Burak Ş. Çelik, günümüz Türk şiirinin önemli isimlerinden. 1990 doğumlu, yani henüz 33 yaşında; bir ayağının Almanya’da olması hasebiyle Türk şiirine Batıdan gördüklerinden de katkı sunmaya çabalıyor. Şiirleri farklı, tanıttığı teknik ve anlayışlar yeni, yazıları farklı pencereden. Öyle bir iki cümleyle sanatı ve şiiri özetlenemeyecek bir şair kısacası. Yazılarını, hele hele Buzdokuz’u takip etmek gerek yeni şiiri ve Burak ş. Çelik’i anlamak; şairin http://www.burakscelik.com/ adresinde mütevazı bir sitesi de mevcut bu arada.
İlk şiir kitabı Barışta Elverişsiz’i de, Ebabil’den bir iki ay evvel çıkan ‘Kukafaru’yu da okumak gerek. Ben bugün yeni şiir kitabına, Kukafaru’ya değineceğim.
Kitabın isminden, ‘Kukafaru’dan başlayalım. İzahını kitaptan okuyalım tadımlık; “Kuka Faru, bilhassa gazete köşelerinde teşhire sunulmuş klişe mısraların kuru kafa üzerinde montajlanmasıyla ortaya çıktı. Şiir; lirik, epik gibi kendisine dayatılanları reddederek zemin olarak bir kurukafayı seçti. Zira şiir, kurukafa dahil, hiçbir zeminle mukayyet değildir.
Kafatasının üzerinde çoğunlukla klişe ve gazete şiirlerinden mısralar olmakla birlikte kıymetli şairlerin dizeleri de araya sıkıştırıldı.” (Bu arada yazım çelişkisi: Kukafaru kapakta, içerde Kuka Faru; hangisi?)
Kitabın başında yer alan ‘Diyaletik Şiir Manifestosu’, bu yeni şiiri ve Çelik’i anlama yolunda güzel ipuçları barındırıyor; “Diyalektik şiir, karşıtlıkların bileşimidir; anlamı ve saçmayı aynı düzeleme çeker. Yazı ya da leke boşlukla birlikte diyalektik bir ilişki kurar. Diyalektik şair endüstriyel dayatma güzelliği reddeder. Sınır ihlâli yapmayan şair ölü şairdir. Bu yüzden diyalektik şair, şairliğini sürekliğini riske eder, kendisini tek bir üslûba, yalınkat bir anlayışa bağlamaz. Diyalektik şiirde anlam ve akış kesintiye uğrar. Hataya tahammülsüz bir ortamda hata yapmak şairin en doğal hakkıdır. Diyalektik şair, şiiri bütün dış unsurlarından soyarak, kendi iç dinamikleri ve doğal akışı içinde kabul eder.”
Sayfaları çevirmeye devam edelim… Çelik’in kızı Mısra Nil’e ithaf ettiği sunuş, silik ve çeşitli puntolarda tek bir metin, burada ‘griç’ tekniğinden izler var sanırım. Şiirlerde redif, kafiye, ölçü gibi unsurların yer almadığını söylememe gerek yok. İki örnek vereyim şiirlerden; ‘Omuzumda Beatlerle’den bir örnek: saat on/ hâlâ uçamıyor otomobiller başı yağlı bir şehirden geçiyorum/ tırnakları uzun ve ojeli/ üstüne kan sıçrıyor ben geçerken şehirlerin/uykuya dalıyorum yol giderken saat on bir/ birgünahıyüklüyorumsidiye/uzun yolda dinliyorum…
KÜRESELLEŞİYORUM… beni giyiyor bir ceket/beni takıyor bir kravat/ tırnaklarım uzuyor/züdesiyim alemin ulan/ kâğıt üsünde tertemizdir adli sicilim/ kursağımda bir kuzeylinin ayak sesi/ zulamda mahmurluk: /az yakıyor otomobilim/ ama uçamıyor
Bol metafor, bol ironi, bol fikir, itiraz; kısacası bol şiir. O yüzden manifestosunda; ‘Cesur ve genç şairler, eleştirmenler ve akademisyenler diyalektik şiiri anlamaya daha müsaittir.’ demiyor mu şairimiz.
İlerleyen sayfalardaki metinlerde tarz gittikçe değişiyor. Meselâ; “Uzun İnce Bir Yol”,uzunlu kısalı, koyu kalın yahut ince çizgilerle oluşturulmuş bir şiir.” Türk Şiir Geleneği Çizgisi”nde 45 şairden 46 dizeden el alınarak Türk şiirinin gelenek çizgisinin gösterilmesi amaçlanmış. “Yüzyılın Aşk Şiiri” ise bomboş bir sayfadan mürekkep, yani henüz yazıl(a)mamış, yahut yazılmayı bekliyor; hiç yazılmayacak da olabilir!
Sonra epeyce bir griç(?) kokan denemeler. Belli başlı şairlerin yarı görünür/ bozulmuş resimlerinin yanında hiç görünmeyen resimlerinden oluşuyor bunlar ve başlıklar da bilgisayar dilini, teknik bir dili çağrıştırıyor: N.H.R 0263/ N.H.R 0263-2 gibi.
Alışageldiğimiz bir şiir değil Burak Ş. Çelik şiiri. Kafa yormak zaruri. Buzdokuz dergisini de okuyun, günümüz şiirini ve şairlerini, meselelerini, iddialarını takip etmek/anlayabilmek için. Bir de Türk Edebiyatı dergisinin temmuz sayısını salık vereyim. Dergideki soruşturma oldukça mühim, dikkat çekici.