952 yılından beri de tahtta oturuyormuş. 64 yıldır tahtı kimselere bırakmayan kraliçe -Allah geçinden versin- hak vaki olursa, yerine oğlu Prens Charles oturacakmış.
Yani silsile böyle devam edecekmiş İngiltere’de.
Derdimiz kraliçe değil elbette. Ne halleri varsa görsünler.
Oysa, demokrasinin babası bizde. Her konuda halka gidiyoruz.
Eğer bizde padişahlık olsa ne diyecekti ana muhalefet?
İki eliyle bir saçını taramaktan acizler, seçim beğenmezler.
Bir baltaya sap olamamışlar Cumhurbaşkanının meşruiyetini tartışırlar.
Seçim elbette ki lütuf değil halk için. Ama İngiltere ?
“Bize ne İngiltere’den” demeyin.
Derseniz eğer biz de seçimin meşruiyetini tartışmayız.
Bükemediğiniz bileği öpeceksiniz.
Seçimle gelmeyen kraliçenin ülkesi “demokrasinin beşiği” olacak, O istediği adama hükümeti kurma görevi verecek ses yok! Bizde ise her seçimde halkın onayını alan tartışılacak.
Yemezler canım.