Uzun uzun zaman önce memleketin birinde, harika bir şehir varmış. Havasıyla, konumuyla, güler yüzlü insanlarıyla, misafirperver ahalisiyle ilgi çekermiş.
Bu şehre iki oğlu ve üç kızıyla gelen bir aile sessiz sedasız orta halli bir mahalleye gelmiş yerleşmiş. Şehirde birkaç akrabaları varmış. O akrabalardan biri hariç diğerleri birkaç ay beklemişler. Sonra biz geliyoruz diye haber göndermişler, ardından cümbür cemaat gelmişler.
Akraba kadınları, girmişler içeri, sonra dağılmışlar odalara…Onlar oturma odasına geldiğinde bu sefer, akrabanın ileri gelen iki erkeği, başlamışlar evi dolaşmaya.
Bu arada, ailenin beş altı yaşlarındaki en küçük kızı, evlerini dolaşanların takılmış peşine, kim ne dedi, kim ne söyledi hepsini yazmış kafasına…
Akrabalar gidince de anasına anam demiş, şu kadın, şöyle dedi, uzun boylu adam böyle dedi, ablalar şu odayı hiç beğenmedi. Teyzenin dik-dik bakanı yeminle bu eve bir daha gelinmez dedi diye olan biteni bir güzel anlatmış.
Aile kendi arasında toplanmışlar. Biz demişler, kimin evine gitsek, hiçbir odayı dolaşmayız. Ev sahibi gezdirmeye kalksa dahi üstünkörü bakar geçeriz, bu nasıl adet, bu nasıl akrabalık. Bunlar eksik yazmaya mı gelmişler?
Sonra varmışlar akrabalar arasında olan güngörmüş kadına, anlatmışlar her şeyi. Kadın, herkesi dinledikten sonra, yazık sizin akrabalığınıza demiş, bu insanlardan ne istiyorsunuz. Akraba akrabasının yanında olur, eksiğini kapatır, yardım eder. Siz neredeyse bu insanları bir kaşık suda boğacaksınız. Ailenin aslan gibi iki oğlu var. İki yetişkin kız, birde zeki mi zeki, yaman mı yaman küçük bir kızları var.
Nelerini beğenmediniz?
Adam hepimize akraba, karısı benim üvey ağabeyimin kızı. Çıkıp gelmişler bu şehre. Neredeyse ne işleri var bu şehirde diyeceksiniz.
Akrabadan bir kadın, olmaz olsun böyle akraba demiş, benim kocam, o adamla küs. Yaşlı kadın, kocan haksız demiş gözünü toprak doyursun o kocanın. O adamın Payitahtta olan evine, dükkanına, bahçesine hile ile sahip oldu. O da onu öyle ağır yaraladı ki, öldü diye surların dibinde buldular. Aylarca yattı. Ölümden döndü. Önce o haksız yere, hile ile ondan aldığı o evi, dükkânı, bahçeyi geri versin. Sen de utanmadan evlerine gidip, evlerinde ne var ne yok, anlatıyorsun. Hiç mi utanma yok sende.
Adam çıkmış gelmiş şehrimize. Bu şehirde sizin ne kadar oturma yerleşme hakkınız varsa, onların da o kadar var. Bu dediklerimi anlamayanları, aksine hareket edenleri Kadıya şikâyet edeceğim.
Akrabalar birer ikişer çıkıp gitmişler kadının evinden.
Ertesi gün küçük kız çıkmış gelmiş, kadının yanına. Yaşlı kadın hoş geldin küçük kız demiş, kiminle geldin?
Kız, kendim geldim demiş, seni merak ettim de…
Sen mi demiş, yaşlı kadın, neden o?
Sen bütün ailenin en büyüğü değil misin? Benim adım da senin adın. Babam söylemişti.
Küçük kız, dün demiş evimize gelenler oldu. Hiç iyi şeyler söylemediler. Bunlar bizim akrabamız mı? Ben sevmedim bu akrabaları. Söyle de bir daha gelmesinler. Ancak bir abla vardı. Yazık dedi, yakışmıyor dedi, bize ne yaptı bu insanlar dedi. Kendinizden utanın dedi. Allah’tan korkun dedi.
Küçük kız konuşurken kapı açılmış, kız sevinçle işte demiş anlattığım abla bu abla.
Genç kız, ana demiş bende bu insanlara yapılanları anlatacaktım. Geç kaldın demiş yaşlı kadın. Küçük kız her şeyi anlattı. Bir kısmına da ben şahit oldum.
Küçük kız genç kıza dönmüş, neden ana diyorsun demiş, bu kadın senin anan mı?
