Almancadan Batı dillerine geçen Kültür terimi, Türkçeye, Fransızca terim Fransızca sözlüklerde en dar anlamıyla; “Okumuş ve bu sayede beğenisini, eleştiri yeteneği ve muhakemesini geliştirmiş insanî özelliği, bu özelliği sağlayan eğitim" olarak tanımlanıyor.
İngiliz sosyologları ise, Mümtaz Turhan’a göre Medeniyet terimini, belirli bir seviyeye yükseltmiş, yazılı bir kültüre sahip, bilinç ve teknolojide gelişmiş toplumlar için kullanmaktadırlar. Şerif Mardin’e göre ise kültür, toplumdaki anlamlı semboller bütünüdür.
Kültüre ilişkin birbirinden oldukça farklı yaklaşımları çoğaltmak elbette mümkündür, bizim konumuz o olmadığı için fazla derinine girmiyoruz.
Ya değilse, kültür ve medeniyet kavramlarını Toynbee ve İbn-i Haldun’dan başlar Ziya Gökalp’e kadar enine boyuna değerlendirmek mümkündür. Meselâ Sezai Karakoç, “Medeniyet, ruhumuzla, aklımızla, kalbimizle ilgili bir evrensel gerçekleşiştir, bir tarihi oluş ve değişimdir” diyor.
***
Yakın dönem düşünce tarihimizin önemli isimlerinden biri olan, ancak, çoğu önemli düşünce adamında olduğu gibi üzerinde yeterince durulmamış, kimilerince “öteki” kabul edildiği kimilerinin düşünce konforlarını bozacağı, kimilerininse başka mülahazalarla görmezden geldiği Nurettin Topçu ise, düşüncelerini teoriden pratiğe çıkarmanın kaygısını yaşamış bir eylem adamı olarak kültür ve medeniyete nasıl bakıyor?
Topcu’ya göre: “Bir milletin kültürü, onun bütün fertlerinin sahip olduğu hadiseleri karşılayan duyuş şekilleriyle, bütün tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümleridir”.
Bu değer hükümlerinin bilim, felsefe, sanat ve din tarafından yaşatıldığına dikkati çeken Topçu’ya göre, her toplum ve millet bunları kendi ruh yetenek ve iradeleriyle yoğurmuş ve kendi karakterini vermiştir. Dolayısıyla: “Kültür, onu yaratmış milletin malıdır”. Felsefe, güzel sanatlar, mimari gibi kültür öğelerinin her birinde, içinde doğdukları toplumun milli karakterinin olduğunu belirten Topçu’ya göre, “din”de, milli kültürün esaslı bir kısmını oluşturmaktadır. Dinin milli kültürün kuruluşunun esaslı kaynağı olduğunu vurgulayan Topçu şunları dile getirir:
“Büyük dinler, milletlerin kuruluşundan önce var olarak, bu kuruluşu hazırladılar. Milletlere, ruhun temel yapısında bulunan ahlâk ve inanışları, ideallerin kaynağını verdiler. Bugün Fransız ve İtalyan milliyetini katolik inancından, Türk’ü müslümanlıktan ayırmak imkânsızdır. Bu sun’i ve zoraki bir tasavvur olur. Denemelerin muvaffakiyetsizliği de, meydandadır. Çünkü İslâm, yalnız secde halinde değil, secdeye eğilen başımızdadır. Yalnız camide değil, ezan sesleriyle dolan evlerimizdedir. Yalnız Kur’an da değil, onunla nurlanan yüzlerimizdedir. Onu imhaya çalışanlar, bilmelidirler ki bu ev yıkılmaz, bu baş koparılmaz, bu yüz yüzlerimizden çalınmaz.”
Medeniyeti maddi, kültürü ise ahlaki değerlere tekabül eden olgular olarak gören Topçu, teknolojinin, bilimsel bir zaruretin sonucu olduğuna dikkat çeker ve teknolojiyi oluşturan bilim kültürel unsurlardan biri olduğu için, Medeniyeti de “kültürün doğurduğu bir olgu” olarak kabul eder.
***
Ben, burada kültür ve medeniyet kavramlarını daha fazla irdelemek isterdim. Lâkin, Konya Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nde bir değişim görüldü. Kültüre ve kültürel değerlere önem veren ve kendisi istemediği halde Konya kültür ve turizmine 8-9 yıl hizmet veren Doç. Dr. Mustafa Çıpan’ın boşalttığı makama; ikinci kez imam-hatip kökenli Abdüssettar Yarar’ın görevlendirilmesi, tartışmaları da beraberinde getiriyor.
AZİZİM DİYOR Kİ…
Bir yerde “iade-i itibar” olarak değerlendirilebilecek Konya Kültür ve Turizm Müdürlüğü koltuğuna ikinci kez oturan Abdüssettar Yarar’a, hayırlı olsun dileklerimle birlikte evrensel Konya kültürü ile medeniyetimize yapacağı hizmetlerde başarılar diliyorum.