Bir - iki ay önce yakın dostlarımdan biri beni bir kitap ile tanıştırmıştı. O kitaptaki ifade ile; insanların hayatında pasta kreması diye bir şey var...
Kitaptaki kremayı Konyaspor'a uyarlayacak olursak; yeşil beyaz pastanın kreması da Hleb'den başkası değildi elbet. Oyunda varlığını hissettiriyordu belki yalnızca skora katkısı yoktu. Attığı golle tüm camia(!) pastanın üstüne ne kadar yakıştığını gördü derken öyle bir asist yaptı ki ardından Thorvaldsson'a; pasta, pasta olduğunu ilk kez bu kadar iyi anladı, krema da (Hleb) tadını ilk kez hissettirdi adeta.
Bu da ne, bu kadar mıydı Gençlerbirliği'nin işi derken bana göre olağan hatalar, Türkiye'deki bir çok otoriteye göre de genlerimizde olan yan toptan gol yeme hobisi devam etti. Stancu'nun arka direkten getirdiği ümitler yeşerdi önce. Sonra?
Elazığ 2 haftada 4 penaltı kazanır da Konyaspor durur mu? Onlar da 2 haftada aynı noktadan 3 penaltı yaptırma fantezisine kaptırdı kendini. Elvıs Beyefendi bunlardan ikisine imza attı üstelik. Ama kimsenin kızmaya hakkı yok, Mesut Hoca'nın bile. Böyle penaltı mı olur kardeşim, ikili mücadeleye düdük mü çalınır. Sonrası Stancu'nun yeşerttiği umutlar somutlaşınca; ne Konyaspor kaldı sahada, ne 3 puan hırsı, ne de bir iştah. Benim de tadım kaçtı zaten. Hatalı karar da olsa ona rağmen mücadele etmek daha çok istemek gerekir tabi ki, küsüp soyunma giden kimseyi görmedik değil mi? Ama Mesut Hoca'nın öğrencileri çok koştu çok yoruldu. Terli terli soğuk duşu da Şifo Mehmet'in takımı yaşattı.
Bu da tadı tuzu futbolun bırakılan 2 puan olsun! Konyaspor da öğrensin neymiş, Kremayı Yerken Pastadan Olmak!