Biz ona ana kadın deriz demiş genç kız. Sende ana diyebilirsin. Olmaz demiş küçük kız benim anam var zaten. O zaman ben ana kadın diyeyim.
Genç kız tutmuş küçük kızın elinden evlerine getirmiş. Anası niye getirdin o sevimsiz kadının kızını demiş.
Küçük kız, sensin sevimsiz demiş, senin aynan filan yok mu?
Kadın ne aynası demiş ne söylemek istiyorsun.
Bakmak için demiş, küçük kız, çok çirkinsin de…Yüzünde çirkin, huyunda…
Genç kız dönmüş arkasını gülmüş. Küçük kız fırlamış çıkmış evden evlerine doğru koşmaya başlamış.
Tam o sırada büyük ağabeyine rastlamış. Ağabeyim demiş, sana öyle güzel bir kız buldum ki…
Ağabeyi gülerek hani nerde demiş, ben neden göremiyorum. Kız, şu ileride kapısında ağaç olan evde duran abla. Hem de bize akraba. Diğer akrabalara benzemiyor.
Ağabeyi o akrabaları hemen bu kadar çabuk nasıl tanıdın demiş, Boş ver o akrabalardan bize hayır gelmez.
Aradan biraz daha zaman geçmiş. Ağabeyin çalıştığı dükkânda çok güzel kumaşlar satılıyormuş. Gel zaman git zaman akraba kızı bu dükkâna gelir gider olmuş. Küçük kızda akraba kızının yanından ayrılmıyormuş.
Aileler bu yakınlığa öyle bir karşı çıkmışlar ki, kavgalar, tehditler, yol kesmeler, ağız dalaşmaları ayyuka çıkmış. Şehir bu dedikodularla çalkalanmış durmuş.
Küçük kız ağabeyim demiş, sen bu ablayı kaçırsana. Sen istesen seninle kaçmaz mı? Hem belli olmaz belki bende sizinle kaçarım.
Ağabey hem gülmüş hem düşünmüş. Kıza bir haber göndermiş. Şehre gelen büyük bir kervana katılmışlar. Çıkıp gitmişler şehirden.
Ertesi gün kızın babası ve anası, dayanmışlar delikanlının ailesinin oturduğu evin kapısına. Ayrıca mahalleyi ayağa kaldırmışlar. Ne kadar akraba ve tanıdık varsa yığmışlar sokağa.
Kızın anası, verin kızımı diyerek, indirmiş evin camını çerçevesini. Ben o kızı size yar etmem. Ölsem vermem diye de kapıyı yumrukluyormuş. Hiçbir şeyden haberi olmayan aile açmışlar kapıyı. Ne kızı ne vermesi demişler. Ailenin babası, ana kadın alsın yanına kimi isterse arasın. Ondan başkasına rızam yoktur demiş. Ondan başka kin evime girmeye kalkarsa kendi bilir diye çekmiş kılıcını çıkmış kapının önüne.
Ana kadın akrabalardan beş altı kadın almış, evi bir güzel aramış. Bu arada küçük kız Ana kadının eteğinden çekiştirmiş. Usulca kulağına eğilmiş anam demiş onlar dün akşamdan kaçtı gitti. O güzel abla, ağabeyimle kaçtı gitti.
Ana kadın sus kız demiş. Bir başkasına sakın anlatma.
Sonra çıkmış dışarı. Komşular, akrabalar demiş. Kız evde yok. Delikanlı da Bedestene gitmiş. Rahat bırakın insanları…
Kızın anası, şu küçük kızı çağır ana demiş. O ya görmüştür ya da bir şeyler biliyordur.
Küçük kız çıkmış kapının önüne.
Aaaa… demiş çirkin kadın gelmiş. Niye geldin sen?
Kadın öfkeyle, söyle demiş nerde kızım nereye kaçırdı o ağabeyin olacak kendini bilmez!
Kız, silkmiş omuzlarını. Benim ağabeyim neden kaçırsın senin kızını demiş. Sen bize küs değil misin? Bizde sana küsüz. Bekle bekle kızın da gelir, ağabeyimde deyip kapatmış kapıyı var gücüyle…
Mahalleli başlamışlar gülmeye. Küçücük kızı muhatap almaya utanmıyor musun demişler. Ne bilsin el kadar çocuk. Kadın olmaz olsun sizin gibi komşular, akrabalar demiş. O kız eve bir gelsin onu ilk isteyene vermezsem eğer. Yetti artık.
Sonra ne mi olmuş?
Şehir şehire, Küçük kız küçük kıza, Ana kadın ana kadına, Ağabey ağabeye, akraba kızı akraba kızına, oğlan anası oğlan anasına, kız anası kız anasına, akraba akrabaya, komşu komşuya, ahali ahaliye benzer.
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…